Geçtiğimiz hafta sonu ülkemiz gündemini meşgul eden spor dünyası içerisinde iki alanda yaşanan olaylar karşısında bu yazıyı yazma durumunda kaldım. Pazar gecesi önce Galatasaray ile Başakşehir kulüpleri arasında süper ligin şampiyonunu ortaya çıkartan bir maç oynandı ve hemen arkasında Euroleague final karşılaşmasında Anadolu Efes ile CSKA Moskova ekipleri karşı karşıya geldiler. İkincisinden başlayalım, maçın son bölümünde saha kenarı birden karıştı ve maçı spikerinden ‘19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramını kutladığımız böyle bir günde, yaşananlar hiç yakışmadı’ sözleri birkaç kez döküldü. Ayrıca saha kenarına doğru üzerinde Türk bayrağı tişörtü bulunan bir kişinin güvenlik görevlileri tarafından götürüldüğü bir görüntü ekranlara yansıdı.
Daha sonra ortaya çıkan ise Fenerbahçe taraftarlarının bir kısmı ile Anadolu Efes’in koçu Ergin Ataman arasında bir gerilim yaşandığıydı. Kendisine yönelik tezahürat karşısında Ataman da taraftarlara yönelik ifadeleri kameralara yansıyordu. Filmi biraz geri sardığımızda Ergin Ataman’ın Galatasaray basketbol takımının başında olduğu dönemde Fenerbahçe ile oynadıkları karşılaşmalar sırasında yaşananların Pazar gecesine damga vurduğunu daha iyi anlayabiliriz. Ancak ne olursa olsun yaşananlar hiç de yakışık almayan bir durumun tezahüründen başka bir şey değildir. Ne taraftarların yaklaşımı ne de Ataman’ın tepkisi şık olmamıştır. Ardından ekranlar aracılığıyla verilen mesajlar ise daha da problemli bir durumun ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Ergin Ataman basın toplantısında şu ifadeleri kullanmıştır: ‘Bu tepki değil çok ağır küfür ettiler. Fenerbahçe taraftarının şahsıma karşı ettiği hakaret ve küfürler beni çok üzdü. Ama Fenerbahçe kulübü başkanı sayın Ali Koç, her seferinde fair-play anlayışıyla yola çıkan sayın Ali Koç, herhalde bu konuda bir özür borcu var. Bakalım göreceğiz. Umarım, Türkiye’ye, Türk sporuna büyük umutlarla gelen, Türkiye’de önemli bir ailenin ferdi olan sayın Fenerbahçe kulübü başkanı ve benim de çok takdir ettiğim sayın Ali Koç bu konuda bir girişimde bulunacaktır…Biz burada Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyoruz. 19 Mayıs 1919’un 100.yılı, ülkemiz için çok önemli bir tarih. Birlik olmalarını, hep birlikte sonuna kadar bir Türk takımının şampiyon olması için savaşmalarını beklerdim. Buna hakaret ve küfürler eden Fenerbahçe taraftarlarına teessüf ediyorum’.
Son derece ustaca seçilen cümlelerle kulüp başkanı Ali Koç’u hedef alan ve bu tartışmanın içerisine çekmeye çalışan bir yaklaşım var burada. Öte yandan sayın başkan da maalesef bu oyunu bozmak yerine yapmış olduğu açıklama ile durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale dönüştürüyor. Şöyle diyor Ali Koç; ‘bu açıklamayı yapmak zorunda kalmaktan üzüntü duyuyorum. 3.bir ülkede iki Türk takımı arasında yaşanan olaylar olmasa daha iyi olurdu. Ama olayların da gerçek bir şekilde anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Taraftarlarımız bizim üçüncülük maçımızdan sonra salonu terk etmediler, büyük bölümü de Efes’i samimi bir şekilde destekledi. Desteklemeyenler de köstek olmadılar. Seslerini çıkarmadılar. Maçın bitmesine 20-25 saniye kala, maçın skoru kesinleştikten sonra, Fenerbahçeli taraftarlar geçmişte yaşanan olaylardan dolayı Ergin Ataman’a ‘Mola alsana, mola alsana’ tezahüratı yaptı. Bu tezahürat sonrası Ergin Ataman iki tribüne çok ağır küfürler etmiştir. Küfürleri ekrana da yansımıştır. İşin boyutu orada değişti, olay fiziki boyuta geldi. Biz de olayları yatıştırmaya çalıştık. Ergin Ataman’ın geçmiş vukuatlarına baktığımızda Fair Play’den bahsedecek en son kişidir. Özür beklemesi de işin arsızlık boyutudur’.
Karşılıklı söylenen cümlelerin alt metninde birbirini tuş etmeye dönük ifadeler bizi içine çekiyor buna karşın yaşananlar bir sonraki karşılaşma esnasında karşı karşıya kalınacak olan gelişmelerin habercisi olarak bir kenara not ediliyor. Araya birlik ve beraberlik lafları, Gençlik ve Spor bayramı, bir Türk takımını destekleme, ülkemiz dışında bir başka ülkede yaşanmamalıydı gibi ifadelerle sadece şekilsel bir halin içerisine sıkıştırılan Fair Play kelimesi de serpiştiriliyor.
Pazar gecesinin diğer karşılaşmasında yaşananlar ise çok daha vahim görüntüleri bünyesinde barındırıyor. Başakşehir kulübü golü atıyor ve saha karışıyor ardından birkaç kez kulübelerin olduğu yerde dalgalanma yaşanıyor. Olayların içerisinde ülke futbolunun en fazla kupa kazanan teknik direktörü ve onun yardımcıları baş rolde yer alıyorlar. Öte yandan bu görüntü futbol sahalarımızda ilk kez yaşanmıyor, yıllar içerisinde defalarca tekrarlandığını ve bu yüzden saha kenarında takımın başında masörün kaldığına bile şahit olduk. Bu sezon içerisinde ilk yarıda oynanan Fenerbahçe karşılaşması sonrasında on maçlık bir ceza süreci yaşandı.
