Trump'ın başkanlığından en çok memnun olanlar arasında kitapçılar yer alıyor. Hemen her gün Trump hakkında büyük bir bölümü aleyhine olan yeni bir kitap yayınlanıyor. The Guardian gazetesi, başkanlığı devraldıktan sonraki ilk bir yıl içinde Trump hakkında 4 bin 500'ü aşkın İngilizce kitap yayınlandığı, Barack Obama'nın başkanlığının ilk yılında hakkında yayınlanan kitapların sayısının ise 800 civarında olduğu tespitinde bulunmuştu. Trump, diğer başkanlarla karşılaştırıldığında, bu alanda rekora doğru koşsa da Abraham Lincoln hakkında 15 bin kitap yazıldığını hatırlatanlar "rekor" için önünde koşması gereken daha çok uzun bir mesafe var diyorlar.
Geçtiğimiz hafta Trump hakkında yazılmış 3 yeni kitabın piyasaya çıkacağı "müjdesini" aldık. Hakkındaki yayınlardan sadece Trump'ın iç ve dış politikayı nasıl yönettiğine dair bilgi almıyor, kendisini zayıf gösterdiğini düşündüğü için göbeğinin altına kadar uzanan kravatlar takmayı tercih ettiğini, kuaförünün saçına her an son bir dokunuş yapması gerekebileceği kaygısıyla her zaman yanında küçük bir saç spreyi taşıdığını, Melania Trump'ın "barış mesajı"yla dolu Kongre'deki konuşmasında askeri yeşil denen renkte bir elbise giyerken, Kongre'nin son akşamı Ivanka Trump'ı gölgede bırakmak için parlak fıstık yeşili elbiseyi tercih etmiş olabileceği gibi kıymetli bilgileri de öğreniyoruz.
Richard Nixon'ın istifasına yol açmış, 8 başkan hakkında kitaplar yazmış, George Bush'un eski siyasi baş danışmanı Karl Rove'un, "Onunla işbirliği yapan her siyasetçi sonunda pişman olmuştur" dediği efsane gazeteci Bob Woodward'a, Trump'ın, Aralık 2019 tarihinden itibaren 9 ay boyunca 18 mülakat vermiş olmasının sırrını kimse çözemiyor. Herkes "bu ne cüret" diye soruyor. Politico yazarı Chris Suellentrop, Woodward'un son 4 hafta içinde 20 kitabını okumuş olduğunu söyleyerek, "Beyaz Saray'ın içini ondan daha iyi hiç kimse anlatamaz" diyor. Woodward'un kitaptaki olayları, yönetimde hâla görevli çok sayıda yetkilinin yanısıra eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, eski Savunma Bakanı Jim Mattis ve eski Ulusal İstihbarat Direktörü Dan Coats ile kendilerine atıfta bulunulmamak kaydıyla konuştuktan sonra kaleme almış olduğu anlaşılıyor. Woodward, isimlerini açıklamadığı kaynakları için, "Kimisi muhafazakar kimisi herhangi bir siyasi bağı olmayan tüm kaynaklarım bana ve ülkemize yardım etmek istedikleri için konuştular" diyor.
Woodward, Trump hakkında iki yıl önce de "Korku" başlıklı bir kitap yazmıştı. Woodward'un "Öfke" başlıklı ikinci bir kitap yazmakta olduğunu duyan Senatör Lindsey Graham, kitabın içeriğini değiştirebilir ümidiyle, Trump'ı adıgecenle konuşması için teşvik etmiş. Kendisinin iyi bir iş adamı ve pazarlamacı olduğuna gerçekten inanan Trump'ın da, Woodward'u ikna edebileceği, böylece yeni kitabı kendi lehine değiştirebileceği varsayımıyla hareket etmiş olduğu ismi açıklanmayan Beyaz Saray yetkililerine atfen ileri sürülüyor.
Trump, kendi izniyle teybe kaydedilen 7 Şubat'taki mülakatında, "Bu çok öldürücü, gripten çok daha tehlikeli ve ağır bir virüs, yalnızca havayı solumakla geçebiliyor" sözlerini sarf ettikten hemen sonra, 11 Şubat'ta Fox News'tan Trish Regan'a "Gayet iyi durumdayız sadece 11 hasta var, hızla iyileşiyorlar", 26 Şubat'ta "Herhangi bir grip gibi, aşı olduğumuz diğer griplerden farklı değil" şeklinde açıklamalar yapmıştı. 19 Mart'ta ise Woodward'a Korona'yı "gizemli ve korkutucu" olarak tanımlıyor. Akciğere saldırdığını belirttiği virüsün sadece yaşlılara değil çok sayıda gence de bulaştığını vurguluyor.
