“That was great, thank you so much.”
“Çok müthişti, çok teşekkürler.”
Her gün binlerce çiftin birbirinden ayrıldığı bir dünyada, kadın ve erkeğin karşılıklı olarak böylesine bir “teşekkür” ile vedalaşmalarına rastlamak pek sık olmasa gerek.
Hele de, sopayla, tabancayla, kanlı bıçaklı ayrılıkların yaşandığı bizim dünyamızda.
Hollywood’un gözde iki yıldızı, Angelina Jolie ile Brad Pitt, biri çok güzel bir kadın, diğeri çok yakışıklı bir erkek, ikisinin ismiyle oluşan “Brangelina” ki, bütünleşmiş olmalarını simgeliyor, örnek ötesi, herkesi hayran bırakan bir çift. İdeal bir evlilik.
Aralarında zaman zaman mutlaka tatsız olaylar yaşamış olsalar bile, birbirlerine duydukları “saygı” onları ideal bir beraberliğe taşıyor.
O beraberliğe dünyanın pek çok kesiminde insanlar bazen özlemle, bazen kıskançlıkla, ama genellikle “örnek bir çift” olarak bakıyor.
Kendilerini bazen o beraberlikle özdeş kılmaya uğraşıyor, çok büyük çoğunlukla kendi yaşadığı gerçeğe bakarak, umutsuz bir kıyıda buluyor kendini.
O örnek, o muhteşem, o ideal beraberlik şimdi sona eriyor, Angelina ve Brad ayrılıyor.
2005 yılında birlikte rol aldıkları “Bay ve Bayan Smith” filmiyle başlıyor ilişkileri.
Sonra kişisel meraklarını ve ilgilerini üst üste koyuyorlar, birbirlerini “daha iyiye, daha yukarıya” çekmeyi başarıyorlar.
Dünyanın en yoksul bölgelerinde göçmenler ve çocuklar için açtıkları yardım kampanyaları önemli yardım örgütlerinin ilgisini çekiyor. O insanlar için büyük paralar topluyor ve oralara kim bilir kaç kez giderek, “o insanlarla ilgilenmek gerek” düşüncesini milyonlarca kişiye benimsetiyorlar.
Bu arada kisi de, profesyonel hırs ve etkinliklerinden hiçbir şey yitirmiyor, ikisi de film çevirmeyi elbette sürdürüyor.
Profesyonel başarıları sosyal etkinlikleriyle bütünleşiyor, yetmiyor, birliktelikleri pekişiyor, masal gibi.
İkisini birbirinden ayırmak zorlaşıyor, ikisini aynı anda ifade eden “Brangelina” çıkıyor ortaya.
Bu arada ikisi de, iyi para kazanıyor.
Masal dünyasına “kötü ruhlar” girmeye başlıyor, “başka bir kadın”, belki de “kadınlar” gibi, yakışıklı Brad Pitt’i rahat bırakmayanlar gibi. Jolie de... Kim bilir, belki masallar bile bazen kahramanlarına fazla geliyor.
Geçen yıl yine birlikte rol aldıkları “By the Sea” filmi, sanki masalın sonunu ilan eder gibi. Film bunalıma düşen bir evliliği anlatıyor.
Filmin önemi şurada, film ikisinin ortak projesi.
Film bir yıl sonra gerçekleşecek ayrılığın provası gibi.
Ancak, ayrılıkları filmdeki gibi değil, çok farklı. O göz kamaştırıcı hayata rağmen, insanı hayran bırakan bir sadelik ve saygı çerçevesinde.
“Bu beraberliğin tadı damağımdan hiç silinmeyecek” tarzında.
“Bu evlilik başımıza gelebilecek en güzel şeydi” üslubunda.
“Brangelina” ve biz...
Her gün terör, her gün savaş, her gün ölüm, her gün hapisane, her gün bin türlü uğursuzluğun ve arsızlığın azgınca yaşandığı, “uygarlığı, insanlığı, aklı, ahlakı” bilmem kaç yüzyıl geriden izleyen bir ülkede hangi “Brangelina”...
Çocuk musunuz siz? Ne “Brangelina’sı”?
Onların etkinliklerini ve beraberliklerini yakından izleyen dünya, şimdi yüzlerce haber ve yorumla bu ayrılığı konuşuyor, sadece Hollywood’ta değil.
Paris’te, Londra’da, Washington’da, Viyana’da, Roma’da, Tokyo’da, Berlin’de, Asya ve Afrika başkentlerinde ve sadece film dünyası değil, politik dünya da bu sansasyonel ayrılıkla ilgili buruk mesajlar veriyor.
Bizde ise, işte Hollywood’un ayrılmaz bir parçası olarak, magazin ambarına bir malzeme daha.
Oysa, mesele çok daha derinde.
Dış dünyaya her anlamda öylesine kapalı, kendi günlük dertlerine öyle boğulmuş, başını felaketlerden kaldıramayan bir ülkenin bulunduğu yeri yansıtıyor.
Suriye çıkmazı gibi aramızdan birilerinin anlamadığı ama her gün konuştuğu gibi ya da, ister Merkel’in oy kaybı, ister gölgede kalan uzay aracının enerji kaybından dolayı dünyaya mesaj göndermeyi kesmesi, ister Antarktika’da buzulların erime hızı ya da ister Brangelina...
Hayatın içi boşalıyor, o zaman geriye savaş ve ölüm ve hapisane ve “şort” vakası gibi, sersemlikler kalıyor.
Bir felaketten diğerine koşan bir ülkede, gerisi üzerinde konuşmak yıllardır çok lüks, hayatımıza teğet geçmiyor.
Biz... “Brangelina”... Ne “Brangelina’sı”, hangi dünyada yaşıyorsunuz siz?