Mithat Sancar T24'te: HDP, AKP'ye kanmaz; psikolojik harp söylentileri bunlar

Mithat Sancar T24'te: HDP, AKP'ye kanmaz; psikolojik harp söylentileri bunlar

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Abdullah Öcalan üzerinden yürütülen tartışmalarla ilgili "HDP, AKP'ye kanmaz; psikolojik harp söylentileri bunlar" dedi. Murat Sabuncu'nun gündemin sıcak başlıklarıyla ilgili sorularını yanıtlayan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Edirne Cezaevi'nde Selahattin Demirtaş'la görüşmesi hakkında da "Demirtaş'la görüş alış verişinde bulunduk. Demirtaş'ın yaklaşımı partimizden farklı değil. Kendisiyle kopukluk ve iletişim sorunu yok" dedi. 

"Her seçim döneminde Öcalan'la ilgili tartışmalarda hep oldu" diyen Mithat Sancar "Sanki HDP seçim yaklaşınca AKP'ye yaklaşacak gibi... Son 7 yıldır AKP'nin uygulamalar ortada. AKP HDP'ye yanaşacak, HDP de kanacak ve onun istediği tavrı alacak, bu psiklojik harp yöntemi temelden yanlıştır. Bunun bilerek yapıldığının farkındayız. Gemlik yürüyüşündeki amaç, bu meseleler yeniden gündeme geleceği için, uzun süredir de Öcalan'la görüşme yapılmadığı için, olağan hakkı olan görüşmelerin yeniden başlatılmasına gündeme getirmek. Bizim net talebimiz var. Tecrit hukuki değil, politik olarak da doğru değil, böyle sürmesinin Türkiye siyasetinde bulanıklaştırma aracı olarak kullanılması gerçeği ortada duruyor. Bunları biz gündeme getirmesek de başka amaçlarla başka çevreler gündeme getiriyor. Tevatür düzeyinde değil açık iletişim kanalıyla yürüsün tartışma diyoruz. 'Öcalan şunu yapacak' dedikodularını bir kenara bırakmanın yolu hakkı olan avukatlarıyla görüşmesi. İktidarın seçimlere doğru bunun araç olarak kullanılması ihtimali de aklından geçiyordur. Sanki Öcalan görüşme başladığında AKP'nin işini kolaylaştıracakmış gibi bir hava yayılıyor. Bu da doğru değil" dedi. HDP'nin muhalefete bir dayatmasının söz konusu olmadığını ifade eden Sancar, "Muhalefete ilkeler konusunda kamuya açık görüşmeler önerdik. Biz Cumhurbaşkanlığı seçiminde kimin aday olacağını hiç konuşmadık. İlkeler üzerinden açık, şeffaf görüşme önerdik. Eğer ilkeler konusunda açık, şeffaf müzakere olmazsa kendi adayımızı çıkarırız" diye konuştu. 

HDP'nin rolünün sadece sayısal olmadığını ifade eden Sancar, ortak aday kapısını açık tuttuklarını, seçimlerle ilgili yeni başlangıç inancını koruduklarını söyledi. "İktidarın yeni bir çözüm süreci başlatacağını ihtimalini görmüyoruz" diyen HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, muhalefetin de Kürt sorununun çözümü konusunda ne önerdiklerinin net olmadığını belirtti. 

 

Mithat Sancar'la 22.06.2022 tarihli söyleşinin TAM METNİ

Murat Sabuncu: Edirne’den geldiniz. Selahattin Demirtaş ile görüştünüz. Nasıl buldunuz Demirtaş’ın sağlığını, durumunu?

Mithat Sancar: Pervin Buldan Eş Başkanımla birlikte bugün kendilerini ziyarete gittik. Hem kendisini gördük hem de Diyarbakır Belediye Eş Başkanı, yani kayyımla görevi gasp edilen, Selçuk Mızraklı ile görüştük. Gayet iyi gördük, herkese selamlarını iletiyorum buradan, sizlere de özel selamları var. Morali yerinde bizim kongre öncesi istişare için zaten böyle bir programımız vardı. Arada fırsat bulup ziyaret edememiştik bu vesileyle kendisiyle görüş alışverişinde bulunduk. Yarın da Kandıra Cezaevi’nde Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak ve Aysel Tuğluk’u ziyaret edeceğiz. Evet.

Murat Sabuncu: Selahattin Demirtaş içeriden sık sık dışarıya yazılar yazıyor, mesajlar veriyor biliyorsunuz ve son dönemde bir Voltran’dan bahsetti. Voltran’ı  oluşturmaktan bahsetti ve muhalefetin bir arada olmasına dair bir hep çağrısı vardı. Voltran, muhalefet, birlikte olmak bunlar gündeme geldi mi görüşmede? 

Mithat Sancar: Bu konuda zaten farklı düşündüğümüz yok. Bizim "demokrasi ittifakı" çağrımız çok geniş bir çevreye hitap ediyor ve bu bizim kongre kararımızdı. Yani 2020 yılında yapılan kongremizde alınmış kararların en önemlisidir. Önümüzdeki dönem hedefler belirlenirken demokrasi en geniş "demokrasi ittifakı"nı oluşturmak şeklinde bir karar kongreden geçmiştir. Selahattin arkadaşımızın yaptığı açıklamalar da zaten bu çerçevededir. Bizlerin çalışmaları da yine aynı hedefe yöneliktir. Yani bu konuda birbirini tamamlayan bir yaklaşım söz konusu. Daha doğrusu partinin yaklaşımı Selahattin arkadaşımızın yaklaşımından farklı değil. Tabii ki hani arada bir kamuoyuyla görüşlerini paylaşıyor ama çerçeve ve hedef, ilke ve karar bir bütün. Bizim de parti yönetiminin de Selahattin arkadaşımızla arasında bir ayrılık, bir farklılık yok onun altını çizelim. Onun için özel olarak konuşma ihtiyacımız olmadı bu konuyu. Zaten HDP’nin kongre kararı ve çalışmaları doğrultusunda kendisi de buna destek olan çalışmalar yürütüyor, açıklamalar yapıyor ya da yazılar yazıyor. 

Murat Sabuncu: 3 Temmuz’da 5’inci olağan kongreniz var. Kongreye giderken kongreye giden süreci herhalde konuştunuz? 

Mithat Sancar: Tabii ki siyasi değerlendirmeyi birlikte konuşuyoruz. Çok ayrıntılı konuşmamızın gerekmediği kadar iletişimimiz var zaten. Avukatlar aracılığıyla bizim genel merkezden yönetimden arkadaşların özellikle hukukçu arkadaşların kendisine görüşleri iletmesi, onun görüşlerini alması şeklinde işleyen bir iletişim kanalımız zaten var. Bu sadece kendisiyle değil aynı zamanda Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak’la, Sincan’daki arkadaşlarımızla da benzer istişareleri yürütüyoruz. Yani bir kopukluk ve iletişim sorunu yok aramızda. Evet, bir bakıma şöyle düşünebiliriz, kongre öncesi son durumu hem kendisine ilettik hem de kendisinden de kongreye ilişkin görüş ve öneriler aldık. Bu görüşmemizin ana çerçevesi budur. Yarın da benzer şeyi diğer arkadaşlarımızla yapacağız.