Columbia Üniversitesi'nin Mayıs'ta yayınlanmış olan bir çalışmasına atıfta bulunanlar, eğer Trump Ocak ayı ortasındaki uyarıları dikkate alarak erken tedbir almış olsaydı, 36 bin kişinin hayatının kurtulabileceğini iddia ediyorlar. Demokrat Parti Senato Grup Başkanı Senatör Chuck Schummer, "Kitap, Trump'ın yalan söylediğinin ve insanların bu yüzden öldüğünün kahredici bir kanıtı" derken, Cumhuriyetçi Parti Senatörlerinden Graham, "Ne yapsaydı televizyonlara çıkıp hepimiz öleceğiz diye bağırsa mıydı?" diye soruyor.
Trump taraftarları kitaptan etkilenmiyor. Trump'ın Woodward'e söylediklerinden sadece "Panik yaratmak istemiyorum" cümlesini hatırlayarak "Haklı, diğer söylenenler dedikodu" diyor. Her Amerikalı için aynı anlama gelen "ortak gerçek" uzun zaman önce kayboldu. Danışmanı Kellyanne Conway, 2017 yılında Trump'ın söylediklerini "alternatif gerçekler" diye tanımlayarak, dile "yeni bir kavram" kazandırmıştı.
Trump, Güney Kore ile ABD'nin ilişkisini "varoluşunu bize borçlu, varlığını sürdürmesi ve güvenliği için çok büyük bir bedel ödüyoruz..." şeklinde tarif ederken, Kim Jong ile arasındaki "kimyayı", "Hani bir kadınla karşılaştığında aranızda bir ilişki başlayıp başlamayacağını hemen anlarsın ya, bunun için 6 hafta geçmesi gerekmez, bir saniyeden daha kısa bir zaman içinde anlarsın ya, işte öyle bir şey..." sözleriyle açıklıyor.
Woodward'un Trump'ın damadı Jared Kushner'le de uzun mülakatlar yapmış olduğu anlaşılıyor. Trump'ın başkanlığını anlatacak en iyi hikâye ne olabilir sorusuna Kushner, Pulitzer ödüllü yazar Peggy Noonan'ın The Wall Street Journal'ın bir makalesindeki "Trump is 'crazy' but it is working" ve "Alice in Wonderland" sözlerine atıfta bulunarak cevap veriyor. Kushner, Trump'ı, Alice Harikalar Diyarı'nın muzip Cheshire kedisine benzetiyor.
Kaliforniya Eyaletinin tarihindeki en büyük 4 yangınından 3'ü hâla devam ediyor. Yangınlar, Kaliforniya'nın güneydoğusundaki Death Valley'de dünyada ölçülmüş en yüksek hava sıcaklığı olarak not edilen (54 derece) sıcak hava dalgasının hemen sonrasında ortaya çıkıyor. San Francisco'da, öğle saatinde hiçbir şey görünmüyor. Güneş ışığı, yangının sebep olduğu dumanı aşamıyor. Duman 16 Eylül tarihinde New York'a da ulaştığında güneş kayboldu. Kaliforniya'yı kavuran yangınların, Andrea, Dorea, Imelda, Sally gibi farklı isimler verilen kasırgaların iklim değişikliği sonucu olduğunu, çevrecilerin şimdi olanlar için on yıllardır uyarılarda bulunmakta olduğunu reddeden Trump taraftarları, "Yangınları bilerek birileri çıkarıyor, bizim SUV kullanmamızı istemiyorlar, Amerikan hayat tarzını değiştirmek istiyorlar" cümlelerini arka arkaya dizerek tepki gösteriyorlar. Trump 14 Temmuz'da Kaliforniya yetkilileriyle yaptığı toplantıda, yangınların iklim değişikliği sonucu ortaya çıktığını vurgulayan Vali'ye, bu konuda bilimsel çalışmalara atıfta bulunan yetkililere, "Yangın yerdeki yaprakların, ölü ağaçların toplanmaması, sizin ormanları kötü yönetmenizden, orman idaresinin becerisizliğinden çıkıyor. Bilim anlamaz ve bilmez. Hava soğuyacak. Eminim" diye yanıt verdi.
