Tarih boyunca savaşların yıkıcı etkisinin önlenebilmesine yönelik sistemler geliştirilmeye çalışıldı. İçinde yaşadığımız uluslararası güvenlik mimarisi İkinci Dünya Savaşı sonrasında tasarlandı. 1945'te San Francisco'da toplanan 50 kurucu devlet, Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması'nı onayladı. Türkiye de bu 50 kurucu devlet arasında.
BM'nin merkezinde olduğu yeni sistem, çok taraflı diyalog yoluyla uzlaşı, hukuken bağlayıcı normatif yapı ve kurallara dayalı sistem öngörüyor.
Amaç; adalet ve insan haklarına saygı temelinde kalıcı barış ve güvenliğin sağlanması, oluşacak istikrar ortamında sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması.
İlke; bir başka devletin toprak bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına ve egemenlik haklarına karşı kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurulmaması.
BM Antlaşması'nın 2/4 maddesinde tanımlanan bu ilke, kalıcı barış ve güvenliğin köşe taşı. İçinde yaşamaya devam ettiğimiz güvenlik mimarisinin temel sütunu.
Putin'in savaşı, kurallara dayalı sistemin temel sütununa saldırı niteliği taşıyor. Şimdiye kadar çeşitli aşamalardan geçen uluslararası güvenlik mimarisinin evrimi sürecinde, daha önce Soğuk Savaş'ın sona ermesi, 11 Eylül terör saldırısı ve onu izleyen Afganistan, Irak, Libya ve Suriye'deki gelişmeler gibi, yeni bir aşamanın başlangıcının habercisi olarak görülmeli.
Kurallara dayalı sistem konusunda Batı'nın ve Rusya'nın (buna Çin'i de eklemek gerekir) farklı yaklaşımları savunduklarını biliyoruz. Burada önemle vurgulanması gereken şudur: Putin, Ukrayna'ya karşı başlattığı savaş ile, kendi yaklaşımına da ihanet etmekten çekinmedi.
Siyasi, hukuki, insani ve ahlaki olarak kabul edilemeyecek bu savaşın yol açtığı insani felaket, ne yazık ki yaşanmış ve yaşanmakta olan insani trajediler tarihine kaydedildi.
Bu savaş ve yol açtığı insani felaket keşke olmasaydı. Keşke zamanı geri çevirebilsek, ama olan oldu!
Geçmişe dönülebilse, tarafların tutumları yeniden değerlendirilebilse, diplomasiye daha çok fırsat verilebilse, farklı bir gelişme olur muydu ? Belki Rusya'nın siyasi hedeflerine ve askeri yeteneklerine bağlı olarak Putin'in savaşı yine de önlenemeyebilirdi. Tartışmalı bir konu olduğu kuşkusuz.
Bu tartışmada bazı sorulara cevap aranmasının da yararlı olabileceği akla geliyor. Ukrayna'nın NATO üyeliği gerçekçi bir hedef miydi? NATO'nun buna ihtiyacı var mıydı? Ukrayna iç dinamikleri NATO üyeliğine hazır mıydı? Putin'in savaşına NATO'nun doğrudan müdahil olamayacağı dikkate alınmadı mı? Avrupa'da güvenlik mimarisi için farklı model seçenekleri geliştirilemez miydi? Doğallıkla bu sorular genişletilebilir.
BM Güvenlik Konseyi'nin 17 Şubat 2015 tarih ve 2202 sayılı kararına eklenerek uluslararası hukuk açısından bağlayıcılık kazanan Minsk Anlaşmaları'nın en azından başlangıç için uygun bir müzakere zemini oluşturmaya devam edeceğine inanıyorum.
Bunların tartışılması ve durumun değerlendirilmesinin, izleyen aşamada barış ve güvenliğin yeniden oluşturulması arayışlarının doğru verilere dayanması bakımından önem taşıdığını, bu süreçte doğru modelin hukuk zemininde "realpolitik" olduğunu düşünüyorum. Ukrayna konusunda doğrudan gözlemlerime dayalı önceki yazılarım da bu konuda tamamlayıcı olabilir.
Bir kez daha vurguluyorum. Hiçbir siyasi değerlendirme ya da hedef ya da uyuşmazlık, Putin'in savaşı için gerekçe oluşturmaz. Putin'in savaşı uluslararası hukukun ve insani değerlerin çok vahim bir ihlalidir. Uluslararası mekanizmalar önünde hesap verilmesi gerekir.
Ama, şimdi öncelik, savaşın hemen durdurulması ve yaratılan insani felaketin yaralarının sarılmasıdır. Yerlerinden edilen insanların evlerine dönebilmelerinin yolunun açılmasıdır.