Murat Sabuncu: Sayın Eş Başkan şimdi bir taraftan da bir süredir bir Abdullah Öcalan konusu gündemde. En son 7 Ağustos 2019’da bir avukat görüşü var. 3 Mart gibiydi bir aile görüşü var. 27 Nisan 2020’de telefon görüşü yapılmış. Siz HDP olarak Gemlik’e tecrit kaldırılsın diye otobüslerle gitmeye çalıştınız. Bunun üzerine de tabii toplum tekrardan bir şey konuşmaya başladı. Ne konuşmaya başladı? Acaba iktidar seçimlere doğru giderken Öcalan’dan herhangi bir mesaj alarak Türkiye için, HDP için de farklı bir yol haritası bulabilir mi diye? 

Mithat Sancar: Bir defa her seçim döneminde bu tür "şüphelerin" tırnak içinde "şüphelerin" ya da şaiyaların gündeme getirilmesini gerçekten çok yadırgıyoruz. Buna benzer söylentiler ve tartışmalar yine tırnak içerisinde söylüyorum "tartışmalar" bundan önceki seçimlerde de oldu. Yani 2018 de oldu, neredeyse her seçimde bir olağan şüphe halinde tedavüle sokulan bir rivayet diyelim buna... Sanki hani HDP seçim yaklaşınca AKP ile yakınlaşacak, iş birliği yapacak falan... Şimdi, peki bütün bu geçmişe dönüp baktığınızda 2007’den bu yana 2015’ten sonra yani yedi yıldır bütün uygulamalar ortada. Hani AKP-HDP’ye yanaşacak, HDP de kanacak ve onun istediği tavrı alacak şeklinde bu söylenti, bu propaganda, hatta bana göre psikolojik savaş yöntemi, harp yöntemi diyebileceğimiz bu yaklaşım temelden yanlıştır. Hem Türkiye siyasetini doğru kavrayamama anlamında yanlıştır ve ayrıca sıkıntıları da çok fazla olan bir yaklaşımdır. Yani şimdi bundan önceki dönemlerde bu söylentiler üzerine neler yaşandığını bir arşivden çıkarıp izleyicilerimize ve daha sonra izleyecek olanlara sunsak hakikaten herkes mahcup olur utanır. Ama bunun bilerek yapıldığının farkındayız. Bir defa Gemlik yürüyüşü sadece HDP’nin katıldığı bir yürüyüş değildi. Orada altı kuruluş vardı ve bu daha önce planlanmış bir etkinlikti. Orada da amaç zaten bu tür meseleler yeniden gündeme geleceği için uzun süredir Öcalan’la görüşme yapılmadığı gerçeğinden hareketle kamuoyunun dikkatini buraya çekmek ve olağan hakkı olan görüşmelerin başlatılması talebini yeniden gündeme taşımak. Şimdi bakın zaten öyle ya da böyle seçim havası bir şekilde ortaya çıktığı anda bu tartışmalar da bu söylentiler de bu propaganda da alıp yürüyor. Bizim çok net bir talebimiz var. Bu talebimizin de iki boyutu var. Bir defa tecrit gerçekten hukuki değil. İkincisi politik olarak da doğru değil. Üçüncüsü böyle sürmesinin Türkiye siyasetinde bir bulanıklaştırma aracı olarak kullanılması gerçeği ortada duruyor. Çünkü bütün bunları biz kendimiz gündeme getirmesek de başka amaçlarla başka çevreler gündeme getiriyor gördüğünüz gibi. Biz de diyoruz ki madem bu zaten tekrar gündeme getiriliyor ve getirilecek en azından bu çerçeveden bakılmasında fayda var. Nedir bu çerçeve?  Dedikodu düzeyinde tevatür düzeyinde değil, açık bir iletişim kanalı ile yürüsün tartışmalar. Daha net söyleyeyim, yok Öcalan şunu yapacak bunu yapacak şu şöyle yapacak şunu şöyle söyleyecek şöyle angajmanlara girecek dedikodularını bir kenara bırakmanın en doğru yolu hangisi? Kendisinin hakkı olan avukatlarıyla görüşmesi ve kamuoyuyla görüşlerini de paylaşması. Bu ne kadar erken olursa o kadar sağlıklı olur. Seçimlere doğru bunun bir araç olarak kullanılma ihtimali de ayrıca elbette iktidarın aklından geçiyordur ama orada da bir yanlışın altını daha çizelim. Sanki Öcalan ile görüşme başladığında AKP’nin veya mevcut iktidarın işini kolaylaştıracak şeyler söyleyecekmiş gibi bir hava yayılıyor bu da doğru değil. Yani Öcalan’ın HDP’ye görüş iletmesi bir telkinde bulunması iddiasının da bir temeli var. Diyeceksiniz ki işte yerel seçimlerde 2019 yerel seçimlerinde gönderilen mektupla o mektup üzerine yapılan açıklamalarda ya bilerek veya nasıl söyleyelim ihmalkarlıkla doğru okunmadı. O mektupta HDP’ye doğrudan doğruya bir telkin bir çağrı yok. Esasen avukatlar aracılığıyla ilettiği mesaj "HDP kendi kararını verir" şeklindedir. Hani tartışmaların buraya çekilmesinde en çok fayda uman çevrenin iktidar olduğunu biz uyararak söylüyoruz. Fakat iktidarın ortamı bulanıklaştırma çabalarına karşı da bizim uyarılarımız yeterince dikkate alınmıyor ya da hiç dikkate alınmıyor. Mesela geçen gün Mardin kongresinde de söyledim. Ben muhalefetin yerinde ve diğer partilerin yerden olsam açıkça şunu söylerim evet Öcalan hukuki olarak en azından ve hakkı olan görüşmeleri yapsın. Bu çağrı diğer muhalefet partilerinden gelsin böylece tevatür ile propaganda, dedikoduyla işimiz kalmaz. Açıkça şimdiden görüşlerini kamuoyuna iletsin. Bu olmamış bir şey de değil , sadece 2013-2015 arası süreci kastetmiyorum. O süreçte zaten çözüm girişimlerinin merkezinde İmralı vardı bunu herkes biliyor ama ondan önce de avukatları görüşüyordu, avukatları aracılığıyla görüşlerini kamuoyuyla paylaşıyordu. Şimdi hiç olmamış, sanki hiç yapılmamış,  ilk defa talep ediliyormuş gibi bir hava yaratılması da gerçekten doğru değil. HDP son derece berrak, son derece şeffaf politika yapıyor. 