Geçtiğimiz hafta Amerika'daki Fow News hariç bütün televizyon kanalları Woodward ile uzun mülakatlar yaptı. Woodward, kendisine yöneltilen, "Trump'ı tek bir cümleyle tarif etseniz ne söylersiniz?" sorusuna, "Gerçeklerle bağı olmayan insan" diye yanıt verdi. Woodward kitabını, "Başkan olarak performansının tümünü dikkate aldığımda, Trump, bu görev için yanlış bir insan" sözleriyle bitiriyor.
Güneş ışığına yol vermeyen duman gibi Woodward'ün kitabı da Trump taraftarlarına ulaşamıyor. Binlerce taraftarı Trump'ın kapalı yerlerde yapmaya başladığı mitinglere, Aralık ayında Korona'dan öleceklerin sayısının 3 günde bine ulaşacağına işaret eden bilimsel araştırmaları hiçe sayarak maskesiz olarak katılıyor.
Kitapta, Trump'ın 2017 tarihinde ticaret danışmanı Peter Navarro'ya bir toplantıda, "Üst düzey komutanlarım zayıf, müttefiklerimiz konusunda gereksiz hassasiyete sahipler… ticaret anlaşmalarından ziyade müttefiklik bağlarına önem veriyorlar, "f…king generallerim, bir avuç pisipisi, Güney Kore'nin güvenliği için büyük bir bedel ödememize rıza gösteren kerizler..." dediği aktarılıyor.
Trump geçen hafta "Emek Bayramı" vesilesiyle kamuoyu önünde yaptığı konuşmalarda yüksek rütbeli askerlere karşı bir "saldırı" başlattı. Askerlerin savaşı desteklediğini, böylece askeri/silah sanayiini mutlu etmeye çalıştıklarını söyledi. Trump'ın Amerikanın üst düzey askeri yetkililerinin küresel savaşları teşvik ederek, askeri sanayiinin kar etmesini sağladığına yönelik cümleleri büyük bir şaşkınlık yarattı. Bu cümleleri okuyanlar, Trump'ın döneminde savunma bütçesinin 700 milyar Doları geçmiş olduğunu, sadece 2018 yılında yurt dışına 56 milyar Dolarlık silah satışı yapılmasına onay vermiş olduğunu hatırlatıyor. Politico yazarı Jacqueline Feldscher, Trump'ın savunma sanayiine karşı tavır almakta olduğu yorumlarını "sadece bir oyun" olarak değerlendirdi.
Peki başkanlığının ilk zamanlarında "aslan generallerim" derken ve kabinesinde çok sayıda askere yer vermiş olmaktan ötürü sürekli övünürken Trump'a bugün ne oldu?
The New York Times gazetesinde bir askeri yetkiliye atfen, Trump'ın özellikle son dönemde eski generallerin kendi başkanlığı aleyhine kamuoyuna yaptıkları menfi açıklamalardan çok rahatsız olduğu ve savunma sanayii şirketlerinin içerde ve dışardaki satışlarında kendisi sayesinde ciddi kar elde etmiş olmalarına rağmen kampanyasına yeterli katkıda bulunmamış olmalarına öfkelendiği ileri sürülüyor.
Silah sanayicileri ise Trump'ın söylediklerini, "Endişe edilecek bir durum yok, bir hafta sonra 180 derece dönüş yapar" diyerek umursamıyor.
Amerika'da her hafta bir siyahinin polis şiddetine maruz kaldığını gösteren yeni videolar yayınlanırken, şiddetin ortaya çıktığı şehirlerin sokaklarına taşan isyan da devam ediyor.
İspanya'da faşizmin yaklaşan ayak seslerini hisseden ve şahsi sorunlarından da kaçmak isteyen Federico Garcia Lorca büyük umutlarla 1929 yılında New York'a gelir. Başlangıçta Amerika denen "eve" dışardan bakarak, güzelliğine hayran kalan Lorca, evin temelini gördüğünde, bunun bir illüzyondan ibaret olduğunu anlar. "New York'ta Bir Şair" kitabındaki şiirlerinden bazılarını New York'ta yazar. Bir arkadaşım bu kitabın kısa bir süre önce Elif Kaya'nın mükemmel çevirisiyle Türkçe'ye kazandırılmış olduğu haberini verdi.
