Gözlerinizi kapatın, nerede olduğunuzu, nereye gittiğinizi bilmeyin, bir süre sonra açın. Oooo!.. Muhteşem bir güzellik, ormanlar, şırıl şırıl akan dereler, sanırsınız ki, İsviçre’desiniz ya da Karaormanlar’da ya da Afrika ve Kuzey Amerika’nın el değmemiş ormanlarında...
Yok değil, burası Şavşat, Artvin’in ilçesi. İnsanı ürperten doğada kaybolmak istersiniz... Derelerin sesi mi, ormanın uğultusu mu yoksa, ikisinin bileşkesi7 sonsuz bir sesizlikte çimenlerde yuvarlanarak, gökyüzünü seyretmek mi?
Aradan iki yıl geçiyor, yolum yine Şavşat’a düşüyor. Aman Allah’ım, nerede o muhteşem yeşillik, ormanın o uğultusu, derelerin o sesi nerede?..
Bir HES doğanın felaketi oluyor, Şavşat’ta ormanın göbeğinde cinayet işleniyor. HES’ler; hidroelektrik santraller, doğanın katilleri...
Hemen oraya yakın yerde, bu kez Cerrattepe’de maden ocağı işletilmek isteniyor. Hopa ve çevresinde maden ocağına direnenler destan yazıyor; insanlar doğayı korumak için, hatta ölüyor.
Çevre tahribatı... Devlette, hukukta, ekonomide, sosyal yaşamda, eğitimde yarattığı olağanüstü tahribatı geçiyorum, AKP’nin elli yıl geçse de, kolay kolay onarılamayacak tahribatı bir de çevrede...
HES’ler Türkiye’nin pek çok yerinde, doğanın katilleri...
İstanbul’da hem Anadolu, hem Avrupa yakasında binlerce ağaç kesiliyor; yüz, iki yüz yılda yetişen ağaçlar, balta darbeleriyle yerde.
Ne o?.. Üçüncü Köprü yapılıyor. Benzer köprü, benzer doğa özelliğine sahip, ormanlarla kaplı alanda Malezya’da yapılıyor. Tek bir ağaç kesilmiyor. Köprüye giden yol ormanın altından geçiyor, tam suyun kenarına geldiğinde, yukarıya köprüye çıkıyor, karşı tarafta yeniden aşağıya iniyor.
Ya da İstanbul’da yeni havaalanı... Binlerce gölet kurutuluyor, binlerce ağaç kesiliyor. İstanbul’un nefes yolları kesiliyor, iklimi değiştirecek, su depolarını eritecek, yağmur ve kar yağışını azaltacak çevre katliamı.
Buna olağanüstü betonlaşmayı ekleyin...
Uzağa gitmeden, Gezi olayları... Ağaçların kesilmesine direnmek üzere patlayan olaylar...
Kaz Dağları’nda çıkartılmak istenen madene karşı, çevreyi korumak üzere on binlerce insanın fiili direnişi, milyonlarca insanın o direnişi desteklemesi...
Salda Gölü... Orayı korumak üzere yine aynı direnme...
Marmaris’te yazlık saray inşaatı... Köylülerin ellerinden toprakları alıp kamulaştırarak yol açmak, inşaat yapmak vs. Ayrı bir çevre katliamı...
Bodrum... O yeryüzü cennetinde her gün işlenen doğa cinayetleri... Hem karada, hem denizde...
Türkiye’nin pek çok yerinde gerek çıkartılmak istenen madenler, gerek HES’ler, gerek imar izinleri nedeniyle doğanın paramparça edilmesi...
Türkiye’de iklimi değiştirecek, zaten çok yağışlı olmayan bir iklimde, ülkeyi kuraklığa sürükleyecek adımlar...
Kuruyan göller... Çölleşen ovalar... Suları azalan nehirler... İstanbul başta, betonlaşan kentler... En küçük bir yeşilliğin, bir su kenarının, SİT alanı ya da değil, hiç farketmiyor, imara açılması...
Pek çok kentte hava kirliliğinin artması...
Cumhuriyet tarihinin görmediği, hiç bir iktidar döneminde yaşanmayan bir çevre tahribatı...
Tam bunların ortasında, önceki gün, Tayyip Erdoğan çevre günü nedeniyle Türkiye çapında ağaç dikme kampanyası başlatıyor. 81 ilde, aynı anda ağaç dikme kampanyası. İyi bir girişim.
Her zaman olduğu gibi, ağaç dikme töreninde muhalefete çatması yine eksik değil, polemik her zamanki gibi.
11 Kasım, saat 11’de, kod adı 11.11.11, güzel bir buluş.
Ama, hay Allah, ne kötü tesadüf!..
Tam da bu kampaya gününde... Tam da çevre gününde... Olacak şey mi bu?..
Meclis’te bir torba yasa var. O torbanın 45. maddesi var.
2013 yılında kömürle işleyen termik santraller özelleştiriliyor. Her şey satılıp savruluyor ya, kömürle işleyen termik santraller de bu satışın bir parçası. Onların özelleştirilmesine bir yaptırım konuyor:
“O santrallere 2019 yılı sonuna kadar baca gazı filtresi takılacak. Kirli hava salınımını önlemek üzere."
Neden altı yıl zehirli gaz salınımı serbest bırakılıyor, orası ayrı. Zehirli gazlar kalp yetmezliği, kanser, damar sertliği, hafıza zayıflığı, öğrenme bozukluğu gibi hastalıklara yol açtığı gibi, erken ölümlerin de nedenleri arasında. Bu santrallerin bulunduğu bölgelerde hava kirlilikleri zaman zaman insanların sokağa çıkmasını önleyen ölçülere kadar yükseliyor.
Erdoğan’ın ağaç dikme kampanyası yandaş medyada karşılığını acele buluyor, “en büyük çevre harekâtı” ya da “bugün fidan, yarın nefes” manşetleriyle.
Gelin görün ki, tam da “‘en büyük çevre harekâtına çıkıldığı gün”, Meclis’te kabul edilen o 45. maddeye bakar mısınız?..
“Kömürle işleyen santrallerde zehirli gaz salınımını önleyecek baca gazı filtrelerinin takılması için verilen süre üç yıl daha uzatılıyor, 2019’dan 2022’ye uzuyor!..”
Filtre takılma süresi neden uzatılıyor?.. Elde kalan santralleri daha kolay pazarlamak amacıyla.
Türkçesi, insanlar üç yıl daha zehirli gaz, kirli hava solumaya devam edecek.
Tam da, “en büyük çevre harekatı” gününde!..
Ne şanssızlık!..