Murat Sabuncu: Mektup önümde şu an benim. Öcalan’ın o dönemde yazdığı mektup ve orada da açık ve net bir şekilde diyor ki; HDP’ce kurulan "demokratik ittifak" anlayışı güncel seçim tartışmalarına tarafen yapılmamalıdır diyor. Yani bir tarafsızlık çağrısı yapıyor. O ikinci dönem biliyorsunuz. Bu çağrıyı yaptığı zaman o dönem İstanbul’da tekrar seçimler yapılıyor. HDP’nin İstanbul’daki desteği önemli. "Tarafsız kalın" diyor ve bunu hem AKP hem MHP güzel bir şekilde kullandı. O dönemde bugün görüştüğünüz eski eş başkan da muhalefete destek açıklaması yapmıştı biliyorsunuz. O yüzden insanlar bunu düşünüyorlardı.

Mithat Sancar: Yalnız o tarihleri biraz daha incelerseniz şunu görürsünüz bir defa HDP yerel seçim tavrını çok önce belirlemişti. Selahattin Demirtaş arkadaşımızın o tweet’i de 23 Haziran’dan çok önceydi. Yani bu mektuptan sonra değildi. Çok önceydi.

Murat Sabuncu: Burada 19’unda. 18-19 Haziran.

Mithat Sancar: Şimdi bu mektup geldiğinde de HDP’ye seçimlerle ilgili bir telkin yok. "Demokrasi ittifakı" HDP'nin kararıdır vurgusuyla birlikte bir analizi ve değerlendirmesi var. Avukatlar aracılığıyla gönderdiği mesaj da şudur: HDP kendi kararını kendi verir. Bu mesaj açıkça verilmiştir. Nitekim avukatlar bu mektupla ilgili basın toplantısı yapıp, değerlendirmeleri paylaştığında bunları da söylediler. Şimdi bunlar yok sayılıyor. Biraz önce söylediniz ya hani sanki Öcalan’ın mektubu gelmiş ardından Selahattin Demirtaş tweet atmış. Böyle bir durum yok yani bu 2 de 2 yenilenen İstanbul seçimlerinde 23 Haziran’da yapılacak olan ikinci seçimden 3-4 gün önceki bir hadise.

Murat Sabuncu: Demirtaş önce söylüyor, sonra Öcalan mektubu yolluyor. 

Mithat Sancar: Esasen Demirtaş önce söylüyor. O tartışmanın buraya sıkıştırılması yanlış. Çünkü HDP’nin Merkez Yürütme Kurulu’nun kararıdır. Yani büyük şehirlerde aday çıkarmayacağız. Kürt şehirlerinde de kayyumları göndereceğiz. Bu kadar net bir karar, yerel seçim 31 Mart’tan çok önce alınmış bir karardır ve bu karar kamuoyuna bu şekilde gayet net olarak anlatılmıştır. Şimdi hem tarihler karıştırılıyor hem bu tartışmanın ayrıntıları atlanıyor. Böylece bugüne bir bulanıklık servis ediliyor. Bu gerçekten hem HDP’nin bugüne kadar yaptığı o demokrasi ittifakı, çağrıları ve çabalarına büyük haksızlık. Öcalan birden devreye girecek ve AKP’ye destek verecek demek de bugüne kadar ki gerçek değil, gerçekliği tanımayan, gerçeklikle uyuşmayan bir yaklaşım. Bütün bu tartışmaları bitirmenin çok basit bir yolu var. Herkes şimdi Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesini sağlanmasını talep etsin.

Murat Sabuncu: Ya da ailesi.

Mithat Sancar: Ailesi tabii ama asıl olan avukatlarıdır. Yani ailesiyle görüşme zaten şarttır. Ama eğer görüşleri üzerinden bir tartışma yaratılacağı yürütülecekse Öcalan’ın seçimlere ilişkin, Türkiye’deki gelişmelere ilişkin, Suriye’deki gelişmelere ilişkin görüşleri üzerinden bir tartışma yaratılacaksa, esas görüşmenin avukatlarıyla sağlanması gerekiyor.   

Murat Sabuncu: Burada siz kamuoyunun bu tırnak içerisinde sizin deyiminizle "yanlış algısı" yani Öcalan konuşursa iktidarla ilişkisinin ne olacağına dair eleştirisini söylüyorsunuz ama bir taraftan da insanlar şunu düşünüyorlar. Şimdi 2019’daki o mektup, sonra tekrar tecrit, bir ses yok, sonra iktidara yakın köşe yazarlarından birisi ailesiyle görüşebilme olasılığının yolunun açıldığını söylüyor ve insanlar tabii şunu biliyor. Tecridi yapan iktidarsa, tecridi seçimlere doğru kaldırma ihtimali olan iktidarsa... Ve biliyoruz ki devlet denilen şeyle Öcalan arasında bir görüşme var. Nereden biliyoruz? Ne dedi Erdoğan bundan bir süre evvel "Edirne’deki İmralı’daki" diyerek karşı karşıya getirme üzerine bir cümle kurdu. Biliyoruz bir görüşme var. Şimdi seçimlere bu kadar az bir zaman kala Öcalan tekrar bir mesaj yollayacaksa doğal olarak insanlar şunu düşünüyorlar: Bu iktidar bir şeye yol açabilir... İktidarı siz de biz de biliyoruz... 

Mithat Sancar: Hayır anlamıyorum. Şimdi şöyle bir şey, iktidarı biliyoruz ama  Öcalan’ın böyle bir mesaj vereceğini kesin bir veri olarak ortaya koymak asıl yanlışlık. Eğer iktidar bu mesajı alabileceğini bilse veya almış olsa belki çoktan görüşmeleri başlatırdı. Şöyle düşünün iktidar Öcalan’la görüşüyorsa muhalefette görüşme talep etsin. Yani bu tecrit  kaldırılsın çağrısıyla yapılan etkinlikler iktidara hitaben değildir sadece. En geniş kamuoyuna hitaben yazılmıştı. Bu şu inceliği görmek gerekiyor. Eğer gerçekten iktidar istediğini istediği mesajı alabileceğine inansaydı çoktan tecridi kaldırırdı. Ama ortamın bulandırılmasını sağlayacak bir şekilde bu yöntemi sürdürüyor. O zaman biz de yeniden bu tartışmalar alevlenecekken diyoruz ki böyle gölge boksu yapmak yerine herkes ne diyecekse bunu açıkça söylesin ve Öcalan üzerinden bu spekülasyonlar bu dedikodu bitsin. Çağrı bu kadar net. Elbette iktidara da çağrı var burada fakat iktidarın zaten yürüttüğü bir hukuksuzluk var. Ve sadece hukuksuzluk değil bir politik, psikolojik manevralar toplamı var. Buna karşı tedbir ne? Şeffaflık, açıklık, bizim söylediğimiz bu tutumumuz bu tavrımız bu. Nitekim hani daha sonraki konuşmalarımızda da bunu dile getirdik. Mecliste grup konuşmasında da açıkladık. Soruna nasıl yaklaştığımızı ve neden şimdi gündeme geldiğini anlattık. Buna rağmen eğer bu dedikodular ve söylentiler ve propaganda devam ediyorsa ortada başka bir sorun var. Bu sorunu açık konuşmak lazım. HDP iktidara karşı, bu iktidara karşı en etkili mücadele yürüten bir siyasi parti. En fazla baskı ve zulüm gören parti. Buna rağmen çizgisinden sapmadan yürüyor. HDP siyasetini açık ve net şeffaf yapıyor. Diğer muhalefet partilerine çağrısını da bir yıla yakın bir süre önce yaptı yani böyle bir parti, oradan bir cevap gelmiyor. Sanki HDP bunların hiçbirini yapmıyormuş da herkes demokrasi mücadelesinde ve bu iktidara karşı muhalefette bizim için üzerine düşeni yapmış da şimdi olağan şüpheli olması normal HDP’nin. Mantık bu şekilde, denklem bu şekilde kurulunca bunun son derece sıkıntılı, yanlış, gerçeğe aykırı, manipülatif olduğu görülüyor, hani anlatmak niye bize düşsün?  Ben diyorum ki bu konuda kendini anlatma mecburiyeti olmayan birinci özne biziz. Neden? Çok net tavır açıkladık. Seçimlere ilişkin stratejimizi, geçen yılın şubat ayından beri anlatıyoruz. Eylül ayında da deklarasyonla kamuoyunun bilgisine sunduk ve taahhüt ettik. Yani siz bir deklarasyon yayınlıyorsanız bu sizin kamuoyuna taahhüdünüzdür. Orada da söylediğimiz açık, biz parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla kendi ittifakımızla gireceğiz. Diğer iki ittifak bizi ilgilendirmiyor parlamento seçimlerinde. Hani o zaman Millet İttifakıyla mı gidecekler falan söylentileri hep yayılıyordu, propagandası yapılıyordu. Böyle bir şey yoktu zaten ama madem bu kadar tartışılıyor biz de dedik ki hayır net olarak biz kendi ittifakımızla gideceğiz. En geniş demokrasi ittifakıyla gideceğiz. Peki Cumhurbaşkanlığı seçimi için yapıcı ve gene oldukça berrak bir öneride bulunduk. Bu önerimizin arkasındayız hala ama zamanda daralıyor. Bu öneriye diğer muhalefet partilerinden bir olumlu yanıt gelmiyor ama biz yolumuzda yürümeye devam edeceğiz diyoruz mecburuz. Mecburuz dediğim, görevimiz bu.