New York'u, buradaki yalnızlığı, hayatın olmayan yüzünü Lorca'dan daha iyi anlatan başka birine rastlamadım. Lorca şöyle diyor:
"Bir gezginin büyük şehirlerde yakalayabileceği iki şey vardır:mimari ve azgın bir ritm. Geometri ve acı. İlk bakışta bu ritm eğlenceli gibi gözükebilir. Ama o sosyal yaşantı mekanizmasına yakından bakıp, insanın da makinanın da acı veren esaretini gördüğünüzde, bunun tipik boş bir acı olduğunu anlıyorsunuz. Bu da suç ve eşkiyalığı bile affedilebilir bir hale getiriyor. Ne bulutlar, ne zafer ne de binaların tepeleri istekli bir biçimde gök yüzüne ulaşıyor. Gotik çıkıntılar (uçlar) ölümden ve ölümün kalbinden yükselirken, buradakiler anlamsızca kendilerinden çok emin bir şekilde-tıpkı dini mimaride olduğu gibi- göğe tırmanıyorlar. Gökdelenlerin, onları örten gökyüzü ile yaptıkları savaştan daha şiirsel ve aynı zamanda daha kötü bir şey olamaz. Kar, yağmur ve sis bu ıslak ve engin kuleleri saklamak için yola çıkar, ama bu kuleler gizemli olan her şeye düşmandır, her oyuna karşı kördür: bir makas gibi rüzgarın buklelerini keserler ve sisin o yumuşak kuğusuna karşı üçyüz bin kılıç parıldatırlar. İşte bu muazzam dünyanın hiçbir rotasının olmadığını anlamak sadece birkaç gün sürüyor."
New York'ta göçmen mahalleleri ve Harlem'i keşfeden Lorca siyahilerin büyük ıstırap çektiği ırkçılık ve adaletsizliğe karşı büyük bir isyan duyar. Bu adaletsizlik Lorca'nın ruhunda ve gelecekteki yazılarında silinmez bir iz bırakır. Bir konuşmasında, "Granadalı olmanın, bende zülüm görmüş olanlara, tüm Granadalıların içinde taşıdığı… Çingeneye, siyahiye, Yahudiye, Araba-karşı sempati yarattığına inanıyorum" der.
Disney'in 1998 yapımı müzikal çizgi filmi "Mulan" bu kere canlı aksiyon filmi olarak yeniden gösterime girdi. Büyük bir talep ve heyecan yaratması beklenen filmin bazı sahnelerinin, sayıları 1 ila 2 milyon arasında değiştiği söylenen Uygur Türkünün "kapatıldığı" konsantrasyon kamplarının bulunduğu Sincan'da çekilmiş olması büyük bir tepkiyle karşılandı. Filmin, teşekkür edilenler listesinde, Sincan'daki bir çok Çin Komünist Partisi yetkilisine ilaveten Sincan'ın başkenti Urumçi'ye arabayla 3 saatlik mesafede bulunan Turpan'daki kamu güvenlik kuruluşları dahil (en az 14 kampı kontrol ettikleri söyleniyor) 8 kuruluşun yetkilisine de yer verilmiş olduğuna dikkat çekildi. Bir çok insan hakları kuruluşunun raporuna göre bu kamplarda rızaları olmaksızın çalıştırılan Uygur Türkleri aynı zamanda kısırlaştırılıyor ve kürtaja maruz kalıyorlar.
Mulan'ın baş rol oyuncusu, Hong Kong'daki gösteriler sırasında geçen yıl sosyal medyada polisi desteklemişti. Bu yüzden Hong Kong'daki göstericileri destekleyenler "BoycottMulan" "hastag"ı ile bir protesto başlatmıştı. Bu protesto şimdi daha da büyüyor.
