Kürt sorununda çözüm için tarihi fırsattan söz ediliyor. Birçok kesim çözüm önerilerini sıralıyor.
Kürt sorununda çözüm için tarihi fırsattan söz ediliyor. Birçok kesim çözüm önerilerini sıralıyor. Gerçekten çözüme bu kadar yakın mıyız? Asıl önemlisi gerçekten siyasi iradenin bir çözüm paketi var mı? Doğal olarak çözümü kurgularken sorunu doğru tanımlıyor muyuz? Benim kanaatim ne yazık ki hayır! O nedenle de çözüme sözü edildiği kadar yakın olduğumuzu gözleyemiyorum ben. Her şeyden önce sorunu doğru tanımlayabilmeliyiz ki, doğru çözüm üretebilelim. Yaygın hata Kürt sorununu teröre rehin ederek konuşuyor olmamız. Bu nedenle birçok insan çözüm önerisine af üzerinden konuşmaya başlıyor. Bir başka yaygın hata da çözüm için ABD’nin ve dış güçlerin kurgusundan ya da Irak sorununun penceresinden bakıyor olmak. Öncelikle şu noktada genel mutabakata ihtiyaç var: Kürt sorunu bizim ülkemizin, bizim toplumumuzun bir sorunudur ve çözümü de bizim elimizdedir. Elbette sorunun dış dinamikler, Orta Doğu ve Irak ile de bağlantıları, karşılıklı etkileşimi vardır, fakat nihai tahlilde sorun bizim sorunumuzdur, çözümü de bizim politikalarımızla olacaktır. İkinci önemli kabul etmemiz gereken başlangıç noktası, sorun bu ülkede tüm farklılıklarına karşın bir arada yaşamak isteyen, barış ve huzur isteyen, kendi kimlikleriyle, kendileri gibi var olmak isteyen ve ilişki içinde bir arada ortak kadere inananların sorunudur. Bu inancın dışındakiler her zaman olacaktır, dünde varlardı yarında olacaklar. Üçüncü ön kabul de terör Kürt sorunundan besleniyor olsa da meselemiz Kürt sorununu çözmektir. Terör sorunu başka bir meseledir. Bir arada yaşamak istemeyenlerin bozulmuş mutabakatını yeniden kurmak, terörden ve şiddetten örselenmiş umutlarını yeniden yeşertmek, devletin yıllardır süren yanlış ve asimilasyoncu politikalarının hasarlarını onarmak temel meselemizdir. Sorunun çözümü bir süreç gerektirmektedir. Esas olarak devlet birey arasında başlamış olan sorun bugün geldiği noktada katman değiştirmekte, devlet birey dengesindeki sorun olması yanı sıra toplumun iç problemi haline de dönüşmektedir. Bu nedenle de sorunun çözümü yalnızca yasalar çerçevesinde düşünülemez. Elbette yasalar gereklidir fakat sorunu yok etmeye tek başına yasaların yetmeyeceğini de görmemiz gerek. Sorunu çözmeye gidecek süreç üç aşamalı olacaktır: Tanıma, barışma ve onarma. Çözüm önerileri olarak konuşulan birçok politika barış sürecinin farklı aşamalarının politikalarıdır. Soğan kabuğunu soymak gibi, çözüm politikalarını adım adım, aşama aşama planlamadan sonuç alabilmek çok da olanaklı olmayacaktır. Bu nedenle afla başlayan her tartışma ne yazık ki çözümsüzlüğe katkı yapmaktadır. Af ancak demokratikleşme, yönetim reformu, ekonomik ve sosyal politikalar uygulanmaya başladıktan sonra “onarma” aşamasının konusu olabilir, o da bugünden pazarlık veya mutabakat konusu olamaz. Birinci aşamada sorunu doğru tanımlamalıyız. Sorun, Kürt yurttaşların kültürel kimliklerini yaşatmak ve bu kimlikleriyle var olabilmek sorunu olduğu kadar ülkenin genel demokratikleşme ve yönetim reformu sorunudur da. Bu nedenle demokratikleşme, devleti yeniden yapılandırma, yönetim reformu gibi sorun alanları tüm ülke ve tüm yurttaşlarımız için geçerli ve gereklidir. Bunun yanı sıra doğu bölgelerimizin ekonomik kalkınma, gelir dağılımı, işsizlik ve yoksulluk gibi ekonomik sorunları yanı sıra ve sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi toplumsal modernizasyon sorunlarına da çözüm üretmek zorundayız. Görüldüğü gibi sorunun boyutları da birden çoktur. Çözüm süreci sorunun tüm boyutlarının tanımlanabilmesi, kavranabilmesi ve tüm boyutlarını kapsayan bütüncül bir yaklaşımın aynı anda tümünü birden ele alınması ile başlayabilecektir. Böylesi bütüncül bir yaklaşım, “kim ne der” diye değil, “bu sorun bizimdir, çözümü de bizimle olacaktır” diyebilen, çözüm için muhatap aramadan, çözümün pazarlıklardan değil vizyondan geçtiğini bilen siyasi iradeyle geliştirilebilir. Sorunun çözümündeki tıkaç ta burada zaten! Böyle bir siyasi irade yazık ki ne iktidarda ne de muhalefet de var, birkaç yıllık yakın gelecekte de görünmüyor...