NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 16 Nisan’da Türkiye’ye resmi bir ziyaret kapsamında geliyor. Türkiye’nin tarihinde olmadığı kadar NATO’ya ters düştüğü bir döneme rast geliyor bu ziyaret. Hem NATO’ya hem de NATO üyesi ülkelere… NATO Türkiye’ye, Türkiye de NATO’ya ters düşmüş durumda. Gerekçeleri ise bir hayli fazla.
Özetleyelim:
-NATO’nun lideri durumunda olan müttefik ABD ile Suriye, Irak ve İran gibi konularda mutabık olmadığı bir dönem yaşanıyor.
- ABD ve NATO üyesi diğer ülkelerin YPG’ye verdiği silah desteği var ve bu destek PKK’nın Türkiye’ye karşı yürüttüğü terör eylemlerinde etkin.
- PKK’nın Suriye kolu olan YPG’nin başta ABD olmak üzere NATO üyeleri tarafından IŞİD ile mücadele bağlamında “yerel partner” olarak görülmesi, NATO’nun zayıflığını ve isteksizliğini gösteriyor.
-NATO anlaşmasının 5’inci maddesinin, ‘Bir üye ülkeye yapılan saldırı NATO’ya yapılmış gibi değerlendirilir’ ifadesiyle dile getirilen dayanışma, yıllardan beri Türkiye için esirgeniyor.
-Türkiye ise buna mukabil NATO’nun ilgi alanına aldığı krizlerde en çok askeri katkıda bulunan ülkelerden birisi oldu. Bosna, Kosova, Makedonya, Afganistan ve Libya’da icra edilen NATO harekâtlarında Türkiye hep ön sırada yer aldı. Yani dengesiz bir dayanışma söz konusu.
-Geçen yıl Kasım ayında, Norveç’te bulunan NATO Harp Merkezi Stavanger’de icra edilen “Trident Javelin-2017” bilgisayar destekli komuta veri tatbikatı sırasında, Mustafa Kemal Atatürk ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘düşman ülke liderleri’ olarak gösterilmesi ve NATO’nun böyle bir büyük skandala imza atması Ankara’yı kızdırdı.
-NATO’nun hava savunma programında kritik bir rol üstlenen Türkiye ise, örgütün Doğu Avrupa kanadının en yakın konvansiyonel tehdit olarak gördüğü Rusya ile bir taraftan nükleer enerji santrallerinin kurulması için işbirliğini derinleştirirken öte yandan da Rus menşeili S-400 hava savunma sistemlerini satın alıyor. NATO ve Türkiye arasında uçurum giderek derinleşiyor.
-Son olarak Türkiye-Rusya-İran arasında ikinci kez gerçekleşen Suriye görüşmeleri de uçurumun derinleşmesine örnek olarak verilebilir.
-Kuruluşunun 69. yılında NATO üyesi Türkiye, örgütün hâlâ konvansiyonel bir tehdit olarak gördüğü Rusya ve örgütün liderliğini yapan ABD’nin terörden önce en önemli tehdit olarak görüp askeri müdahale tehdidinde bulunduğu İran ile bir zirve gerçekleştiriyor.
Peki bu durumda Türkiye NATO’dan çıkmalı mı?
Kimilerine göre evet…
“Türkiye’nin üyesi olduğu 1952 yılından günümüze kadar faydasından ziyade zararı olan NATO, görevini tamamlamıştır. Türkiye artık, başta komşu ülkeler İran, Irak, Suriye ve Rusya olmak üzere Batı Asya’da yeni ittifaklar kurmalıdır”…
Ancak Uluslararası ilişkiler genellikle ‘Çıkarlar’ üzerine kuruludur ve durum pek de öyle değildir.
NATO’dan ayrılmak Türkiye’ye faydasından ziyade zarar verecektir.
Özetleyelim:
-Türkiye’nin NATO’da veto hakkı bulunmaktadır. NATO, Türkiye aleyhinde herhangi bir karar alamaz. NATO’dan ayrılmak, Türkiye’nin olumsuz bir karara engel olma imkânını ortadan kaldırır.
- NATO’dan ayrılmak, Türkiye’nin dünyanın en gelişmiş silah sistemlerine sahip askeri paktını karşısına almak demektir.
-Türkiye, NATO üyesi olarak Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliğini veto edebilmektedir. Ayrılması halinde Rumlar NATO üyesi olur ve Türkiye, Kıbrıs ve Ege sorununda sadece Rum kesimi ve Yunanistan’ı değil, bütün NATO ülkeleri karşısına almış olur. Aynen AB üyeliğini Yunanistan ve sonra da Güney Kıbrıs’ın elde etmesi sonrasında siyasi dengelerin tamamen Türkiye aleyhine dönüşmesi gibi…
Sonuç olarak NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Türkiye ziyaretinde, ‘Türkiye’nin çıkarları’ ön planda tutulmalıdır. Bir NATO üyesi olarak, Genel Sekreter’e bir müttefike yönelik NATO’nun yukarıda saydığım yanlışları tek tek anlatılmalıdır.
Çünkü çıkarlar söz konusudur ve Türkiye’nin NATO üyeliği her zaman kıymetlidir.