"2022 yılı yorucu geçti, 2023 yılı inşallah yorucu olmaz, ülkemize güneş doğsun."
Bundan daha masum bir yeni yıl dileği olabilir mi?.. Pek öyle değil işte!..
"Bu bir yeni yıl tebriği, tebrikte yazılı bir dilek."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği milletvekillerine bir hizmet veriyor, onların yakınlarına ve seçmenlerine göndermek istediği yeni yıl tebriklerini basıyor.
İYİ Partili bir milletvekil bu haktan yararlanmak üzere Meclis Genel Sekreterliğinden kendisi için yeni yıl tebriği bastırılmasını istiyor. Tebrik kartının üzerine, kimseyi incitmeyen, kötülemeyen yukarıdaki masum cümleyi yazıyor.
Yooook öyle!..
Bu Meclis AKP'li Meclis Başkanın yönetimindeki bir Meclis.
"Üstelik o Meclisin Başkanı Mustafa Şentop hukukçu ve hatta anayasa profesörü!..”
O masum tebrik kartının basılmak istenmesine TBMM Genel Sekreterliği ne karşılık veriyor?..
Aklınız durur!.. Artık hiçbir şeye durmuyor ya!..
"Bu siyasi içerekli, biz bunu kabul edemeyiz” diyerek, kartın basılmasını geri çeviriyor.
Neeee?... Nasıl yani?.. Yok artık!..
Burası Meclis ya, Meeeec - lis!.. Elbette siyasi içerikli olacak, başka ne?.. Kaldı ki, ne var o siyasi içerik diye itiraz ettikleri cümlede, ne?..
İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta Meclis Genel Sekreterini arıyor, Genel Sekreter Beyefendi Hazretleri, artık o kim ise, telefona çıkmıyor!..
Özellikle son beş yılda bu gibi ufak tefek ve fakat rejimin özünü anlatan sayısız saçmalıklar var. Buna karşılık, hiç ufak tefek olmayan korkunç siyasi bir girdap var.
Onun odağında da, İYİ Parti bağlamında Meral Akşener var. Akşener'in açıklamaları ve ona yönelik sataşmalar ve yalanlamalar.
Partisinin son grup toplantısında, Ekrem İmamoğlu'na verdiği desteği anlatırken Akşener geçmişe dönük bazı örnekler aktarıyor:
"Yirmi sene önce Erdoğan hapse girdiğinde, haksızlık karşısında Erdoğan'ın yardımına koştum. Bir gece yarısı yardım istediğinde Emine Hanımın yanına koştum."
Erdoğan'ın ve eşinin zor günlerinde onların yanına koşan Akşener geçen yıl Rize'ye gittiğinde, protestolarla karşılaşıyor. O protestolara karşı çıkacağı yerde, Erdoğan Akşener'e:
"Rize'de gelin hanıma güzel bir ders veriliyor. Yine dua et ki, gelin hanıma çok ileri gitmeden ders verdiler. İkizdere yetmedi, Çayeli'ne gittin, orada da ders verdiler. Bunlar daha iyi günler. Neler olacak neler."
Zor günlerini, yardım günlerini unutan Erdoğan, eline iktidar geçince, Akşener'e gözdağı veriyor.
Akşener aynı grup konuşmasında Yeni Şafak ve Akit gazetelerine ilişkin:
"Ey Yeni Şafak sahipleri, gece yarısı eviniz aranmaya başladığında avukatınız kimseyi bulamamıştı, bula bula beni bulmuştu, ben de oradaydım.
Ey Akit sahipleri, o zaman Vakit'ti, 1999 hatırlıyor musunuz?.. Baskılar karşısında, beni arayıp, abla ne olursun bizi ziyarete gel, dediğinizde, sizi ziyarete gelmiştim, kimseyi bulamamıştınız."
Ancak bu açıklama sonrasında hem Yeni Şafak, hem Akit bu ziyareti manşetlerinden yalanlıyor.
"Bize baskın yapıldığında, Akşener'den hiç bir zaman destek istenmedi, böyle bir olay yaşanmadı.
Bu yalandır."
