“Demokrasi halkın iktidarını ifade eder.”
Böyle söyleyen Emilio Gentile’nin ürettiği “democrazia recitativa” kavramının karşılığı olarak kitabında[i] “sahne demokrasisi” olarak çevrilmiş.
Gentile’ye göre; iktidar eğer halka aitse, halk egemenliğin sahibi demektir. “O halde, demokratik bir devlette egemen olan halktır ve hiçbir yönetici halkın üstünde veya dışında olamaz. Yönetenlerin her türlü yetkisi onun iradesinden doğar. Kendini yönetenleri serbest, barışçıl ve düzenli seçimler yoluyla seçen de alaşağı eden de sonuçta halktır.”
Dünyanın birçok yerinde gerçek demokrasi ve halkın iktidarı krizde… Rahatsızlık belirtileri sürüyor. Egemen halkta iktidarlara, demokratik kurumlara ve partilere karşı artık kendisinin egemen olmadığına dair derinleşen bir hayal kırıklığı, hoşnutsuzluk ve güvensizlik derinleşerek artıyor.
Altını çizmek gerekiyor: Demokrasi yalanın gölgesi bir sahne demokrasisinin sahneye konulmasıyla yayılıyor. Burada sahne devlet, baş aktörler iktidarlar ve figüran ise sahneye sadece seçimler perdesinde zuhur eden, geri kalan zamanda seyirciler gibi oyunu seyreden egemen halktır.
Sahne demokrasisinde seyirci miyiz yoksa oyuncu mu?
Nefret söylemi hızla yayılıyor! Herkes bir şeylerden nefret ediyor. Doğal karşılanmamalıdır.
Açılmış ceza davaları üzerinden eskiden “demokrasi” tartışması yapılırdı. Günümüzde sadece “demokrasi” tartışılmıyor; vicdan ve adalet aranıyor artık. Bu tartışmalarla nefret söylemlerine zemin hazırlanıyor. Şiddetli biçimde nefret söylemleri yaşama yayılıyor.
Önlenmesi şarttır, nefret söylemlerinin hâkim olduğu bir düzen demokratik değildir. Hukuksuzlukları çoğaltır ve insan haklarını ihlal eder. Böyle bir ortamda nefes alınamaz.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 132. Toplantısında 20 Mayıs 2022 tarihinde “Bakanlar Komitesi'nin nefret söylemiyle mücadele konusunda üye Devletlere yönelik CM/Rec (2022)16 [1] sayılı Tavsiye Kararı” kabul edildi.
İnsan hakları ve özgürlükleri evrenseldir, bölünmezdir, birbirine bağlıdır ve birbiriyle ilişkilidir. Devletler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan hak ve özgürlükleri sağlamayı ve korumayı kendi yetki alanlarındaki herkes için garanti etmiştir.
Nefret söylemi önlenmelidir. Bu mücadelede özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile ifade özgürlüğü hakkı arasında dikkatli bir denge kurulmalıdır. Bu dengenin sağlanmasında kilit rol ayrımcılık yasağıdır. AİHS’de madde 14 ile “ayrımcılık” yasaktır ve istisnası yoktur.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi emreder ve yasaklar: Devletler “Ayrımcılığı, düşmanlığı yahut şiddeti kışkırtan herhangi bir ulusal, ırksal ya da dinsel nefret savunuculuğu yasayla yasaklanacaktır” (Madde 20/2).
Nefret söylemi yasaktır. Ama İnternet aracılığıyla çok hızlı ve yaygın bir şekilde ve tehlikeli biçimlerle yayılabilmektedir.
“Nefret söyleminin bireyleri, grupları ve toplumları çeşitli şekillerde ve farklı şiddet derecelerinde, hedeflediği kişilere korku aşılamak ve onları aşağılamak ve zararlı olan kamusal tartışmaya katılımı caydırıcı bir etki yapmak dahil olmak üzere olumsuz etkilediğinin farkına varılması” gerekir.