Murat Sabuncu: Öneriyi hatırlatayım. Siz diyorsunuz ki ortaya çıkacak aday kamuoyu açıklamadan önce bizle de bir görüşme olsun ve bu şeffaf olsun değil mi? Siz muhalefete Cumhurbaşkanlığı için bunları söylüyorsunuz.

Mithat Sancar: Biz isim üzerinden konuşmayacağız diye başladık. Süreç ve ilkeler üzerinden açık müzakere yürütülmelidir dedik. Yani eğer bugün Altılı Masa varsa , bunlar ortak Cumhurbaşkanlığı adayı çıkarma konusunda bir karara varırlarsa bizimle ilkeler ve sürecin işleyişi konusunda açık, kamunun bilgisi dahilinde görüşme ve diyalog yürütsünler dedik. Eğer anlaşabilirsek, biz de bu ortak adaya destek veririz dedik. Elbette ortak aday ve ismiyle ve ilkeler arasında bir ilişki olacak ama önce isim ve ilke mi diye sorulduğunda biz net tavır koyduk. Dedik ki önce ilkeler geçiş sürecinin nasıl olacağı ve Türkiye’nin geleceğiyle ilgili temel mutabakatları nasıl ortaya çıkacağı. Önce bunları konuşalım dedik. İlkeler, süreçler, müzakere, diyalog ve mutabakat, biz bunun üzerine kurduk denklemi eğer bu olursa biz hazırız. Peki olmazsa, olmazsa sorusundan hareketle bütün bu propaganda yayılıyor. Olmazsa bunun sorumlusunun biz olarak göstermek insafsızlıktır. Bu kadar yapıcı, sabırla demokrasinin yolunu açmaya çalışan bir parti ve bunun için her türlü bedeli de ödemekte olan bir parti şimdi şüphelerin merkezine çekilmek isteniyor. Peki diğerlerine sormak lazım herkes Kürt sorununu konuşmaya başladı, niye? Seçimler yaklaşıyor diye. Sadece AKP değil, diğer muhalefet partileri de işte Kürtlerle ilgili söz söylüyorlar veya işte bir şeyler yapıyorlar. Yok bölge ziyaretleri falan. Burada çok temel bir mesela var. Türkiye’nin en yakıcı sorunu Kürt sorunu mu? Bunu herkes kabul ediyor mu? Ediyor, öyle değil mi? Peki, birçok sorun buraya gelip odaklanıyor. Türkiye’nin ekonomik çöküşü de bundan bağımsız değil. Şimdi bugün Sri Lanka Başbakanı’nın açıklamasını okudum. Sri Lanka devlet olarak iflas etmiştir, ekonomimiz çökmüştür diyor. Bu işin uzmanları da bu süreci 2009’a kadar götürüyorlar. 2009 ne? Şu meşhur Sri Lanka modelinin hayata geçirildiği tarih, yani güvenlikçi politikaların çok ötesinde. Militarist bütün yöntemlerin kullanıldığı bir katliam yöntemi. Şimdi ekonomi o günden bugüne düzelmedi, toplumsal yarılma derinleşti ve Sri Lanka iflas etti. Neyse şuraya geleceğim, şimdi neden Kürt sorunu bu kadar süre gündemde? Diğer partilerin gündeminde değilken şimdi herkes bir şeyler söylemeye başladı, büyük haksızlık yapılıyor. O da şudur, Kürtler sadece seçmen ve sayı olarak görülüyor. Bu anlayış Kürtleri bir özne olarak gören bir yaklaşım değildir. Seçim dönemi AKP’nin başka manevraları kadar muhalefetin de sanki Kürtler sadece sayı ve seçmenmiş gibi bir hava yaratan yaklaşımı da sorunludur.

Murat Sabuncu: CHP’yi de buna katar mısınız? Siz bunu seçimlerle ilgili mi CHP’nin seçimlerle ilgili olarak mı okuyorsunuz?

Mithat Sancar: Şimdi bakın, şu anda herkes Kürt seçmeninin oyunun hesabını yapıyor. Eğer gündemde seçimler olmazsa CHP de bu kadar açık arayış ortaya çıkar mıydı sorusuna ben rahatlıkla evet cevabı veremem. Bunca yıl niye beklendi? Ve hala da zaten söylenmiş doğru düzgün bir şey yok. Yani Kürt sorununun çözümü için yöntem ve içerikte de bir program sunsanız derim ki evet hakikaten bir değişim çabasıdır bu ama sadece genel sözler hani gönlü hoş etmeye yönelik jestler, bölge ziyaretleri ile sınırlı kalınca o zaman CHP’nin arayışının da bu dönemde Kürtleri sadece seçmen ve sayı olarak gören genel yaklaşımdan ayrılmasını, ayrıldığını söylemek nasıl mümkün olsun?

Murat Sabuncu: O zaman diğer partileri sormak lazım. İyi Parti çünkü o zaman çünkü başka türlü şeyler çıkıyor. Ben sizin CHP ’ile belli bir görüşme içerisinde olduğunuzu da biliyorum.

Mithat Sancar: Şimdi heyetlerimiz bizim görüşür tabii. Zaten bunu CHP Genel Başkanı da söylüyor, Kemal Bey de söylüyor. Bizim İyi Parti hariç, diğer partilerle de görüşen heyetlerimiz var. Zaman zaman o partilerden gelen talep üzerine yapılıyor bu görüşmeler, zaman zaman bizim talebimiz üzerine yapılıyor. Görüş alışverişi oluyor. Zaten Meclis'te bütün partiler görüşüyor o ayrı. Bu görüşmeler pazarlık gibi değil. Bir mesele, bir gündem, bir konu tabii ki seçimler, tartışmalar bu görüşmelerde ele alınıyor. Fakat bizim kastettiğimiz şey bundan ibaret değil. Bizim asıl istediğimiz şimdi seçim süreci artık öyle ya da böyle başladı. Erken mi olur, zamanında mı olur her neyse. O zaman bütün dünyada da olağan olan bu görüşmeler dışında, açık, kamunun bilgisi dahilinde diyalog ve müzakere... Bizim ne talep ettiğimizi neyi amaçladığımızı kamuoyu bilsin. Diğer partilerin hangi konularda nasıl bir karşılık verdiğini veya öneri yaptığını kamuoyu bilsin istiyoruz.

Kapalı kapılar ardında yürüyecek bir süreç değil bu. Türkiye’nin geleceğini belirleyecek, çok çok uzun yıllar etkisi olacak çok kritik bir seçime gidiyoruz. Ve biz burada hedefimizi Türkiye’de demokrasinin, barışın, adaletin önünü açacak bir tercihle ortaya koyduk. Bu konuda da tutarlı davranmadığımızı kimse iddia edemez. Elbette muhalefete de eleştirilerimiz var. Bazen daha yüksek sesle de söylüyoruz ama diyalog kapılarımız açıktır.

Murat Sabuncu: Peki İyi Parti hariç diğerleriyle görüşüyorsunuz. Onu söylediniz ama Altılı Masa'da da İyi Parti etkili bir rol oynuyor aslında. Ve şu açıdan soruyorum. Son tahlilde bu seçimlerde -Cumhurbaşkanlığı için konuşuyorum -eğer siz adaylıkta anlaşamazsanız ve aday çıkartırsanız ikinci tura kalıyor. Tüm anketler bunu gösteriyor. İkinci tura kalması Türkiye'nin demokrasi peşindeki insanları için, kitleleri için çok ciddi bir risk haline geliyor. Diyeceksin ki HDP’ye mi gene yükü bırakacaksın? Diyebilirsiniz ama bu da meşru bir soru. İnsanlar bunu tartışıyorlar. Nasıl görüyorsunuz?

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Bu meşru bir soruysa şu sorunun da meşru olduğunu herkes kabul edip dürüstçe cevap versin. Yüzde 13’ün üstünde oy almış ve şimdiki anketlere göre daha da yüksek oy alması çok muhtemel olan bir parti; sadece sayısal değil siyasal olarak da gerçekten dönüşüm programına sahip, iddiası olan bir parti ne yapsın? Ne istiyor, ne isteniyor HDP’den? Bize açık söylensin. Mesela Murat Sabuncu HDP’den ne istiyor?

Murat Sabuncu: Haber ister. Gazetecilik çünkü.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Yok hayır. Aydın olarak, vatandaş olarak ya da bu yazıları yazanlar HDP’den nasıl bir tavır istiyorlar? Ya gölgede kalın, sesinizi çıkarmayın, desteğinizi verin, sonra Allah kerim mi diyorlar? Yüz yıllık kısır döngünün devamına bizim bu şekilde alet olmamızı talep etmenin hem politik hem etik olarak kabul edilebilir bir tarafı yok. Eğer iktidarın HDP’yi kriminalize etme, ötekileştirme, dışlama pozisyonuna zaten siz onay veriyorsanız sizi anlarım. Derseniz ki, siz iktidar diyor ki HDP "terörist uzantısı bir parti". Ee diğer partiler bizimle görüşmekten neden kaçıyorlar? Gerekçeleri ne? Bu algının yaratabileceği, kendi üzerlerinde yaratabileceği etkilerini tırnak içinde "olumsuz sonuçlarının" ortaya çıkmasından korktukları için. Peki hangi cesaretle siz bu ülkeyi dönüştüreceksiniz sorusunu sormak benim de hakkım, seçmenimin de hakkı, Kürt halkının da hakkı. Biz sadece Kürtlerden oy almıyoruz elbette. Biz Türkiye’nin bütün sorunlarına çözüm öneren ve Türkiye’nin bütününü kapsayan bir parti olduğumuzu iddia ediyoruz. Programımız da politikamız da budur. Esasen kongremize giderken de belirlediğimiz şiarımız bunu ifade ediyor. Çözüm biziz. Sözümüz var. O nedenle Murat Bey tekrar söylüyorum. Diğer muhalefet partilerinin bizim önerdiğimiz yöntemde görüşmeye gelmemelerinin yaratacağı sonuçlardan HDP’yi sorumlu tutmanın ahlaki, siyasi, vicdani herhangi kabul edilebilir bir tarafı var mı? Doğal olarak eğer bu kabul edilmezse biz adayımızı çıkarırız. İddialı olacağız bu konuda. Yani biz, eğer bu önerdiğimiz yöntemler karşılık bulmazsa, demokrasi ittifakı içinde yer alan bütün öznelerle tartışarak, kurullarımızla tartışarak, seçmenimize danışarak hatta bizim dışımızdaki demokrasi derdi olan bütün çevrelerle de görüşerek bir aday çıkarırız. Daha doğrusu bu şekilde, bu mekanizma içinde demokrasi güçlerinin ortak adayını çıkarma seçeneği önümüzdeki en önemli seçenektir. Ve en az ikinci tura kalmayı hedefleyeceğiz. O zaman şu soruyu lütfen herkes kendine sorsun. Kendine sorduğu gibi bu sorunun bize sorulmasına zemin hazırlayan diğer partilere sorsun. HDP’nin adayı, Erdoğan ile birlikte ikinci tura kalsa kime oy vereceksiniz? HDP’nin adayına mı Erdoğan’a mı? Bu soruya açık cevap verilmedikçe bize bu sorunun sorulması etik değil, siyasi olarak da doğru değil. Şimdi sonuna kadar yapıcı davranmaya devam edeceğiz. Biz kendi çalışmamızı yönetiyoruz. Elbette aday konusunu da kendi içimizde ve diğer çevrelerle, birlikte hareket ettiğimiz parti ve oluşumlarla değerlendiriyoruz. Yani biz öyle oturmuş diğer muhalefet partilerinden gelecek cevabı bekliyor değiliz. Çalışmalarımız sürüyor. Fakat son ana kadar da bu kapı açıktır. Hangi kapı? Ortak aday için açık müzakere doğrudan diyalog kapısı açıktır; fakat biz kendi yolumuzda yürümek zorundayız, yürüyoruz zaten, yürüyeceğiz de.

Murat Sabuncu: Peki, Altılı Masa bize şu teklifi getirirse, bu isimler olmaz diye konuştuğunuz oluyor mu yoksa şu ilkelere uymayanlar mı diyorsunuz? Nasıl bakıyorsunuz?

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Biz herhangi bir resmi görüşmede veya parti adına yapılan herhangi bir görüşmede hiçbir başka partiyle isim konuşmuyoruz. Şimdi burada da öyle çok fazla diplomatik ifadeler kullandığım sanılmasın. Daha açık söyleyeyim. Bizim sıraladığımız ilkeler müzakere başlıklarıdır. İlla bizim programımız kabul edilsin şeklinde bir dayatmamız yok. Şimdi bu ilkeler ortada. Bizim programımız, yaklaşımımız, seçmenimizin yaklaşımı, fikri ve eğilimleri hepsi ortada. Bunlarla uyuşmayacak isimler nelerdir diye niye bana sorarsınız ki? Herkes kendine sorsun. Altılı Masa kendi içinde tartışsın. Tartışsın, eğer gerçekten ortak adayda uzlaşma konusunda samimiyet varsa, istek varsa o zaman kendi içinde bu tartışmayı, bu çerçevede yürütsünler. Sonra da elbette bizimle paylaşırlar. Paylaşırlar değil, şu şu şu isimler var dediklerinde, açık ve doğrudan resmen bize isim geldiğinde bu isimlerle ilgili fikirlerimizi resmen o zaman söyleriz. Bunun dışında tartışmalar yapılabilir, ama hiçbir partiyle açıkça biz ilkelerden önce isimleri konuşmuş değiliz. 

Murat Sabuncu:6-7 Haziran’da, 4. Büyük Olağan Konferans’ınızı yaptınız. Ve orada da bir sonuç bildirgesi var, 8 Haziran’da bunu ortaya koydunuz. Aslında bu bildiride sadece Türkiye için değil, Suriye’nin kuzeyi için de daha geniş bir perspektif gerektiğini ortaya koyuyorsunuz. Aday, isim falan dışında başka türlü bir perspektifle okuyorsunuz diye anlıyorum.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Şöyle okuyoruz. Biz diyoruz ki Türkiye’de bu şu an geldiğimiz nokta ekonomide çöküş, siyasette çöküş, toplumsal çözülme, elbette ekonomide korkunç bir felaket. Türkiye tarihinin en ağır ekonomik bunalımlarından birini, buhranlarından birini yaşıyor. İşte ek bütçe teklifi geldi. Yani henüz altıncı ayı dolmamışken bütçe iflas etmiştir.880 milyar lira gider kalemi olan yeni bir bütçe kanunu teklifi geliyor. Şimdi bir trilyon seksen milyar da gelir bekleniyor. Bu ne demektir? Şu an da enflasyon yüzde 70’lerde diye ilan ediliyor ama sadece bu kanun teklifi bile enflasyonun en az yüzde 90 olduğunu gösteriyor. Nereye bağlayacağım? Şuraya bağlayacağım. Yani şimdi 880 milyar lira gider, bir trilyon seksen milyar lira gelir, arada 200 milyar lira fark var. Peki nereden gelecek bunlar? Bu gelir nereden gelecek? Bu gelir zamlarla halkın sırtına bindirilecek. Şu an yaşadığımız bu enflasyon, yoksullaşma ve açlık durumu katlanacak. Diğer alanlardaki sorunlar ortada. Bugün Suudi Prens, Türkiye’ye geliyor. Birkaç ay önceki tartışmalara bakın. Cinayetle ilgili bu kadar çok sözü ortada dururken iktidar medyası Suudi Prens'in gelişini bayram havasında yansıtıyor. Dış politikadaki çöküş. Türkiye bütün bu sorunların birbirine bağlı olduğunu kavrayacak bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyor. Dış politika, ekonomi, Kürt sorunu, basın özgürlüğü, şimdi işte medya sansür yasası geliyor. Bütün bunlar birbirine bağlıdır ve biz burada gerçekten yeni başlangıç yaratacak bir irade ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bunu da programı ve politikası ile yapan tek parti biziz diyebilirim. Diğer partilerin Suriye konusunda, işte Kürt sorununda, somut olarak hangi yöntemle, hangi çerçevede ve hangi içerikte bir çözüm önerdiklerini ortaya koymaları gerekir. Bizim önerimiz ortada. Biz bu önerilerin hepsinin tamamını, daha doğrusu programımızın tamamının karşı tarafça kabul edilmesi şartıyla müzakere yürütelim demiyoruz. Diyoruz ki Kürt sorununda çözümün yolunu hem yöntem hem içerik olarak açacak bir mutabakat lazım. Türkiye’de demokrasi sorunu Kürt sorunuyla iç içedir. Ekonomik sorun demokrasi, hukuk ve Kürt sorunuyla iç içedir. Dış politika aynı şekilde bütün bunlarla bağlantılıdır. Şimdi bu konuda eskiden farklı olmayan, geçmişteki zihniyet ve politikalardan esasında ayrışmayan hiçbir program Türkiye’yi düze çıkarmaz. Yeni bir başlangıç yaratmaz. O nedenle HDP’nin rolü sadece sayısal değildir. Şu kadar oyu var bunlar olmasa ikinci tura kalır. İşte bunlar olursa şu kazanır... Dediğim gibi bizim seçmeni, bizim kitleyi sayı olarak kabul eden anlayış, Türkiye’nin sorunlarını ne kavramıştır ne de çözebilir. Biz aynı zamanda siyasal olarak çözüm gücüyüz. Türkiye’ye demokrasi, adalet, barış getirecek programa sahibiz. Ayrıntılarını her zaman anlatabilirim. 

Murat Sabuncu: Sayın Sancar şimdi bu konferans bildirgesinde bir bölüm daha var. Orada diyorsunuz ki, "Öcalan’ın 23 yıldır mutlak tecrit koşullarında tutsak edilmesi Kürt sorununa demokratik ve barışçıl çözüm önündeki en büyük engeldir".  Cümle aynen bu. Şimdi siz 2021 yılının sonbaharında 11 maddelik bir tutum belgesi açıkladınız. Onunla örtüşen bir nokta mı? Çünkü orada "meclis çözecek" denmişti. "İmralı" kelimesi geçmemişti... 

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Buna aykırı değil. Konferans kararlarına bakarsanız bu sonuç bildirgesi. Sonuç bildirgesi retoriği daha fazla olan ama bizim konferans kararlarından da farklılaşmayan bir metindir. Konferans kararlarımıza bakın aynı tutum devam ediyor. Şimdi konferans sonuç bildirgesi delegelerin, bileşenlerin hepsinin önerileriyle şekilleniyor. Kararlar da delegelerin oyuyla kabul ediliyor. Bizim konferans kararlarına bakarsanız hiçbir değişiklik yok. Kürt sorununda çözüm ve barış iç içedir. Kürt sorununda haklar ve bu çatışmanın durması iç içedir. Hakların tanınması ve çatışmanın durması iç içedir. Şimdi biz oraya işaret ediyoruz. Yani Kürt sorununda sadece bir kısmını ele alıp onun üzerinden gitmek yetmez. Bu bütünlüğü görmek lazım. Bu bütünlüğü görmek için de yaşadığımız deneyimleri hatırlatmak gerekiyor. 2013-2015’i, 2009-2011’i hatırlatmak gerekiyor. Öcalan’ın orada oynadığı rolü hepimiz,  yaşlarımız yettiği ve aradan çok da zaman geçmediği için gördük. Buna vurgu yapılıyor; yoksa HDP’nin zaten üzerine düşen her türlü görevi yapmaya hazır olduğunu tekrar söylüyoruz. Çözüm için her türlü çalışmayı yapmaya zaten kararlıyız, yapıyoruz. Çözümün önündeki engellerin kaldırılmasını sağlamak ta zaten bu çabaların bir parçasıdır.  Bunu yine yapan HDP’dir. Yani HDP siyasi alanda, Meclis'te, diğer demokratik siyaset kulvarlarında zaten hem öneriler yapıyor, hem siyaset üretiyor, hem de çözümün ve barışın önündeki engellerin ne olduğuna dikkat çekerek bunların kaldırılmasını istiyor. Bunu da bu çerçevede değerlendirmeniz gerekiyor ki biraz önce başlarken sorduğunuz soruya verdiğim cevaplarda bu da var zaten.

Murat Sabuncu: Peki, bu iktidar döneminde adı çözüm olmasa bile yeni bir sürecin başlama ihtimalini nasıl görüyorsunuz? Böyle bir ihtimal var mı sizce?

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Bu soru sorulurken bir defa herkesin ağzında çözüm süreci kavramı diye bir şey var. İşte yeni bir çözüm süreci başlıyor ya da şöyle yeni bir çözüm süreci mi başlıyor? Ama kimse çözüm sürecinden ne kastettiğini açıkça söylemiyor. Şimdi 2013-2015 yılları arasındaki gibi bir çözüm süreci mi kastediliyor? Başka bir şey mi kastediliyor? Biz diyoruz ki bu iktidarın zihniyeti, politikaları ortada. 2013-2015 tarzı bir çözüm sürecinin yetersiz olduğu da ortada. Yetersizlikler nerededir? Meclis"in mekanizma, güvence ve katılım açısından yeterli derecede devrede olmaması. Bu bir eksiklikti. Şimdi madem bu kadar Öcalan sordunuz, konuyu oraya bağlayayım. Bizzat kendisi çözüm sürecinde defalarca hem devlet heyetine hem bizim heyete "Meclis merkezde olmalıdır; güvenceler, mekanizmalar ve katılım sağlanmalıdır" demişti. Biz de zaten bunu savunuyoruz. Eğer bu kastediliyorsa bu iktidarın ne böyle bir zihniyeti ne de böyle bir gücü var açıkçası. Kendi iç dengelerine bakarsanız anlarsınız zaten. Biz iktidardan Meclis'i merkeze alan; katılım, güvence ve mekanizma oluşturan bir çözüm süreci başlatacağı ihtimalini hiç görmüyoruz. Başlatmak isterse önünde engel yok. Ama bizim çizdiğimiz çerçeve de bellidir. Diyoruz ki, öyle bu meseleyi seçim için araçsallaştırarak ucuz manevralarla kimse sonuç alamaz. Kürt meselesi çok ciddi bir meseledir. Kürt meselesinde çözümü sağlamak, şiddeti tamamen bitirmek çok hayati bir meseledir. Onunla öyle ucuz manevralar yaparak oynanmaz. HDP’nin de savunduğu model belli. Evet, biz diyoruz ki Meclis mekanizmaların oluşturulması, güvencelerin yaratılması ve en geniş katılımın sağlanması açısından merkezde olmalıdır. Kürt sorunu biraz önce söylediğim gibi içeriğiyle ve çözüm yöntemiyle iç içe geçmiş en az iki boyuta sahiptir. Her boyutta da kimlerle nelerin görüşüleceği artık sır değildir, yeniden keşfedilecek bir alan değildir. Bunlar yaşanmış deneyimlerdir. Biz de sözümüzü açık söylüyoruz. Bu zor şartlarda sözümüzü açık söylediğimiz için bu kadar saldırıya uğruyoruz. Bu kadar net önerilerde bulunmamız ve açık konuşmamız aslında bizim dışımızdaki herkesi -herkesten kastım partiler: iktidarıyla, muhalefetiyle, bizim dışımızdaki herkesi- tedirgin ediyor. Biz açık konuştuğumuz için, gerçekleri ortaya koyduğumuz için, bir tür ayna tuttuğumuz için diğer aktörlerin gözüne tedirginlik yaratıyoruz. İktidar da bizden tedirgin, muhalefet de rahat değil, muhalefetin bir kısmıysa basbayağı iktidar gibi bir dil kullanıyor, iktidar gibi yaklaşım ortaya koyuyor. Bizim bu söylediklerimizin hangisinde ne tereddüt var? Bunlar bize açık söylensin. Öyle dedikodu ile, tevatür ile, söylenti ile ve yer yer kara propaganda ile kimsenin fayda sağlaması mümkün olmaz. Türkiye bundan zarar görüyor.

Murat Sabuncu: 3 Temmuz önemli bir gün. Hem o gün sizin 5. Olağan Kongreniz var, hem de o akşam Altılı Masa beşinci toplantısını yapıyor İyi Parti’nin ev sahipliğinde, önemli bir gün. Şimdi o gün kongreye gidiyorsunuz ama tabii ki bir taraftan da bir kapatma davası var. Onunla yürüyorsunuz, ki sizin de zaten heyetlere her şıkkımız var, bize de söylediniz gazeteci olarak, farklı farklı yollar hazırladık diyorsunuz. Bu kapatma davası, bir de tabii ki  Kobani davası var. HDP'li pek çok ismin altı yıl sonra açılan dava ile yargılandığı bir dava.. Bu iki davayı nasıl görüyorsunuz? Bu süreç nereye gidiyor sizce?

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Kobani davası ile ilgili bir çağrı yapmak istiyorum. 7 Temmuz’da yapılacak duruşma çok önemlidir. Kobani davası Türkiye’de yakın geleceği siyaseten ve toplumsal açıdan yakından ilgilendiren bir davadır ve orada yapılan hukuksuzluklar öyle skandal düzeyindedir ki Türkiye’nin şu an yaşadığı adalet çöküntüsünün neredeyse bire bir laboratuvarıdır. Gezi davasında ortaya çıkan skandal karar da bununla bağlantılıdır. Pınar Gültekin cinayetindeki bu rezalet karar bununla bağlantılıdır. Çünkü adalet sisteminin, yargı sisteminin ne hale geldiğini Kobani davasında bütün çıplaklığıyla görebilirsiniz. O nedenle 7 Temmuz’da biz bütün genel olarak muhalefet parti liderlerinin bizzat duruşma salonuna gelmesini bekliyoruz, en azından adalet ve demokrasi derdi olan bütün muhalefet partileri. Bunu ayrıca kendilerine yazılı olarak da ileteceğiz. 

Murat Sabuncu: Her partiye yollayacak mısınız bu yazıyı?

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Yok. Bizim gönderebileceğimiz, şimdi bir defa muhalefet olarak gördüğümüz muhalefet partilerine göndereceğiz. Ama öte yandan tabii ki bizim ittifak dışında olduğumuz partilere de, demokrasi derdi olan başka partilere de göndereceğiz. Ama asıl merak edilen İyi Parti’ye gönderecek miyiz sorusu ise göndermeyeceğiz. Çünkü bunun bir anlamı yok, bir karşılığı yok. Bizim de boş jestlerle kamuoyunu meşgul etmeye hakkımız yok. Daha şeffaf, berrak, açık siyaset yapmaya çalışıyoruz elimizden geldiğince.  Kobani davası devam ediyor ve skandal bir şekilde devam ediyor. Türkiye’ de hukuk nerededir görmek için duruşmaya gelmek belki yeterli olur. Kapatma davasına gelince, kapatma davası da devam ediyor. En son Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ek deliller sormuştu. Biz de bu ek delillere cevabımızı gelecek hafta başında vereceğiz. Kararın ne zaman çıkacağını karar aşamasına ne zaman geleceğine dair tahminlerimiz var. Hukukçular hesaplayabilirler ama biz biliyoruz ki Anayasa Mahkemesi'nde vicdanlı hakim ya da üyeler çoğunlukta olsalar bile, bu iktidar HDP’nin kapatılmasını istiyorsa çok ağır bir baskı kuracak. Dolayısıyla biz kapatılma ihtimaline göre hazırlıklarımızı yapıyoruz. Partiyi kapattırmama üzerine siyaset yapıyoruz. Parti kapatılamaz, bu fikriyat kapatılamaz. 3 Temmuz’daki kongre bizi seven sevmeyen herkese, ben dost düşman kelimelerinden haz etmediğim için kullanmıyorum, bizi sevenlere de sevmeyenlere de o güçlü halk iradesini ve bu fikriyatın Türkiye’yi nasıl bir aydınlık geleceğe taşımak istediğini ortaya koyacak bir kongre olacaktır. Eğer kapatma kararı çıkarsa seçeneklerimiz var. Biz bu iradeyi bu ülkede etkili kılacak, çözüm gücünün işlemesini sağlayacak yolları yaratırız. Demokratik siyasette ısrarcıyız. Demokratik siyasetle bu ülkenin demokrasiye barışa adalete gideceğine inancımızı tam net bir şekilde ortaya koyuyoruz. İnancımız tam. Bu kongre bütün bunları Türkiye’ye ve tabii ki bütün dünyaya gösterecektir. Çünkü uluslararası katılımda çok geniş olacak. Çok büyük bir uluslararası delegasyonla gelecek çeşitli dost partilerden, çevrelerden, Orta Doğu’dan; Avrupa’ya, Avustralya’ya, Kanada’ya kadar her yerden delege de gelecek.

Murat Sabuncu: Bitirirken son benim izlenimimle bitireyim ve size de son olarak sormuş olayım. Doğal olarak siz bu Altılı Masa'dan gelebilecek aday, ilkeler hep bunları konuşuyorsunuz ama ilk baştan beri kendi siyasi duruşunuzla partinin yaklaşımından dolayı İyi Parti’yi hep ayrı bir yere koyuyorsunuz. O zaman da insanlar şunu düşünüyor; "çok zor o zaman". Demirel’in meşhur lafı siyasette 24 saat uzun bir süredir. Ama bu gidiş, sizin bu kadar net tavrınız. Sanki ortak aday şu şartlar devam ederse zor olacakmış gibi bir algı içindeyim.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: O zaman Türkiye’de demokrasiye giden yolun açılmasını isteyen herkes kendi yakın bulduğu veya bizzat desteklediği partilere basınç uygulasın. İyi Parti’ye karşı tutumumuz bizden kaynaklanmıyor. Biz diyoruz ki aslında Türkiye’nin her kesimiyle doğrudan veya dolaylı müzakere yapmak istiyoruz. Defalarca konuşmalarımda söyledim, bizi sevmeyenler var, bize karşı ön yargısı olanlar var, hatta bizden nefret edenler var. Doğaldır, biliyoruz. Bunlarla da konuşmaya hazırız toplum kesimleri olarak. 2021’in şubat ayında kamuoyuna siyasi partileri ziyaret etme planımız olduğunu açıkladığımızda hiçbir partiyi dışında bırakmadık. İsim koymamıştık. Fakat İyi Parti ısrarla, AKP-MHP iktidarının diriliği, yöntemini, yaklaşımını bize karşı hep ortaya koyuyor. Yani asıl mesele biz değiliz. Asıl mesele İyi Parti’dir. Biz herkesle konuşuruz diyoruz. Bu bizim görevimizdir. Türkiye’nin bu kadar zor bir döneminde kilit sorunlarının çözüm gücü olduğunu iddia eden bir parti peşinen şunlarla bunlarla konuşmam demez. Türkiye’nin bütün kesimleriyle konuşmaya açık olduğumuzu peşinen söyledik. Biz yapacağımızı yaptık. Şimdi bu soruları bize sormak yerine asıl görevini, sorumluluğunu, demokratik sorumluluğunu yerine getirmeyenlere sormak gerekiyor. Zorsa bizden kaynaklanmıyor. Biz Türkiye’de demokrasinin, gerçekten demokrasiye giden yolun açılması; bakın demokrasinin bütünüyle yeniden tesisi demiyoruz, demokrasiye giden yolun açılması, barışın önündeki engellerin kaldırılması ve barışa uzanan o uzun yolun hakikaten gerçek anlamda açılması için üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye hazırız. Buna programımız da el veriyor, daha doğrusu buna programımız da yetiyor, birikimimiz de yetiyor, halk desteği de var. Şimdi bütün bunlar ortadayken ve bütün bunları yapıcı bir çözüm için, demokratikleşme adalet barış için kullanma konusunda bu derece net konuşan ve çaba harcayan bir partiye karşı, AKP-MHP iktidarının veya daha önce başka benzer iktidarların diliyle konuşmak, onların anlayışıyla yaklaşmak asıl sorunludur. Sorumluluk aranacaksa HDP’de değil. Yarın öbür gün başka tartışmalar ortaya çıktığında sorumluları da doğru tespit etmek lazım. Ancak böyle dürüst samimi ve açık konuşursak yol alabiliriz. Biz hala Türkiye’de bu seçimlerle yeni bir başlangıç olduğu inancını koruyoruz. Bu inancın gereğini yerine getirmek için de sorumlu davranacağız. Ancak bizim ilan ettiğimiz bir hedef ve ortaya koyduğumuz yol, ilkeler var. Bu doğrultuda da yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdüreceğiz. Daha başka nasıl anlatılabilir bilemem.

 

D_Side_Content_300x250

İlgili İçerikler

Öne Çıkan Videolar