Yandaş medya, yalakalık, saptırma işte böyle bir şey. Son örnek.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland bizdeki referandum ve onu izleyen usulsüzlük tartışmalarıyla ilgili açıklama yapıyor:
“Hiç bir uluslararası kuruluşun herhangi bir ülkede yapılan referandumu geçersiz sayma imkanı yoktur”.
Bu durumda Avrupa referandum sonuçlarını onaylıyor anlamı çıkıyor, bu çok açık.
Zaten yandaş medya da bu haberi verirken, atılan başlıklar şöyle:
“Hayırcılara Avrupa’dan kırmızı kart”,
“Hayırcıların Avrupa umutları söndü”,
“Avrupa Hayırcıları Yalnız Bıraktı”,
“Hayırcılara Avrupa’dan Kötü Haber”,
“Avrupa Yola Geliyor”,
“Referandumu Avrupa da Tanıdı”,
“Avrupa Son Sözünü Söyledi”.
Ama, durun bir dakika, Genel Sekreter Jagland’ın yukarıdaki cümlesinin hemen ardından, o cümleyi izleyen ikinci bir cümlesi daha var, şöyle:
“Ancak, YSK’nın manipülasyon iddialarına rağmen, referandumu iptal etmeme kararına karşı, AİHM’e başvurulması düşünülebilir”.
Demek ki, AKP’nin her türlü karşı iddiasına rağmen, referandum ve AİHM arasında bağlantı olabilirmiş.
Ama, bu ikinci cümle o yalaka medyada yok, çünkü işlerine gelmiyor. İktidara yaranmak adına, halkı kandırmaya çalışmak, işin özü bu.
Bu cümleyi makasla, adamın söylediğini tam tersine çevir, bunların “mesleği” bu.
Oysa, Jagland’ın aynı çerçevede üçüncü bir cümlesi daha var:
“Şimdiye kadar halk oylamasıyla ilgili bir yargı kararı yok”.
Bu üçüncü cümle aslında hem iktidarın, dolayısıyla yalaka medyanın işine gelen bir açıklama. Ancak, onlar bu cümleye de, yer vermiyor. Nasıl versin?
İkinci kilit cümleyi vermedikten sonra, bu cümleyi habere almak, dam üstünde saksağan vaziyetine dönüşür.
O medya bir yana, Avrupa Konseyi Genel Sekreterinin açıklaması referandum üzerine düşen gölgenin teyidi gibi.
Avrupa’daki hava zaten kesinlikle bu yönde.
Bir başka örnek Avrupa Komisyonu sözcüsü Margaritis Schinas’ın açıklaması:
“Referandum usulsüzlükleriyle ilgili şeffaf bir çalışma başlatılmalıdır”.
Ayrıca çeşitli ülkelerde çeşitli siyasal parti sözcülerinin, hatta bazı bakanların görüşleri yine “usulsüzlük yapıldığı” yönünde.
Onlar bu kanıya nasıl varıyor?
AGİT raporu üzerinden.
Hani, şu bizim “tanımadığımız”, hani şu Tayyip Erdoğan’ın ağır hakaretlerle mahkum ettiği rapor. Erdoğan ne diyor: “Utanmadan sıkılmadan seçimler hakkında gölge düşürme yarışına boşuna girmeyin, netice alamazsınız. Artık sür eşeği Niğde’ye”.
Erdoğan Avrupa’ya Niğde’yi, içerde bizlere “Üsküdar’ı” gösteriyor, “atı alan Üsküdar’ı geçti”.
İçerde Üsküdar yerine bir hazırlık var, CHP Anayasa Mahkemesine gitmeye hazırlanıyor.
Avrupa ise, Niğde yerine, Strasbourg’u seçiyor. Avrupa Konseyi’nin merkezini.
Pazartesi sabahı saat 7’de Avrupa Konseyi Büro toplantısı var.
Sadece ve özellikle Türkiye’yi konuşmak üzere.
Büro, Avrupa Konseyi’nde yer alan siyasal parti temsilcilerinin ve Genel Sekreterinin katılımıyla oluşan Konsey’in organlardan biri.
Siyasal parti temsilcileri, yani sosyal demokratlar, liberaller, muhafazakarlar. Her ülkeden seçilen temsilciler.
Büro toplantısı... Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisine Türkiye üzerine öneri götürmek üzere.
Neden sabahın o kadar erken bir saatinde toplantı? Gerekçe şu:
“Türkiye üzerine konuşulacak çok şey var. Son referandum dahil, Türkiye’de demokrasiyi çoktan askıya almış olan gelişmeler, yargı bağımsızlığının ortadan kalkmış olması, ifade ve basın özgürlüğünün yok edilmesi, hapse atılan akademisyen ve gazeteciler, kapatılan sivil toplum örgütleri, insan hakları ihlalleri...”
Her üye görüşünü bildirmek istiyor, uzun sürmesi beklenen bir toplantı. O nedenle alışılmışın ötesinde, çok erken bir saat seçiliyor.
Ankara’nın yerinde olsam, bu toplanıyı çok sıkı izlerim.
Niğde mi, Üsküdar mı, yoksa bir başka yer mi, yer belki belli olmayabilir ama, en azından “gidilmesi öngörülen yer” konusunda ortaya bir fikir çıkabilir.
Merak bu ya, yine de, o yer neresi olabilir?
Yoksa, çıkmaz bir sokak mı?