İmparator lakaplı Fatih Terim’in rakip takımın yedek kulübesinde bulunan oyuncusu Robinho’nun üzerine yürüdüğü ve yumruğunu kaldırdığı görüntülerin yayıncı kuruluş tarafından gösterilmediği tartışması çok konuşuldu. Bunun yanı sıra şu anda profesyonel futbol disiplin kuruluna tedbirli olarak sevk edilen üç isim Fatih Terim, Ümit Davala ve Başakşehir kulübünden yardımcı antrenör Orhan Ak arasında yaşanan küfürleşme durumu da yine konuşulanlar arasındaydı. Ayrıca Orhan Ak daha sonra Fatih Terim’in kendisine tokat attığını da belirtmiştir.
Maçın bitiminde bu kez Başakşehir teknik direktörü Abdullah Avcı’nın açıklamaları dikkat çekiciydi; ‘Burada gol atmak hakikaten çok zor. Gol attığın zaman kulübene saldırı oluyor. Provokasyon oluyor, herhalde VAR kayıtları da vardır, bakarlar. Çok net söylüyorum, hiçbir zaman da farklı şeyler de söylemedim. Bir teknik adam golden sonra kulübeye saldıracak çete halinde, yumruk atacak, hakaret edecek, telaffuz edemiyorum. Dördüncü hakem bunu göremeyecek, sonra bir daha gelecek hem de eski çalıştığı oyuncusuna, hem hakaret edecek hem yumruk atacak sonra da kulübenin arkasına kaçacak, delikanlı adam devam eder. Onun için mesafe kat edemiyoruz. Biz sahanın içinde kalmaya devam edeceğiz’.
Bir futbol karşılaşması oynanıyor ve maçın içerisinde yaşanan gelişmeler her zaman olduğu gibi futbolun önüne geçiyor. Küfürler havada uçuşuyor, gerginlik tavan yapıyor, sahaya yabancı maddeler atılıyor ve bütün bunların arkasından Delikanlılık jargonu bir kez daha kutsanıyor. Halbuki ihtiyacımız olan ne erkeklik ne delikanlılık ne de başka bir şey gerçekten insan gibi davranmaya ve sahanın içinde de dışında da rakibimize saygı göstermeyi öğrenmek durumundayız. Maçlar, kupalar, galibiyetler, şampiyonluklar bunların hepsi ama hepsi istatistiktir buna karşın davranışlarınız aracılığıyla ortaya koyduklarınız siz buradan ayrıldığınız andan itibaren bile konuşulmaya devam edecektir. Niceliğe değil niteliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız bulunuyor. Yaşadıklarımızla birlikte her geçen gün biraz daha fazla utanma duygumuzu yitiriyoruz oysa utanma duygumuz bizi daha fazla insan kılan en önemli duygularımızdan bir tanesidir.
Saha içinde yaşanan bu görüntülerin bu ülkenin çocuklarına rol modeli olacak isimleri bu kez farklı bir şekilde ortaya koymayı devam ettiğini söyleyeceğim. Maalesef bu ülkede son otuz yıldır prim yapan kabadayılık, agresiflik ve karşı taraftakini yıldırma anlayışı futbol üzerinden toplumsal yaşantımıza fazlasıyla transfer ediliyor. Şöyle bir bakın yerlere göklere sığdıramadığımız isimlerin büyük bir kısmının bu tarifi ete kemiğe büründürenler olduğunu göreceksiniz. Yeşil sahanın içerisinde olanlar orada kalmıyor, atılan nefret tohumları sokaklara yansıyor tıpkı Pazar gecesi şampiyonluk kutlamaları için arabalarına atlayıp tura çıkanlara yapılan saldırılarda olduğu gibi. 6 yaşındaki bir çocuğun ömür boyu taşıyabileceği bir travmayı yaratacak kadar kötülüğü nasıl olup da hayata geçirebiliyorlar? Veya sadece rakibinin bayrağı ile yola çıktığı ve kendilerinin saydıkları muhitten geçmeye yeltendikleri için taşlarla arabaları paramparça edebiliyorlar.
Ankara Sanat Tiyatrosu'nun uzun yıllar önce oynadığı Bir Ceza Avukatının Anıları isimli oyunda Faruk Erem’in şu sözü yaşadıklarımızı anlaşılır kılabilir: Suçluyu kazıyınız altından insan çıkar’. Taraftarların stadyum içerisinde ve sokaklarda yaptıklarının altında ise hiç kuşkusuz yıllar içerisinde başlarımıza taç yaptığımız kişilerin yapıp ettiklerinin yanı sıra ektikleri nefret tohumlarının da büyük etkisi bulunuyor. Şiddeti, eyyamı normalleştirmek suretiyle hayatlarımızın her alanını içinden çıkılmaz bir hale dönüştürdük. Şimdi dönüp utanç verici bir sezonu geride bıraktık diyerek kendimizi rahatlatıyoruz. Oysa biz uzun bir süreden bu yana yanlış bir hayatı doğru yaşadığı zannıyla kendi kendimizi kandırmayı tercih ediyoruz. Bu tercih için ise başta futbol olmak üzere pek çok alanı kalkan olarak kullanarak hayatlarımızı temize çekiyoruz!
Başlıkta kullandığım söz için, ilgilenenler Theodor Adorno’nun Minima Moralia’sına (sakatlanmış yaşamdan yansımalar-Metis Yayınları) bakabilirler.