- “En çok ne üzerine düşünüyorsunuz?”
- “Kadınlar üzerine... Onlar tam bir bilmece...”
Galile, Einstein, Edison, Newton, Kepler, Kopernik, Koch, Oppenheimer gibi dahilerin son halkası matematikçi, fizikçi ve evren yasalarının son mucidi Stephen Hawking kendisine yöneltilen bu soruya saniye duraklamadan yanıtı yapıştırıyor:
“Kadınlar üzerine... Onlar tam bir bilmece”.
Evrenin üzerindeki sırların bir bölümünün üstünden örtüyü çekiyor, dünyanın nasıl oluştuğuna ilişkin herkesin kabul ettiği tezlerin sahibi oluyor, kara delikleri ve her şeye rağmen kara deliklerin ışın yaydığını kanıtlanıyor, yüz yılların fizikçileri, bilim adamları arasına ismini yazdırıyor, yine de geliyor ve bir probleme takılıyor:
“Kadınlar... Onlar tam bir bilmece”.
Dün sabah 76 yaşında aramızdan ayrılan Hawking sadece bilime sağladığı katkılarıyla değil, aynı zamanda yaşamıyla da dünyanın ilgisi üzerine çekiyor, yaşamları sırasında çok az bilim adamının erişebildiği bir popülarite ve saygınlık ile.
26 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkûm oluyor, 1968 yılında.
53 yaşından itibaren konuşma yetisini kaybediyor, 1985 yılında.
Elli yıl tekerlekli sandalyede, otuz bir yıl kendi icat ettiği bilgisayar üzerinden konuşabiliyor. Bilgisayar vuruşlarını sese çeviren bir bilgisayar sayesinde.
Genç yaşında yakalandığı sinir ve kas hastalığının (ALS) yol açtığı bu olağanüstü fiziksel engeller, olağanüstü bir fizik bilginini durdurmaya yine de yetmiyor. Buluşlarını ve tezlerini sürdürmeye devam ediyor.
Onun yetileri ve dehası sadece evliliğini sürdürmeye yetmiyor.
Üç çocuğunun annesi onu aldatıyor ve Hawking ikinci evliliğine adım atıyor.
“Zamanın Kısa Tarihi” kitabıyla evrenin sırlarını biraz daha aralarken, “Evrenin Gizli Anahtarı” kitabıyla çocukları uzak gezegenlerde maceralı yolculuklara çıkartıyor.
“Beni Kısa Hikayem” kitabı ise, eşine az rastlanır bir otobiyografi.
Özellikle din adamlarının çok tartıştığı ve karşı çıktığı “Büyük Tasarım” kitabıyla dünyanın fizik kurallarına göre oluştuğu tezini ortaya atıyor, ünlü “Bing Bang”, “Büyük Patlama” teorisi.
Kitapları kırk dile çevriliyor, milyonlar ve milyonlarca satıyor.
Doğrudan bilim adamlarına seslenen fizik, matematik ve evrenin yasalarına ilişkin kitapları nasıl oluyor da, bu kadar satıyor?
Çünkü, herkesin anlayacağı sade bir dille kaleme alıyor. Dilindeki sihir, sade anlatım gücü bilimsel bulgularını milyonlarca insana ulaştırabiliyor.
Bilimsel kitaplarının bu kadar çok satılması kendisine sorulduğunda, yanıtı çok yalın:
“Bilim aslında çok sadedir, herkesin anlayabileceği sadeliktedir”.
2005 yılında yayınlanan “Bilimin Devleri” başlıklı kitabı, Galile’den Einstein’a, Newton’dan Kepler’e kadar pek çok bilim adamanın biyografilerini halka açıyor.
Muhtemeldir ki, ölümü ile birlikte, o kitaplar yeniden baskıya girebilir.
Bilgisayarı ile hem bilimsel bulgularını sürdürüyor, hem kitaplarını yazıyor, hem insanlarla konuşuyor, hem de oyun oynuyor.
Oynadığı son oyun poker.
Einstein ve Newton ile bilgisayarda poker oynuyor, söylemeye gerek yok, o kazanıyor.
Bir Stephen Hawking’in yaşadığı dünyaya bakıyorum, bir de bizim yaşadığımız dünyaya...
Bir onun üniversitelerine, bir de bizim üniversitelerimize...
Bir onun çevresindeki tartışmalara, bir de bizimkilere...
Bir onun bilim, kültür ve siyaset koşullarına, bir de bizimkilere...
Stephen Hawking gibi insanlar galiba bu çok acı ve çok açık farklar nedeniyle “o ülkelerde” boy atıyor.
İnsanlığın başı sağolsun.