Akşener haksızlıklara karşı durduğunu belirten örnekler anlatıyor, o örneklerin sahipleri ise ya Erdoğan gibi, verilen desteği unutuyor ya da iki gazetenin tavrı gibi, yalanlıyorlar.
Doğru eğri, önemli olan Akşener'in zorbalık ve haksızlık karşısındaki tutumu.
Şimdi Meral Akşener'e seslenmek istiyorum.
Sayın Akşener,
Sizin her konuşmanızı izlemeye çalışıyorum. Demokratik bir yönetimin yeniden işbaşına gelmesi, ülkenin yirmi yıllık bu kabustan kurtulması için müthiş çabanızı herkes gibi, ben de görüyorum.
Hukuka ve adalete saygınızı, kim haksızlığa düştüyse, o insanlara her koşulda koştuğunuzu naçizane takdirle izliyorum.
Ancak, konu HDP olduğunda, ne yazık ki, sesinizi çıkarmadığınızı da, görüyorum.
Bir süre önce bir HDP milletvekili tekmelendi, bacağı kırıldı. Siz sessiz kaldınız.
Birkaç gün önce bir polis HDP İstanbul İl Başkanına tokat attı, siz grup konuşmanızıda Yeni Şafak, Akit, Erdoğan'a nasıl koştuğunuzu anlatırken...
İnsan haklarına aykırı bu skandal tavrı, ne yazık ki, yine tek kelimeyle protesto etmediniz.
Haksızlıklar karşısında ayrım mı yapıyorsunuz?.. Buna inanmak istemiyorum.
Meral Hanım,
Günümüzün en akil siyasetçilerinden HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş altı yıldır, her türlü hukuka aykırı biçimde tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevinden çarpıcı uyarılarda ve çağrılarda bulunuyor.
"Türkiye Cumhuriyetimizin, demokrasimizin” vurgularıyla, sizin taşımakta olduğunuz ve canla başla yeniden inşa etmeye çalıştığınız değerlerin aynısını ısrarla ve tekrar tekrar söylüyor.
Ve çok önemli bir şey daha söylüyor.
Değerli meslektaşım Murat Sabuncu'nun dün yine bu sitede, T24'te sizinle ilgili sorduğu soruya Demirtaş şu yanıtı veriyor:
"Ben halkın yaşadığı ağır sorunların çözümüne katkı sunacak her diyaloğun içinde olurum. Herkesle görüşürüm. Bu yıkımdan, başka türlü nasıl çıkılır ki?..
Yaşanan bunca acılara, bize yapılan bunca zulme rağmen, halkın içinde bulunduğu felaketten çıkışa katkı verebileceğine inansam, Erdoğan ve Bahçeli ile de görüşürüm.
(... ) Biz herkesi dinlemeye sonuna kadar açığız. Buna Akşener de, Altılı Masanın tüm aktörleri de dahildir.
Konuşmak aynılaşmak değildir. Birbirini anlamaya, çözümlerde buluşmaya çalışmaktır."
Meral Hanım, Demirtaş daha ne söylesin?..
Sizin, Altılı Masa'nın, HDP'nin, TİP'in ve diğer muhalefet partilerinin, halkın ezici çoğunluğunun tek amacı bu seçimde yirmi yıllık yıkıma, ızdıraba son vermekte birleşiyor.
"Ama, bunun için Altılı Masa yetmiyor, en başta HDP şart, diğer partilerin desteği şart."
Ne var ki, Meral Hanım, diyalog çağrılarına sessiz kaldığınız gibi, siz HDP'ye gösterilen şiddet karşısında bile susuyorsunuz!..
Bence, HDP ile diyalog kurmak açısından Altılı Masa'da en büyük görev size düşüyor. En büyük sorumluluğu siz taşıyorsunuz.
Şimdi ideolojileri aşmak, şimdi diyalog kurmak zamanı.
Bu kinayem, bu çağrım ya da nasıl kabul ederseniz, AKP iktidarına seçimle son vermek için gösterdiğiniz olağanüstü çabaya duyduğum saygıyı gölgelemez.
Ancak, bir kez daha hatırlatma yapmaktan da, vazgeçirmez.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |