Cumhuriyeti kuran kadronun toplumsal hayata dönük tasarruflarına yakından bakıldığında kadınlar, çocuklar ve gençlere dönük uygulamalara önem verdiğini ve bu doğrultuda bir takım adımlar attığını görmekteyiz. Kadınların erkeklerle olan eşitsiz yaklaşımdan kurtarılması için çıkartılan düzenlemeler ve gündelik hayatın içerisindeki önemine yapılan vurgular tesadüf değildir. Çocuklarla başlayan ve gençlerle devam eden geleceği şekillendirme düşüncesi ise son derece işlevsel bir anlayışa dayanmaktadır. Bu yüzden de dünyada çocuklara bayram hediye eden ülke olmayı başarabilmiştir.
Gençlik konusundaki yaklaşım ise sembollerin kullanımı ve oradan geleceğe dönük çıkarsamalar yapılabilmesi amacıyla ortaya konulan uygulamalarla taçlandırılmıştır. Bu doğrultuda 19 Mayıs gününün seçilmesi ve ardından her yıl gençlik ve spor bayramı olarak kutlanması kadar gençliğe hitabe ve gençlikle cumhuriyetin geleceği arasında bağlantı kurulması da önemlidir. Atılan adımların yıllar içerisinde yanlış uygulamalar, savsaklamalarla birlikte ters teptiği ve istenilen amaçlara ulaşmada başarılı olunamadığı eleştirileri üzerinde durulması gereken noktalardır.
Bir ülkenin spor kültürü içinde yaşanan coğrafyanın koşullarıyla yoğrulduğu gibi geçmişinden getirdikleri, alışkanlıkları ve siyasal tercihlerinden de etkilenir. 20.yüzyılın ilk yarısında özellikle iki dünya savaşı öncesi ve arasındaki zaman dilimi içerisinde tüm dünyada gençlere önem verilmesi ve onların yaklaşan savaşlara hazırlanması için bir takım etkinliklerin içerisine sokulduklarını biliyoruz. Uygun adımlar eşliğinde kortejlerin geçişi, yapılan gösteriler ve bu uygulamaları seyretmek için stadyumlara toplanan halk, hep birlikte kitlesel bir anlayışın tamamlayıcıları işlevini görmüşlerdir.
Bu noktada gençlerin bedenlerinin eğitilmesi ve savaşa hazır tutulmaları özellikle istenilen ve beklenilen bir anlayış olarak tarihteki yerini almıştır. Fakat ikinci dünya savaşı sonrasında değişen yaklaşımlar, bu bakış açısının zamanla terk edilmesine ve gençlerin sporla olan ilişkilerinin daha farklı bir yöne kaymasına yol açacaktır. Maalesef biz bu konuda gereken adımları atamadık ve çocuklarımızla gençlerimizi spor sahasının içerisine sokabilecek uygulamaları hayata geçiremedik! Buna karşın okullarımızdaki törenlerden tutun da sınıflarımıza öğretmenlerimizin giriş tarzına, 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve 30 Ağustos gibi milli gün ve bayramlarımıza kadar bütün hepsinde yarı askeri bir anlayışın uygulamalarını sürdürmeye devam ettik.
Hatta 12 Eylül darbesinin ürünü olan Yüksek Öğretim Kurulu(YÖK) uzun bir süre üniversite öğrencileri için zorunlu olarak okutulan dersler listesine beden eğitimini de ekledi. Benim gibi üniversite öğrencisi olarak dört yıl boyunca futbol, basketbol, voleybol, masa tenisi derslerinden bir tanesini almak durumunda kalanlar uygulamayı hatırlayacaklardır. Alternatif olarak müzik dersi olduğunu da hatırlatayım. Yani siz üniversite aşamasına gelen öğrencilerinize YÖK dersleri adı altında Türk Dili, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Beden Eğitimi veya Müzik ve Yabancı Dil derslerini üstelik dört yıl boyunca vermek suretiyle her alanda boşluk bırakmadan doldurmaya çalışıyorsunuz.
Üniversitelerimizde okuyan öğrenci sayılarımız her geçen yıl artarken ve spor tesisi olanaklarının da geçmişle kıyaslanmayacak kadar fazlalaştığı göz önüne alındığında durumumuz nedir? Üniversitelerimizde Şu anda ön lisans öğrenci sayısı: 2.555.926, Lisans öğrenci sayısı: 4.0715.79, Yüksek Lisans Öğrenci sayısı:4.822.15, Doktora öğrenimini gören öğrenci sayısı 912.67’dir. Yani toplamda 8.022.342 kişi üniversitelerde eğitim görmektedir. Bu toplam öğrenci nüfusunun içerisinde sadece Erkek: 11.892, Kadın: 4.730= 16.622 kişi lisanslı olarak spor yapabilmektedir. Bu oran ise yaklaşık olarak % 0.1 civarındadır.
Görüldüğü gibi sayı artarken var olan durum spor yapan öğrenci sayılarına ve sporcu istatistiklerimize yansımamaktadır. Bu hususta ülkemizin spor fakülteleri ve beden eğitimi spor yüksekokullarında görev almakta olan öğretim üyelerimizin neler yapabilecekleri hususunda topa girmeleri icap etmektedir. Birinci öğretim, ikinci öğretim, tezli ve tezsiz yüksek lisans programları ve doktora eğitimleri ile ülkemizin spor alanına katkı koymakta olan bu eğitim yuvalarının çok daha aktif ve çok daha üretken olmaları adeta bir zorunluluktur.
Her yönetim biçimi, bütün toplumsal organizasyonlarına da karakterini verir ve bunun hayata geçirilebilmesi için gereken uygulamaları devreye sokar. Türkiye Cumhuriyetinin gençlik ve sporla kurmuş olduğu bağlantının zaman içerisinde sekteye uğraması ve her geçen yıl biraz daha azalması üzerinde düşünmek durumundayız. Buradaki meselemiz söz konusu günlerde genç kızlarımızın giymiş olduğu kıyafetlerin geçmişten günümüze doğru nasıl kapandığı veyahut bu törenlerdeki uygulamaların nasıl değiştiği değildir? Bütün bunlar da konuşulması, tartışılması gereken mevzulardır ancak asıl üzerinde durulması gereken mevzu değillerdir. Bu konuda da tıpkı başka konularda olduğu gibi teferruatlar içerisinde boğulmanın ötesine geçemediğimizi ve asıl meseleyi hiç konuşamadığımızı da bir kez daha hatırlatmak isterim.
Gençliğin spor ve bayramla kurduğu ilişkinin şekilsellikten öteye gitmediği gerçeği, hem spor anlayışının köksüz olmasına hem de milli bayramlarla olan bağlantısının okul ve çocuklarla sınırlanmasına yol açmaktadır. Kendisinin okul döneminde zorunlu olarak katıldığı ve iş hayatı sonrasında uzun yıllar ara verdiği etkinliklere bir kez daha bu kez kendi çocuğu için katıldığını görüyoruz. Bu durum ise cumhuriyetin kendi kitlesi ile bütünleşmesini sağlayacak alanlardan bir tanesi olan törenlerle kurulan bağın hep eksik kalmasına yol açmıştır. Son yıllarda ülkemizin içinden geçtiği siyasal iklimdeki kutuplaşmanın artması, buradaki yaklaşımları en azından bir kesim açısından sahiplenmeyi arttırmış gözükmektedir.
Bu doğrultuda her 19 Mayıs tarihi beraberinde Cumhuriyete yeniden sahip çıkma ve Atatürk’ün görüşlerine bir kez daha sarılma doğrultusunda öne çıkartılmaktadır. Çocuklarımızın, gençlerimizin daha fazla spor yaparak içinde bulundukları ülkeye ve kendilerine katkı koyabilecekleri ortamın arttırılması ile işe başlayabiliriz. Ülke tarihini yakından etkileyecek bir seçim yaklaşıyor, hiçbir siyasal partide ve liderden 80 milyonluk ülkeye ve bu ülkenin gençlerine, çocuklarına yönelik bir söz duyabiliyor musunuz? Bu ülke insanlarına nasıl daha fazla spor yaptırabileceklerine ilişkin herhangi bir projeleri bulunuyor mu?
Geleceğimiz olarak nitelendirdiğimiz gençlerimizi, isimlerinin verildiği bayramlarında daha farklı bir ülke olmaya doğru götürebilmek için hepimiz çaba sarf etmek durumundayız. Kendilerini ifade edebilme kanallarını sonuna kadar açabilmeli, teknolojinin yarattığı sıkıntıların önüne geçebilecek sosyalleşebilme olanaklarını kendilerine sunabilmeli ve her şeyden önce özgür düşünebilmelerine katkı koyabilmeliyiz. Yarınlara dair umutları taşıyabilmeleri ve daha da dirençli olabilmeleri için onları kısır çekişmelerimizin paydaşı haline geçirmekten kaçınmalıyız.
İçimizdeki çocuğu hiçbir zaman kaybetmediğimiz, yaşlandığımız zaman ise gençliğimizi ve yaptıklarımızı unutmadığımız bir ömür geçirebilmek dileğiyle.