Bazıları sık sık İrlanda’daki barış sürecinden bahseder. “İrlanda’da olduğu gibi silahlar betona gömülsün” diyorlar.
Hepimizin destekleyebileceği bir istek. Kimse ölmesin, sorunlarımızı sohbet ederek, gerekirse tartışarak ama siyasal alanda çözelim.
Ama hükümet çevreleri ve onlara destek sağlayan medya mensupları, demokrasinin “iyi gün dostları” dahil, barışın gerçeklerini görmeyi reddediyorlar.
Kuzey İrlanda’da silahların nihai gömülüşü, barış anlaşması, yeni anayasanın yasallaşması, katolik azınlığa eşit temsil hakkını garantileyen özerk hükümetin kurulmasından tam 9 sene sonra oldu. Yani karşılıklı bir güven ortamından, bazen de güven bunalımlarından geçmiş bir süreç. Ve, kimse kusura bakmasın Kuzey İrlanda, Britanya’da kalarak özerk meclisine ve hükümetine kavuştu.
Ancak önemli olan artık Kuzey İrlanda’da bombalar patlamıyor, dini farkları nedeniyle topluluklar birbirini öldürmüyorlar. Kuzey İrlanda cennet olmadı ancak cehennemden bir kaç adım uzaklaşmış durumda. Eşitlik ve insan hakları mücadelesi, politik ve sivil alanda, silah kullanılmadan devam ediyor.
Ancak demokrasinin sadece iyi gün dostları “Hendekler olmasın” diye itiraz ediyorlar. İlk sorulacak soru şu, “Hendekler kazılmış. Bu bir gerçek. Şimdi öneriniz ne? Konuşmak mı? Vurmak mı?”
İrlanda örneğini benimsiyorsanız acaba orada yaşanan 50 senelik deneyimden bir şeyler öğrenebilir miyiz?
Kuzey İrlanda’da önce hendekler kazıldı mı? Kazıldı. Ağustos 1969’da şahsen Kuzey İrlanda’daki barikatları ve arkalarındaki özerk bölgeleri ziyaret etmiştim. Türkiye için ne çok ders vardı.
60’ların ortasında tamamen sivil, eski İRA geleneği ile bağı olmayan bir insan hakları mücadelesi başlamıştı. Katolik nüfus ne ekonomik alanda ne de siyasal alanda eşit haklara sahipti. İngiltere destekli Protestan iktidar devlet şiddetiyle bu harekete saldırıyordu. 1969 başında “Halkların Demokrasisi” hareketinin düzenlediği Belfast şehrinden Derry şehrine giden yürüyüşe polis eşliğinde büyük bir saldırı düzenlendi.
Bu saldırı ve saldırıya olan hükümetin ve devletin desteği Kuzey İrlanda’daki mücadelenin büyümesini sağlayan kıvılcım oldu. Ağustos 1969 yılında Derry şehrinde Katolik mahallelere polis ve protestan militanlar saldırdılar. Belfast şehrinde Derry’deki isyanı bastırmak için Kuzey İrlanda polisi zırhlı araçlarla mahalleleri tarayarak sivilleri evlerinde öldürdü. Polisin düzenlediği saldırılara karşı Derry ve Belfast başta olmak üzere birkaç şehirde “özerk bölgeler” oluştu. Halk bu bölgelere polisi ve sonradan gelen İngiltere askerlerini sokmuyordu.
Halk polisi ve devlet güçlerini bu bölgelerden kovdu. Yüksek barikatlar kuruluyordu. Derry ve Belfast’ta özerk radyo istasyonları kuruldu. Cumhuriyetçi (yani Güney İrlanda devletine ait) bayrak “Free Belfast” ve “Free Derry” mahalleleri üzerinde dalgalanıyordu.
Özerk bölgeler devletin Protestan taraftarı politikasının bir ürünüydü. Diğer önemli politik etkisi de, devlet şiddetine karşı Katolik halk barışcıl, siyasi mücadeleye olan inancını yitirmeye başlamıştı.
