Tayyip Erdoğan fırsatı kaçırmıyor. Kaçırmıyor ama, böyle bir "fırsattan yararlanma" hamlesi de, dünyada ilk kez görülüyor.
"Düşman kardeşler" çözüm yolu bulmak amacıyla İstanbul'da bir araya geliyor. Ukrayna ile Rusya barış görüşmelerine oturuyor. Daha önce Belarus'ta bir araya gelen taraflar, Tayyip Erdoğan'ın büyük çabasıyla İstanbul'da buluşuyor. Bu buluşma için Erdoğan çok fazla ter döküyor.
"Çünkü, yurt içinde döktüğü terin haddi hesabı yok. Yoksulluk tam anlamıyla patlar, ekonomik sefalet gün be gün değişik sosyal sınıflara sıçrarken, Erdoğan yurt içinde fazlasıyla ter döküyor."
Ve en klasik yönteme başvuruyor, 'yurt içini yurt dışıyla, dış politikayla dengelemek' yoluna gidiyor.
Önüne de bir fırsat çıkıyor, Rusya - Ukrayna savaşı. Bu savaşta 'taraflar arasında diyalog kuran kişi' konumunu sağlamak üzere, aynı anda Putin ve Zelenski ile sık denecek ölçüde temas kuruyor, görüşüyor.
Sonunda, tarafları İstanbul'da buluşmaya ikna ediyor, ondan önce de iki ülkenin Dışişleri Bakanları Antalya'da bir araya geliyor.
İstanbul görüşmesinde herkes "bir ilk" olaya tanıklık ediyor:
"Görüşme başlamadan önce Erdoğan toplantı salonuna geliyor ve bir konuşma yapıyor."
Bu tür barış görüşmelerinde daha önce rastlanmayan bir durum. Genellikle, taraflar hangi ülkede buluşuyorsa, o ülkenin "bir lideri asla değil ama, daha alt düzeyde biri, örneğin yetkili bir bürokrat, en fazla bir Bakan" öyle bir toplantıyı açıyor, sonra taraflar baş başa kalıyor.
İstanbul buluşmasında ise:
"Erdoğan kendini göstermek amacıyla çıkıp barış konuşması yapıyor, dünya onu izliyor.
Daha önemlisi, aziz Türk halkı Erdoğan'ı orada görüyor."
Böylelikle Erdoğan, yandaşların naraları ve davulları arasında 'barışın mimarı' pozisyonunda ön plana çıkmaya çalışıyor.
Hayat bazen böyle 'azizliklerle' dolu!..
Erdoğan içerde işler sarpa sardığında, zaten ne zaman sarmıyor ki, hemen "dış güçler" nutku patlatıyor.
Varsa yoksa, dış güçler!..
Şimdi ise, bizzat kendisi "umudunu dış güçlere, dış güçlerin aralarında barışı sağlamalarına bağlamış" durumda.
"Dış güçlerin" barışma umudu, Erdoğan'ın umudu haline dönüşüyor.
Onun için de, dünyada bir ilk, böyle bir buluşmada çıkıp ilk nutku o atıyor!..
Buna karşılık...
"Millet İttifakı'nı" oluşturan altı parti iki kez bir araya geliyor, bildiri yayınlıyor. Aralarındaki anlaşmayı benimsediklerini vurgulayan, ülkenin sorunlarına çözüm arayan bir manifesto yayınlıyor. Yüzde 99.9'u iç politikaya dönük söylemler.
Dış politika pek yok.
Hem o bildirilerde, hem de yaptıkları konuşmalarda dış politika epey geriden geliyor.
Gerek herhangi bir dış politik olayda, gerek Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısında, liderler düzeyinde söylenen üç, beş cümlenin dışında bir inisiyatifleri yok.
Partilerinde yer alan emekli büyükelçiler genel değerlendirmeler yapıyor, bürokratik - diplomatik konuşmalarla görüşlerini bildiriyor. O konuşmaların pek de, etkisi olmuyor.
Oysa ve pekala, altı parti içinde CHP ve İyi Parti, Meclis'te grup sahibi oldukları için daha aktif bir dış politika izleyebilirler.
Bürokratik - diplomatik çıkışlar yerine, örneğin:
"- Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski dünyaya sesini duyurmak amacıyla her topluluğa konuşuyor, CHP ya da İyi Parti Grubuna neden seslenmesin?.. CHP ya da İyi Parti neden böyle bir organizasyona gitmesin?..
- Kemal Kılıçdaroğlu AB ülkelerindeki sosyal demokrat liderlerle savaşı konuşmak için neden bir araya gelmesin?.."
Savaşı pasif biçimde izlemek, inisiyatifi bütünüyle Erdoğan'a bırakmak yerine, daha aktif bir tavır sergilemek varken...