Yabancı sermaye kendisini geri çekiyor.
Artık eskisi gibi, Arap ülkelerinden “sıcak para” da gelmiyor. Hani, bir ziyaret, gelsin paralar, hani sık sık ziyaret, sık sık sıcak para. “Sıcak para” ile balayı sona eriyor.
“Sıcak parayı” veren ülkeler, Amerika’nın göz kırpmasıyla, frene basıyor. “Din kardeşliği” artık çalışmıyor.
Bu arada enflasyon on altı yılın rekorunu kırıyor, tüketici fiyatlarıyla yüzde 12’yi geçen enflasyon, üretici fiyatlarıyla yüzde 20’ye dayanmış bulunuyor.
Ya o yere göğe sığdırılmayan büyüme?
Bütün Cumhuriyet dönemi boyunca ekonomik büyümenin yıllık ortalaması 5.1.
Ne var ki, AKP’nin on altı yılında yıllık ortalama büyüme oranı sadece yüzde 3.1.
2002 yılında Türkiyenin dış borcu 129 milyar dolar.
Dış borç bugün 438 milyar dolar.
2002’de ekonomik kriz var. Dış borcun o yıl gayri safi milli hasıla içindeki payı yüzde 54.9, bugün o pay yüzde 51.9. Son otuz yılın en yüksek ikinci oranı.
Sanki kriz rakamları.
İç borç 2002’de 135 milyar lira.
Bugün 500 milyar liraya dayanamış bulunuyor. 500 milyar lira... Cumhuriyet tarihinin rekoru.
Sanki kriz rakamları.
İthalat ile ihracat arasındaki fark, dış ticaret açığı, kısaca “cari açık” 2002 yılında 15 milyar dolar.
2002 kriz yılı.
Bugün cari açık 77 milyar dolarla, tüm zamanların en yüksek açığı.
2002 yılında işsizlik yüzde 10.3.
Bugün işsizlik oranı yüzde 10.9.
2002 kriz yılı.
2002 yılında doların Türk Lirası karşısındaki değeri 1.57 lira.
2002 kriz yılı.
Bugün dolar 4.67 TL.
Dolar Mayıs sonunda 4.90’a kadar yükseliyor.
Devreye Merkez Bankası giriyor, faizleri önce yüzde 13.5’tan yüzde 16’5’a yükseltiyor. Yetmiyor, çünkü dolar yükselmeye devam ediyor. Devam edince, Merkez Bankası bu kez, durup dinlenmeden, “faizleri indireceğiz” nutukları arasında faizleri yüzde 17.75’e yükseltiyor. Yaklaşık on beş gün içinde dört puanlık artış sonucunda, Türkiye’deki faiz dünyadaki en yüksek dördüncü faiz konumuna yerleşiyor.
Faizlerin bunca yükseltilmesine rağmen, dolar dün akşam saatlerinde yine 4.66 dolayında seyrediyor.
Ekonomik veriler her türlü olumsuzluğu sergilerken, uluslararası değerlendirme kuruluşları da arka arkaya Türkiye’nin kredi notunu düşürüyor.
Aslında bu olumsuzlukların temel bir kaç nedeni var:
-AKP olağanüstü savurgan ve ekonomi yönetiminden habersiz.
-Olumsuzluklar seçim nedeniyle iyice artıyor.
-AKP’ye siyasi güven tamamen kaybolmuş durumda.
Bunlara bütçe açıklarını da eklemek gerek.
Göstergeler tam anlamıyla kriz göstergeleri.
AKP 2002 yılında bir ekonomik kriz sonucu iktidara geliyor. O günkü DSP - MHP - ANAP koalisyonu seçimde öylesine dağılıyor ki, o üç partinin üçü de 2002 seçimlerinde Meclis dışında kalıyor, yüzde 10 seçim barajını aşamıyor.
Aynı koalisyon seçimden önce IMF’nin ekonomik programını uygulamaya başlıyor, tam işler hafif hafif düzelirken, onlar iktidardan düşüyor, programı uygulamaya AKP devam ediyor.
Enflasyon, dolar, bütçe açığı kontrol altına alınıyor.
Ne var ki, 2010’dan itibaren ekonomi sarpa sarıyor. Hele de 2013’ten sonra siyaseten Türkiye doksan yıldır yaşamadığı, görmediği bir cenderenin içine itiliyor.
Ve bugün ortaya çıkan sonuç şu:
2002’de ekonomik kriz ile iktidara gelen AKP, 2018’de bir başka ekonomik kriz ile iktidarı kaybetmeye doğru yol alıyor.
İlginç olan, AKP ekonomiyi ağzına bile almıyor, ancak muhalefet de, ekonomiyi yeteri kadar vurgulamıyor.
Oysa, ekonomi AKP’nin en zayıf noktası. En çok çuvalladığı alanların başında geliyor.