“I Ran Away” yani İRA’nın ismini “kaçtım” cümlesine benzeten slogan Belfast duvarlarına boyandı. Şahsen o sloganı gördüm. Halk, silahları ve silahlı tepkisini yetersiz bulduğu İRA’yı eleştiriyordu. Bu baskı altında kısa zaman içinde İRA bölündü. “Resmi” “Official İRA” ya karşı silahlı mücadeleye ağırlık veren “Provisional IRA”, yani bugün bildiğimiz İRA kuruldu.
Neredeyse 40 senelik Kuzey İrlanda silahlı mücadelesi böyle başladı. Daha doğrusu başlatıldı. Britanya devleti insan haklarını tanımayarak, Kuzey İrlanda’da mezhepsel iktidara destek vererek, halkı şiddete zorladı.
Derry ve Belfast’taki özerk bölgeler varlıklarını 3 yıl sürdürebildiler. Britanya devleti tarafından “No Go” olarak bilinen, yani devletin güvenlik güçlerinin giremediği mahalleler, “Operation Motorman” isimli harekatla bastırıldılar. Barikatlar kaldırıldı. Devlet güçleri mahallelere girdi. Ancak mücadele bitmedi. Tam tersi özerk bölgeleri elinden alınmış halk silaha zorlandı. 1972 yılında İRA 100’den fazla Britanyalı asker öldürdü, 1300 bombalı eylem gerçekleştirdi. Yani özerk bölgelerin kaldırılması barışa yardımcı olmadı.
Ekim 1973’te Kuzey İrlanda için “güç paylaşımcı” yeni bir anayasal düzen önerildi. “Sunningdale Agreement” mevcut Kuzey İrlanda anayasasına birkaç noktada çok benziyordu. Ama etrafındaki ilişkiler, tavırlar ve samimiyet ortamı farklıydı. Özerk bölgelere yapılmış saldırı bunun işaretlerinden biriydi. Bu yüzden tam 25 sene sonra 1998 yılında yapılan “Good Friday Agreement” bazen “yavaş öğrenenler çin Sunningdale” diye tarif ediliyordu. O geçen 25 senede binlerce kişi İrlanda ve İngiltere’de öldürüldü. Yavaş öğrenmenin bedeli ağır olabilir.
1998 anlaşmasını başka bir makalede yazmıştım. Şu özelliklerini tekrar etmem yeterli olacaktır. Güç paylaşan bir anayasa yaratıldı -patlayıcı bulundurmaktan hapiste yatmış bir İRA üyesi Martin McGuiness’in eşbaşbakan olabildiği bir anayasal düzen. Yine de bu düzen kurulduktan sonra meşhur silahların betona gömülmesi ancak aşama aşama gerçekleşti. İRA’nın nihai silahlı mücadeleden vazgeçişinin ilanı tam dokuz sene sonra idi. Yani samimiyseniz barış sabır işidir.
Kuzey İrlanda 25 sene kaybetti. İRA’nın güçlü olduğu mahallelerde sadece devlete olan nefreti arttırmaya yarayan kalekollar inşa edildi. İngiltere’de devlet sırrı olan belgeler 30 sene sonra açılır. Şimdi Margaret Thatcher’ın İRA’nın Güney İrlanda’daki üssü olduğu düşünülen Louth ve Dundalk kasabalarını havadan bombalamayı düşündüğünü öğrenmiş oluyoruz. İngiliz devletindeki daha akıllı sesler buna izin vermedi. O kafa çözümü getiremedi.
Derry’deki özerk bölgenin kendisine ait bir müzesi var. Orada verilen demokrasi mücadelesini onurlandıran bir müze. Giriş 3 pound, işsizler, çocuklar ve öğrenciler iki pound. Popüler bir müze...
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’ye göre “Devlet operasyon yaptığı yerlerden çekilmeyecek. Şehir içlerine kalekollar kurulacak”. Yani İrlanda’daki hataları tekrarlamak istiyorlar. 25 sene mi sürer yoksa 30 sene mi bilmem.
Ancak “fast forward” düğmesine basarak, müzakere ederek, barış sağlayarak, şimdiden bizim özerk bölgelerde benzer müzeler kurmakla yol açılabilir.
Ne dersiniz? Olmaz mı?