KELEBEKLER X X X X Yönetim ve senaryo: Tolga Karaçelik Görüntü: Andaç Sahan Müzik: Ahmet Kenan Bilgiç Oyuncular: Tolga Tekin, Bartu Küçükçağlayan, Tuğçe Altuğ, Serkan Keskin, Hakan Karsak, Ezgi Mola, Ercan Kesal, Güneş Zahid, Necat Bayar Karaçelik Film- Chantier Film yapımı. |
Tolga Karaçelik’in ilk filmi Gişe Memuru’nu (2010) Türkiye’de bir festivalde görmüş ve bayılmıştım. Yanılmıyorsam bu filmi sevip hararetle savunan tek eleştirmen de ben olmuştum, öyle hatırlıyorum.
Sarmaşık için belki ayni görevi yerine getiremedim. Ama bu üçüncü uzun filminin heyecanını paylaşmak benim için gerçekten büyük bir zevk ve keyifli bir görev.
Film tümüyle hayal gücünden mi çıkıyor, yoksa yazar-yönetmenin kimi öz yaşam anılarından mı? Bilmek zor, şart da değil.
Ama karşımıza gelen üç kardeşten oluşan bir ailenin öyküsü olsa ve kimi klasik çıkış noktaları içerse de, sonuç olarak öylesine farklı, o denli hınzır ki... Hiç umulmadık virajlar alıyor, sürprizler içeriyor. Ve seyircisini sürekli şaşırtıyor. Kuşkusuz çok kişisel, zeki ve yaratıcı bir sinemacının karşısındayız.
Açılış Almanya’da: bir TV programında, kısa sürede Türk olduğu anlaşılan bir astronot, hükümetin uzay araştırmalarına önem vermediğini, kendisini ve ekibini yıllardır söz verdiği halde uzaya yollamadığını söyleyerek bunu protesto ediyor. Ve kafasındaki uzay başlığını ateşe veriyor. Kadın sunucunun dehşetle açılan gözleri önünde!..
Sonradan Cemal’i, yani astronotu Türkiye’de görüyoruz. Yıllardır görmediği kardeşleriyle buluşuyor: canlandırma filmleri seslendirmeci Kenan’la alabildiğine bencil kocasını yeni terketmiş öğretmen Suzan.
Cemal bir telefon almıştır: 30 yıla yakındır görmedikleri babalarından....Bir Ege köyüne sığınmış olan adam, üç çocuğunu acele yanına çağırmaktadır.
Farklı tepkilerine karşın, üç kardeş yola koyulur ve baba evine doğru yol alırlar. Yani annelerinin 30 yıl önce intihar ettiği ve bir daha adım atmadıkları eve... Tuhaflıklar yolda başlar ve köye gelince hızla çoğalır. Bu artık sürprizlerle dolu bir yolculuk, geçmişe doğru bir büyük dönüştür. .
Film öncelikle komedi yolunu seçmiş gözüküyor. Bir tür kara-komedi, ama özellikle ‘absürd’e (Türkçesi: saçma) kaymayı tercih eden...
Ve birçok sahnesiyle bu tarzın zirvelerine tırmanıyor: durdukları yerde ‘patlayan tavuklar’ (ama bir nedeni var!)...Ya da bir lokantada Suzan’ın görkemli sinir krizi....Ya da o ölüyü gömme sahnesi. Ya da finaldeki ‘kör çoban’ sürprizi.
Ve de elbette perdenin sayısız kelebekle dolduğu final bölümü. Hikâye boyunca sözü edilen, ama gerçekleştiğinde kahramanlarımızın farkına bile varmadığı enfes bir bölüm.
Film aile denen kurumu yeniden ve özel bir bakışla ele alıyor. Yok olup gitmiş bir çekirdek ailenin, onca yıl sonra yeniden buluşup barışması mümkün mü? Neden olmasın?
Ya da bir köy muhtarı öylesine aciz, öylesine de komik olabilir mi? Ya da bir imamın, hem de tam defin töreni sırasında, dinin temel kurallarını –kendi kafasında bile olsa- tartışmaya açma hakkı var mıdır? O da neden olmasın?
Böylece komediyle felsefe, yüzeysel uçuklukla derin düşünce, düşüp-kalkma güldürüsüyle temel sorunları deşme çabası bu filmde buluşuyor. Çokluk düşündürücü ve de ikna edici biçimde...
Film geçen yıl ABD’nin ünlü bağımsız sinema festivali Sundance’de en iyi yabancı film seçilmişti. Bu büyük başarıdan sonra yazılmış yabancı eleştirilerden birinde de şöyle ilginç birşey söyleniyor:
“Bu filmin altını çizdiği en önemli şeylerden biri, çocukluk anıları denen şeye kimi zaman onları bizzat yaratacak kadar tutunmamız.”
Film genelde birinci sınıf bir oyuncu kadrosundan destek alıyor. Hepsi öylesine iyi ki, hangi birinden söz etmeli? Bunun tam bir takım oyunculuğu olduğunu söylemekle yetineyim.
Ve belki çok özel mizahı herkese geçmeyebilecek bu filmi tüm has sinemaseverlere öğütlemiş olayım.
Yarın: ANKARA’DA ROTARIY’YLE. VE ENFES BİR SATRANÇ ÜMZESİ