Cumhuriyet neden tam da 29 Ekim günü ilan ediliyor?...
Siyasi krizin yol açtığı bir süreç.
Kriz 4 Ağustos 1923'te patlıyor.
İsmet Paşa Lozan görüşmelerini yürütürken sürekli Mustafa Kemal ile görüşüyor, kararları birlikte alıyorlar.
O sırada Başbakan Rauf Orbay hemen hemen devre dışı. Orbay buna çok öfkeli.
İsmet Paşa Lozan'dan büyük bir zaferle Ankara'ya dönüşte, kendisine Ankara Garında büyük bir karşılama töreni düzenleniyor, Rauf Orbay Mustafa Kemal'e "ben karşılamaya gelmem" deyince, Mustafa Kemal "o zaman istifa et" karşılığını veriyor.
Rauf Beyin istifası üzerine yerine Başbakanlığa Fethi Okyar atanıyor.
Ancak, Rauf Bey ile birlikte, Meclis İkinci Başkanı Ali Fuat Cebesoy da istifa ediyor.
Fethi Bey hem Başbakan, hem İçişleri Bakanı. Meclis Fethi Beye fena yükleniyor, Fethi Bey İçişleri Bakanlığından istifa ediyor.
Cebesoy'un yerine Meclis bir türlü yeni bir İkinci Başkan seçemiyor. Bir isim üzerinde uzlaşma yok.
İçişleri Bakanı yok, Meclis'in seçmesi gerek, orada da uzlaşma yok.
26 Ekim'de Fethi Bey de, Başbakanlıktan istifa ediyor.
O sırada hükümette on iki Bakan var, Meclis şimdi bir İkinci Başkan ve on iki Bakan seçmek zorunda.
26, 27, 28 Ekim günleri milletvekillerinin on iki yeni Bakan ve İkinci Meclis Başkanı arayışlarıyla geçiyor, hiç bir sonuç yok.
"Kördüğüm olmuş, Meclis'in çözemediği tam bir siyasi kriz."
Cumhuriyet fikrine karşı çıkan Kurtuluş Savaşı'nın önde gelen generalleri o günlerde Ankara dışında.
"Kazım Karabekir ve Refet Paşalar İstanbul'da, Rauf Bey İzmir'de, Ali Fuat Cebesoy Konya'da."
Mustafa Kemal için bu da bir fırsat.
29 Ekim'de karar kılıyor.
"Oysa, o gün, 29 Ekim 1923 tarihli Meclis gündeminde doktorların mecburi hizmetiyle ilgili bir yasanın görüşülmesi var."
Mustafa Kemal siyasi krizin ve fırsatın kendisine verdiği güvenle, 29 Ekim'i seçiyor.
Siyasi krizi yine Mustafa Kemal çözüyor:
"Öncesinde yaptığı anayasal çalışmaları pratiğe yansıtarak, anayasa değişikliğine gidiyor.
29 Ekim gününü hem bu çalışmaların, hem siyasi krizin çözümünün olgunlaştığı bir gün olarak belirliyor ve o gün tarihimizin en büyük devrimini gerçekleştiriyor:
CUMHURİYET ilan ediliyor."
Aynı gün Cumhurbaşkanı seçiliyor.
Yeni anayasaya göre, Başbakanı atamak onun yetkisinde.
İsmet Paşa Başbakanlığa atanıyor, yeni hükümet oluşuyor, siyasi kriz müthiş bir siyasi manevra ile çözülüyor ve aynı anda, Türkiye bugün artık 99. yılına eriştiğimiz Cumhuriyet ile yeni bir tarihe büyük bir adım atıyor.
"Siyasi deha işte bu!..
Bir krizi olağanüstü bir devrime dönüştürmek!.."
Hazırlıkları elbette uzun zamandır var.
Daha Erzurum ve Sivas Kongreleri sırasında yanında bulunan Mazhar Müfit Kansu'ya nihai olarak, asıl amacının Cumhuriyet'i kurmak olduğunu söylüyor.
1 Kasım 1922'de Saltanat kaldırıldıktan sonra, bir kaç yabancı gazeteciye verdiği röportajlarda yeni rejim olarak Cumhuriyet'i tarif ediyor.
1923 yılı Temmuz ayında bazı Türk gazetecileriyle kahvaltıda sohbet ederken, Fransa'da krallığın nasıl devrildiğini, Cumhuriyet'e nasıl geçildiğini anlatırken:
"Fransızca bir sözlük getirtiyor, sözlükte republique sözcüğünü buluyor, Türkçesi Cumhuriyet olan sözcüğü."
On bir yıl boyunca bir savaştan ötekine koşmuş bir ülke...
1911 - 12'de Balkan Savaşları, Trablusgarp, Yemen, ardından Birinci Dünya Savaşı, sonra o "Çılgın Türklerin" dünyaya parmak ısırtan Kurtuluş Savaşı destanı...
1911'den 1922'ye kadar üç kıtada savaşan bir ülke...
Her türlü varlığını yitirmiş, çok önemli insan gücünü cephelerde şehit vermiş, yokluk içinde bir ülkede...
Cumhuriyet...
Yeni bir rejim.
Okuması yazması yok, eğitimi yok, sağlığı bozuk, sanayi yok, ele gelir tarımı yok, ulaşım yok!.. Yok, yok, yok!.. Ama, Osmanlı'dan kalan borcu çok!..
"Cumhuriyet'in erdemi burada. Halkın egemenliğinde, halka güvenerek, halka yetki vererek, halkın kendisine güvenini sağlayarak yola çıkmak."
Onuncu Yıl Nutkunda Atatürk diyor ya:
"Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir."
Aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen, hem Kurtuluş Savaşına imza atan askerler, hem sivil kadrolar kısa sürede Cumhuriyet'i benimsiyor, yeni bir kuşak doğmaya başlıyor:
"Cumhuriyet kuşağı..."
O kuşaklardan gelen insanlar yeni rejime sahip çıkıyor, ülkede her alanda gelişme görülüyor. Ancak, bu yetersiz kalıyor.
Neden?..
Kısır siyasi çekişmeler...
Cumhuriyet karşıtlarının zaman zaman güç kazanması...
En başta da:
"Dinin siyasete alet edilmesi..."
Sayısız başarıların sahibi Cumhuriyet'in üstesinden gelemediği temel bir sorun.
"Osmanlıcılık" hayali ile birlikte.
Bugün bu hayal ile yaşayan, Cumhuriyet'e ayak direyenler, inanmayanlar, her fırsatta Atatürk ve arkadaşlarına dil uzatanlar bir temel konuyu unutuyorlar. Nasıl unuttuklarına şaşmamak elde değil:
"Bugün varlıklarını Cumhuriyet'te borçlular.
Sadece oturdukları koltukları değil, hayata gelmiş olmalarını bile Cumhuriyet'e borçlu olabilirler."
Temelinden bunca saptırma denemelerine rağmen, Cumhuriyet bugün 99. yaşında. Bu da Cumhuriyet'in gücünü ve sağlamlığını, Cumhuriyet'e güvenen milyonlarca insanımızın inancını gösteriyor. Arada çatlak sesler çıksa da...
Bugün 99,
Yarın 100,
Sonra 150, 200, 300, 500..