BM, savaşın yarattığı insani felakete müdahale için zamanında harekete geçti. İnsani yardımın eşgüdümünden sorumlu UNOCHA ve mültecilere yardımdan sorumlu UNHCR BM Güvenlik Konseyi'ne bilgi verdiler. Silahlı çatışmaların sona erdirilememesi durumunda, ülke içinde yerinden edilmiş ve insani yardıma ihtiyaç duyacak insan sayısının 12 milyona, sınır geçerek sığınma talep edecek insan sayısının 4 milyona ulaşabileceğini bildirdiler. Bu rakamların toplamı, 44 milyonluk Ukrayna nüfusunun üçte birini oluşturuyor. BM'nin bu kapsamda yardımı düzenleyebilmesi amacıyla 1,7 milyar Dolar tutarında katkı talebinde bulundular. Bu konuda şimdiye kadar başarılı bir sınav veremeyen uluslararası toplumun bu kez siyasi beyanların ötesinde uygulamada göstereceği dayanışmayı izleyeceğiz.
Bu bağlamda değinmeden geçemeyeceğim bir gözlem. Avrupa devletlerinin Putin'in savaşından kaçanlara kucak açması, hem uluslararası hukuk hem de insani değerler açısından doğrudur. Öte yandan, yanlış olan, aynı devletlerin Putin'in savaşından kaçan Ukraynalı olmayanlara ve dünyanın başka bölgelerinde benzer felaketlerden kaçan diğer ülkelerin vatandaşlarına sınırlarını kapamaları, bu insanları zorla geri göndermeleri, kötü muamelede bulunmaları, hem hukuka, hem etik değerlere aykırı, ırkçı bir uygulamadır, ikiyüzlülüktür!
Doğruya doğru, yanlışa yanlış deme dürüstlüğünü göstermeliyiz.
İçinde yaşadığımız uluslararası güvenlik mimarisi 76 yıl boyunca evrim geçirdi.
İlk 45 yıl iki kutuplu Soğuk Savaş dönemi ve dehşet dengesinin sağlayabildiği gergin istikrar.
Yumuşama döneminde gelişen diyalog, SSCB ve Varşova Paktı'nın yok olması, geçici süreli tek kutuplu düzen, yeniden süper güç yeteneklerini kazanma yolunda ilerleyen Rusya, hızla gelişerek süper güç durumuna gelen Çin... Bu yönde ilerlemeye devam eden Hindistan'ı da bu kapsamda izlemek gerekir.
Uluslararası sistemin çok kutuplu düzene geçişi sürecinde etki alanlarına yönelik güç mücadelesinde uzlaşı sağlanamaması da Putin'in savaşı bağlamında dikkate alınabilir. Batı ve Doğu'nun mücadelesinde Ukrayna'nın kurban olduğu düşünülebilir mi?
Uluslararası sisteme büyük bir göktaşı çarptı. Sistem sarsıldı, ama yıkılmadı. Temeli duruyor. Hasar gören alanların onarımı ve temelin üstündeki katların gelişen uluslararası koşullara uyarlanması ihtiyacı var. BM'nin gerçekçi bir yaklaşımla reforme edilmesi de buna dahil. Bu konuyu ayrı bir yazımda ele alacağım.
Bence BM sistemi bu amaç için doğru model. Hukuk altyapısı güçlü. Gelişmeler doğru verilere dayanılarak analiz edilmeli ve kalıcı barış ve güvenliğin yeniden tesisi için yapıcı tutum seçenekleri geliştirilerek uzlaşı aranmalı.
BM'nin yok sayılması ya da yok edilmesi durumunda yerine kurgulanabilecek sistem için daha iyi önerisi olan var mı? Benim yok, somut ve anlamlı bir önerisi olan varsa da ben bilmiyorum.
Bir öneri geliştirilebilecek olsa bile, küresel düzeyde 193 BM üyesi devlet arasında nasıl uzlaşı sağlanabileceğini de merak ediyorum. Gerçekçi olalım...
Uluslararası ve bölgesel mekanizmalar, Putin'in savaşı konusunda uluslararası hukuk kapsamında hızlı tepkiler geliştirdiler. Küresel düzeyde BM Güvenlik Konseyi, BM Genel Kurulu, BM İnsan Hakları Konseyi; bölgesel düzeyde Avrupa Konseyi kararlar kabul ettiler. Uluslararası yargı mekanizmaları da Ukrayna ve diğer devletler tarafından yapılan başvurular üzerine yargılama süreçlerini başlattılar. Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde değerlendirmeler devam ediyor. Ayrıca, bir de "Ukrayna'ya Karşı Saldırı Suçunun Cezalandırılması İçin Özel Mahkeme" kurulması girişimi var. Bunları da izleyen yazımda ele alacağım.