“Henüz Hz.Ömer’in hilafet yıllarıydı. Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla (...) Diyarbakır fethedilmiş, Anadolumuzun kapıları İslam’a açılmıştı. Ağustos ayındaki nice zaferlere bizi ulaştıran ruh budur. Malazgirt’te, Mohaç’ta, Sakarya’da, Büyük Taarruz’da, bütün terör örgütleriyle ve şer güçleriyle mücadelemizde aynı ruh vardır”.
Neresini düzelteceksiniz bu metnin?
Nedir bu?
“Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 30 Ağustos hutbesi!..”
Neresinden tutacaksınız? Sırayla gidersek:
“1 - Hz. Ömer ile 30 Ağustos’un ne ilgisi var?
2 - Diyarbakır’ın fethi ile 30 Ağustos’un ne ilgisi var?
3 - Mutlak bir ‘İslam’ vurgusu şart ya!.. Malazgirt ile Anadolu’nun kapıları İslam’dan önce Türklüğe açılıyor, bunu bilmek gerek. Malazgirt’in, Mohaç’ın 30 Ağustos’la ne ilgisi var?
4 - 30 Ağustos Zaferi’ni kutlarken, ‘terör örgütleri ve şer güçleriyle mücadeleden’ söz etmenin ne anlamı var?”
Laik Cumhuriyet’e giden en vurucu, en temel, en anlamlı zaferi sulandırmak için Diyanet bir kez daha elinden geleni yapıyor. Bin dereden su getirerek, sözüm ona kutluyor. Kutlamasa daha iyi!
Ve asıl:
“Mustafa Kemal’den...”
Ve asıl:
“Kurtuluş Savaşı’ndan ve kahramanlarından tek kelimeyle bile söz edilmiyor”.
Yazıklar olsun, demek bile fazla.
“Ali Erbaş, Mustafa Kemal seni bu kadar mı rahatsız ediyor?”
Mustafa Kemal olmasaydı, 30 Ağustos Zaferi kazanılmasaydı:
“Sen Ali Erbaş, o koltukta oturabilir miydin? Öyle bir koltuk olabilir miydi? Acaba, sen nerede olurdun?
Senden ve senin gibilerden insanların bıktığını hala anlamıyor musun?”
Ali Erbaş hutbede adını anmadığı Atatürk’ü sosyal medyada anıyor. Twitter hesabında:
“Bu toprakları bize vatan kılan Malazgirt Başkomutanı Sultan Alpaslan ve düşmanın işgal girişimlere son veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm şehit ve gazilerimize rahmet diliyorum”.
Twitter hesabında nasıl olduysa, Atatürk’ü anıyor ama yine sulandırarak, araya Alpaslan’ı ekliyor.
Diyanetin hutbesine tepkiler üzerine birileri Ali Erbaş’ı uyarıyor mu, artık ne oluyorsa, Atatürk’ü anmış oluyor!
AKP iktidara geldikten sonra 2010 yılına kadar görev yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu yayınladığı hutbelerde Atatürk’e hep yer veriyor.
2010’da göreve gelen Diyanet Başkanı Mehmet Görmez ile birlikte, hutbelerde Atatürk anılmıyor.
2017’de aynı göreve gelen Ali Erbaş da, aynı yoldan gidiyor ve hutbelerde Atatürk’ün adına yer vermiyor.
Yer vermemekle, halkın Atatürk sevgisini, laik Cumhuriyet’e bağlılığını yok edeceğini mi sanıyor?
Öyleyse, şaşarım aklına.
Sadece sorun yaratıyor.
Buna karşılık, Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan 30 Ağustos kutlamalarında Atatürk’ü anıyor. Tayyip Erdoğan mesajında ve Anıtkabir defterinde özetle:
“Bize bu zaferi armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü (...) rahmetle, minnetle anıyorum.
(...) Gazi Mustafa Kemal’in Başkomutanlığında başlayan Büyük Taarruz...
Büyük Taarruz tarihten silinmek istenen Türk Milleti’nin yeniden şahlanışının adıdır”.
Bununla beraber, zaman zaman benzerleri yaşandığı gibi, Erdoğan’ın sosyal medya hesabında, 30 Ağustos Zaferi’ni kutlarken, kullanılan görselde, Mustafa Kemal bölümü kesiliyor.
Kutlama mesajında Sakarya Panoraması olarak bilinen görsel kullanılıyor. O klasik görselde, en sağda otururken görülen Mustafa Kemal’in fotoğrafına, sosyal medya hesabında yer verilmiyor.
Erdoğan Anıtkabir’deki törende de, deftere yazdığı yazıda:
“Aziz Atatürk” diye başlıyor, “emanetiniz olan Türkiye Cumhuriyeti emin ellerdedir” diye son buluyor.
Ulusal bayramlarda mutlaka bir gerekçe bulan ve o bayramların gerektiği gibi kutlanmasına sırtını dönen Tayyip Erdoğan bu sefer 30 Ağustos’un hakkını veriyor.
Ne oluyor da, veriyor, ortağı MHP ile iyi geçinme manevrası mı?..
Kutlamaya eşi Emine Erdoğan Twitter üzerinden katılıyor:
“Bağımsızlık için çıktıkları yoldan büyük zaferle dönen Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşlarını rahmet ve şükranla anıyorum”.
Ailece Atatürk’ü “minnet ve şükranla” anıyorlar.
Ali Erbaş görüyor musun?
***
Afganistan’ın komşularından üçü...
“Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan...
Üçü de, kendi ülkelerinde Afgan göçmen istemediklerini açıklıyor ve kapılarını Afgan göçmenlere kapatıyor”.
Bu üç ülke arasında şöyle bir fark var.
“Türkmenistan Taliban’ı tanıyor, diğerleri tanımıyor”.
Üç ülkenin ortak yanı ise, hepsinin başkentlerinden yabancı askerler tahliye ediliyor. Bizim askerler ile Amerikan askerleri ve sivil yurttaşlar dâhil, Ruslar, Hintliler ve Almanlar da, tahliye için o üç ülkenin başkentlerindeki hava alanlarını kullanıyor.
Bu arada...
Afgan göçmenler ve Taliban’ın çağ dışı yöntemleri tartışılırken, önceki gün ilginç bir olay yaşanıyor.
“Taliban, malum TV’ye, her türlü görsele ve fotoğraflara karşı, onları kırıyor, döküyor. Bu tavrı açıkladığı kurallarında var”.
Peki, önceki gün ne oluyor?
Şu oluyor.
“Silahlı sekiz Taliban militanı, canlı haber yayını sırasında TV stüdyosunu basıyor.
Ve...”
Stüdyoyu basan Taliban üyelerinden biri Afgan Halkına sesleniyor:
“Taliban’dan korkmayın, Taliban ile işbirliği yapın!”
Bir başka Taliban yetkilisi de, stüdyoya gelerek, Taliban hakkında açıklamalarda bulunuyor.
E, hani siz TV’ye, her türlü görsele karşıydınız, ne oluyor şimdi?
Ne olacak, TV olmadan halkla nasıl diyalog kuracak, isteklerini halka nasıl duyuracak?
“Hayatın pratiği Taliban’ın kurallarını geçersiz kılmaya başlıyor, daha ilk günden. Kendi kurallarını kendileri ihlal ediyor”.
Çağın kendisi, çağ dışı kuralları kendiliğinden devre dışı bırakıyor.