Altı kez Grand Slam şampiyonu, bir kez olimpiyatlarda altın madalya, yıllarca dünyanın bir numaralı tenisçisi Alman Boris Becker...
Alman liginde top koşturan Borussia Dortmund...
Dünyanın en saygın kurumlarından Uluslararası Af Örgütü...
Her doğa olayında dünyanın gözünü, kulağını çevirdiği Dünya Meteoroloji Örgütü...
Hiç bir ayrım yapmadan, dünyadaki çocukları korumak, çocukların koşullarını geliştirmek amacıyla Birleşmiş Milletler çerçevesinde kurulmuş olan UNICEF, Dünya Çocuklarına Yardım Fonu...
Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Die Welt...
1882’den bu yana dünyada klasik müziğin kalbinin attığı kurumlardan Berlin Filarmoni Orkestrası...
Dünyanın en prestijli ekonomi dergilerinden Forbes...
Bunlara ek olarak, bazı ünlü TV sunucuları, ünlü futbolcular, müzisyenler ve binlerce kişi...
Bütün bu kişi ve kurumların sosyal medya hesapları dün sabah hackleniyor.
Neden bu kişi ve kurumlar seçiliyor, belli değil. Belli olan onların hesaplarının hacklenmesi.
Kimlerin attığı belirlenemeyen tweet aynen şöyle:
“Nazialmanya ±Nazihollanda
Bu size ufak bir Osmanlı tokadı
16 Nisan’da görüşmek üzere
Nemi yazdım, Türkçe öğren.
Reisi üzeni biz de üzeriz.
Nazi Almanya, Nazi Hollanda.
Türkün sabrını zorlamayın. Biz yola bu kefen giyerek çıktık, derken şaka yapmıyorduk.”
Bu tweet ve buna ilişkin haber dün Die Welt gazetesinin internet sayfasında yer alıyor.
Bunu tek bir kişinin düşünmesi ve yapması uzak ihtimal, bu organize bir iş gibi.
Siyasi düzeyde Avrupa’nın çeşitli ülkelerine bombardıman devam ederken, AKP taraftarları da boş durmuyor.
Tokatlı, kefenli tehditler eksik değil.
Türkiye’de “HAYIR” kampanyasına katılanlara nasıl hakaretler ve engellemeler yapılıyorsa, şimdi de Almanya’da mantığı belli olmayan bir sosyal medya saldırısına tanık oluyoruz.
Hiç iyi değil. İyi değil de, ne demek, çok kötü. Türkiye’yi daha da yalnızlaştıran bir eylem.
Buna karşılık Ankara, bu tür eylemlerden bağımsız, kendisini Avrupa’dan ve batının çok önemli kurumlarından uzaklaştırmak, daha da yalnızlaştırmak için elinden geleni yapıyor.
İzleyebildiğim kadarıyla, henüz bizde medyaya yansımış değil, çok farklı bir olay daha var.
İsveç ve Finlandiya hükümetlerinin mektupları.
Bu iki ülkenin başbakanları NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’e mektup gönderiyor iki gün önce:
“Türkiye NATO’da engellemelere başlamıştır. Özellikle Barış İçin Ortaklık Programı'nın etkilendiği engelleme askeri manevralar ile Kosova, Akdeniz ve Afganistan’daki NATO kuvvetlerinin iş yapmasını güçleştirmektedir. Bu böyle devam ederse, uzun dönemde askeri eğitim ve yetiştirme programlarında aksama meydana gelecektir.
"Nitekim, bunun ilk örneği Roma’daki NATO Askeri Akademisinde görülmüş, hiç bir NATO üyesi asker o akademideki eğitim programına katılamamıştır.” (Die Welt, dünkü internet sayfası).
Çok ilginç, şundan ilginç:
Türkiye ile Avrupa’nın çeşitli ülkeleri arasında beş gündür tırmanan gerilimde karşılıklı siyasi yaptırımlar ve örneğin bizim taraftan göç anlaşmasının gözden geçirilmesi, onların tarafından mali yardımın askıya alınması gibi tehditler birbirini izlerken, NATO’nun “N’si” bile söz konusu edilmiyor. Ne bizim, ne onların tarafından.
Ancak, ortada iki ülkenin NATO Genel Sekreteri'ne, özetini aktardığım, gönderdiği mektup var.
Ankara’nın bu iddiaya açıklık getirmesi gerekiyor.
Yoksa, bu NATO işi son tırmanmadan önceki döneme mi ait? Ancak, Die Welt’teki haber şu anda yaşanmakta olan bunalımla bağlantılı veriliyor.
Yine de, aslı astarı ne?
Tırmanan gerilim daha çok ikili ilişkiler ile AB çerçevesinde gelişiyor. Bunalıma bir de, iddia edildiği gibi, NATO eklenirse, bu yavaş yavaş ekonomik ilişkilere sıçramak eğilimi gösterebilir ki, bu bizim için tam felaket olur.
Ne referandum temizler, ne başkanlık.
Haydi Ankara, nedir şu NATO meselesi, anlat bize ve onlara.