İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun siyaset yapma şekli böyle…
Fırça çekmeden, had bildirmeden, boyunun ölçüsünü almadan, kafa tutmadan, yüksek ses tonuyla konuşmadan olmuyor.
Herhalde bu konuşma karşılıklı olsa, boğazına sarılma, yumruk atma, alt alta üst üste boğuşma ve ana avrat küfretmeye dönüşebilir. Eğer bellerde silah olursa, maazallah daha da felakete gider.
Tavrında ve söyleminde bir sertlik var.
Bu türlü siyaset yapma üslubu mevcut ve bunun seçmen olarak alıcısı var. İç politikada kullandığı müddetçe bu türlü ‘hamasi’ söylem, bir tercih biçimidir ve vatandaşların var olan öfkelerine hitap edebilir.
Ama aynı söylemi dış politikada yaparsanız olmaz. Dış politika hamaseti kaldırmaz.
Süleyman Soylu’nun bu türlü siyaset yapma, meramını anlatma tercihi olabilir. Dünyada benzerleri de mevcut. Sanıyorum belirli bir kesim vatandaşa da ulaşıyor. Milliyetçi duygulara hitap ediyor. Hatta, MHP, İyi Parti ve CHP içindeki ulusal cephecilere bile hitap edebilir.
Buraya kadar iyi… Alan alır, sandığa yansıtır.
Ancak yine aynı tondaki söylemin ‘Dış Politika’ için yapılmasının ülkeye hiç bir yararı olmadığını bize zaman göstermiştir. Belki sandıkta faydası olabilir. Milliyetçi duygulara hitap eder. Ama ülke menfaatine zarar verir. Bu türlü söylemlerle tarih boyunca kendi ayağımıza kurşun sıkmışızdır.
Dış politika hamasetle yürümez. Tecrübeyle sabittir.
Bu nedenle ülke ilişkilerinde diplomasi diye bir şey vardır.
Diplomasinin bilinen ve tarih boyunca uygulanan kuralları vardır. Eğer bazı ülkelerle sorunlar varsa, ilk önce protesto notası verilir. O ülkenin büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağrılır tepki gösterilir. Gerekirse kendi büyükelçinizi merkeze çağırır, ama hala sorun devam ediyorsa temsil düzeyini düşürmeye gidebilirsiniz. Uluslararası kuruluşlara konuyu götürme, ikili görüşmelerde gündeme alma vs hep diplomasinin gereğidir.
Ama Bakan Soylu, Almanya’dan kaynaklandığını düşündüğü bir sorunu olanca öfkesiyle sonucunu hiç düşünmeden, ülke menfaatine bakmaksızın meydanlarda haykırdı. ‘Türkiye’ye dışarıda karşı çıkanların artık Türkiye’de tatil yapamayacağı, tutuklanabileceği’ mealinde sözler sarf etti. Yurt dışında böyle bir fırsatı bekleyenlere de iyi bir malzeme verdi.
Ekonomi konusunda kırılgan bir dönem yaşayan ve bu yaz Türkiye’ye gelecek olan turistlerden elde edilecek dövizin hesaplarının yapıldığı şu günlerde kendi ayağımıza kurşunu sıktı.
5-6 milyon Alman turistin geleceği hesaplanırken, bir anda bu sayı her gün azalmaya başladı.
Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Timur Bayındır daha dün açıkladı. Tatil satın alan Almanların sayısı günde 1000 iken bir anda 300’e kadar düştü. “İyi giden işler tökezledi” dedi.
Alman Hükümeti, Soylu’nun sözlerinden sonra Türkiye’ye yönelik seyahat uyarısını güncelledi. Gidecek olanların ne söylediklerine dikkat etmesi gerektiği ima edildi.
Ve ne yazık ki, “Alman hukuk anlayışında ifade özgürlüğü olarak değerlendirilen ifadeler, Türkiye’de mesleki anlamda kısıtlamalara ve cezai kovuşturmalara yol açabilir” şeklinde bir uyarıda bulunuldu. Üstelik bu söylem, Avrupa’da tatil planlarının yapıldığı Şubat ve Mart ayına denk geldi ve ülkeye yazık oldu.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı, Soylu’nun sözlerinden kaynaklı zararı mümkün olduğunca asgariye indirme çabası gösterdiler. İşleri kolay değil.
Çünkü kırılan testinin tamiri zor.