Virginia Üniversitesi'nde öğretim üyesi Aynne Kokas, "Bu film, Hong Kong'daki demokrasi mücadelesini baştırmaya çalışanları da Sincan'daki vahim insan hakları ihlallerini de aklıyor" diye haykırıyor. Cumhuriyetçi Parti Senatörü Josh Hawley, Disney CEO'su Bob Chapek'e yazmış olduğu mektupta şirketi, "Sürmekte olan Uygur soykırımını örtbas ettiniz" ifadeleriyle suçluyor. Ayrıca her iki partiden 18 Temsilciler Meclisi üyesi ve Senatörün Chapek'e muhatap mektuplarında, Sincan'daki yetkililerle nasıl işbirliği yapıldığı başta olmak üzere 10 soruya cevap talep ettikleri açıklanıyor.
ABD'de, 14 Eylül tarihinden itibaren, Sincan'da kamplarda zorla çalıştırılan emek gücünü kullanarak üretim yapan şirketlerin veya tedarikçilerin, bilgisayar parçaları, pamuklu giyim gibi malları ithalatı yasaklandı.
Bir sonbahar akşamının indiği odamın rahat koltuğunda otururken, Korona'ya karşı sürekli elinizi sabunla yıkayın duyurularının hemen ardından Yemen'de 7 milyon insanın bir kalıp sabun alacak durumda olmadığı, dünyada zorla yerlerinden edilmiş insanların sayısının 80 milyona ulaştığı, bu sayının yarısına yaklaşan bölümünün çocuklar olduğu, çocukların Korona sebebiyle karşılaştıkları risklerin hızla arttığı hakkındaki televizyon programını izliyorum. Bu sırada fondaki resimlere bakıyorum.
Yoksulluk ve ızdırap bir fotoğrafçıya acıyı anlatmak için iyi bir araç gibi görülebilir, ancak, hiç kimse fotoğrafı çekilen çocuklara evini kaybetmiş olmanın ya da bir evde yaşamanın hiç bilmedikleri hayalini dahi kuramamanın ne demek olduğunu sormuş mudur diye aklımdan geçiyorum. Bu çocuklar için hepimiz üzülüyor ve iç geçiriyoruz. Dünyadaki bütün haksızlıklar için vicdanımız sızlasa da kendimizi çaresiz hissederek, unutmayı tercih ediyoruz.
Lorca bugün yaşasaydı, empati duydukları acılar listesine Suriyelilerinkini Yemenlilerinkini, Uygur Türklerininkini de mutlaka dahil ederdi diye aklımdan geçiriyorum.
Göçmen ya da mülteci olmak, iç savaş şartlarında ya da baskı altında yaşamak insanın fiziki yapısını bile değiştiriyor. Kendi ülkesinin sokaklarında başı dik yürüyenler, sığındıkları ülkelerde kamburlarını çıkararak görünmez olmaya çalışır. Duvarlara bakarak yürürler. Kimse, köklerinden koparılmış bu insanların yorgun, yenik düşmüş hikâyelerini dinlemek istemez. Biz Korona sebebiyle hayatımızı kontrol edemediğimiz için öfke duyarken ve uykusuzluk çektiğimizi söylerken, sebebini bilmedikleri bir savaşın içinde yaşayanların, ya da bundan kaçan mültecilerin hayatları üzerinde hiçbir kontrolleri olmadığını bilsek de, üzerinde durmayıp, "biz ne yapabiliriz ki" diye fısıldayarak geçiştiriz. Onların dile getirilemeyen acılarını, gerçeklerini duymak istemeyiz.
Charles M. Blow, bir makalesinde "Tarihteki trajedileri okuduğumuzda, peki ama iyi insanlar neredeydi, niye engel olmamışlar?" diye sorma refleksimizi hatırlatıyor. "İnsanlar bazen, bu hadiseleri çok uzak, uzak değilse bile çok büyük olarak görür ve kendilerinin bunlar karşısında çok güçsüz olduklarını düşünürler… Evet çocukların kafeslere hapsedilmiş şekilde yaşıyor olmaları çok kötü, ancak şimdi kurutma makinesinden çıkardığım çamaşırları katlamam lazım.. gibi kaygılarını öne çıkarırlar" diyor ve Edmund Burke'nin 1770 tarihinde "Kötülüğün zaferi için gereken tek şey iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır" sözlerine atıfta bulunuyor. Ben de Burke'den bir cümle daha ekleyerek, "Hiç kimse, az şey yapabildiği için hiçbir şey yapmayan bir kişiden daha büyük bir hata yapamaz" cümlesiyle yazımı bitiriyorum.