Nefret söylemi, kişilerin insanlık onurunu hedef alır. Kişinin özel hayatına saygı ve ayrımcılığa uğramama hakkına müdahaledir.
Demokratik ve çoğulcu bir toplumun temeli olan ifade özgürlüğü; bilgi ve fikirlerin, kamu otoritesinin müdahalesi olmadan ve sınır tanımadan; yalnızca lehte kabul edilen veya zararsız görülen bilgi veya fikirler için değil, aynı zamanda Devleti veya nüfusun herhangi bir kesimini rencide eden, şoke eden veya rahatsız eden bilgi veya fikirler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü hakkının kullanılması görev ve sorumluluk gerektirir. Sınırlandırmalar 10 maddenin ikinci paragrafında tek tek sayılmıştır ve dar yorumlanmalıdır. Nefret söylemi ifade özgürlüğü tarafından korunmaz.
Nefret söylemiyle mücadele, en az nefret söyleminin şiddetiyle orantılı olmalıdır.
Nefret söylemi ifşa edilmelidir. Haber yapılmalı, eleştirilmeli ve kınanmalıdır.
Kabul edilen Tavsiye Kararında yer alan ilke ve yönergelerin amacı, “insan hakları çerçevesinde nefret söylemine karşı etkili koruma sağlamak” ve “nefret söylemini “önlemek” ve mücadele etmektir.
Tavsiye Kararında “nefret söylemi” şöyle tanımlanıyor: “Bu tavsiye kararının amaçları doğrultusunda, nefret söylemi, bir kişiye veya bir grup kişiye karşı şiddeti, nefreti veya ayrımcılığı kışkırtan, teşvik eden, yayan veya haklı gösteren veya gerçek veya gerçek sebepleri nedeniyle onları aşağılayan her türlü ifade olarak anlaşılmaktadır.”
Nefret söylemi, bir dizi nefret dolu ifadeyi içinde barındırır.
O yüzden “İfadenin içeriği; ifadenin yapıldığı tarihteki siyasi ve sosyal bağlam; konuşmacının niyeti, konuşmacının toplumdaki rolü ve statüsü; ifadenin nasıl yayıldığı veya güçlendirildiği, ifadenin, bu tür sonuçların yakın olması dahil, zararlı sonuçlara yol açma kapasitesi; hedef kitlenin doğası ve büyüklüğü ile hedef grubun özellikleri” dikkate alınmalıdır.
Hangi ifade türlerinin ifade özgürlüğünün sağladığı korumanın dışında kaldığını netleştirilmelidir. Farklı medya ve dijital teknolojilerin belirli özelliklerini ve bunlar aracılığıyla yayılan nefret söyleminin hedeflenen kişi ve gruplar üzerindeki potansiyel etkisini hesaba katan ilkeli, insan haklarına dayalı bir yaklaşım izlenmelidir.
Birden çok temele dayanan nefret söyleminin kümülatif (birikerek çoğalan) etkilerinin farkında ve duyarlı olmasını sağlamalıdır.
Ceza hukuku yalnızca son çare olarak ve en ciddi nefret ifadeleri için uygulanmalıdır. Devletler hangi nefret söylemi ifadelerinin cezai sorumluluğa tabi olduğunu ulusal ceza kanunlarında belirtmeli ve açıkça net olarak tanımlamalıdır.
Tavsiye Kararına göre;
“28. Kamu görevlileri, özellikle de liderlik pozisyonundakiler, nüfuz sahibi konumları göz önüne alındığında, nefret söylemi kullanmaktan, desteklemekten veya yaymaktan kaçınmalıdır. Devleti veya nüfusun herhangi bir kesimini rencide edebilecek, şok edebilecek veya rahatsız edebilecek eleştiri ve bilgiler dahil olmak üzere ifade ve bilgi alma özgürlüğüne saygı gösterirken, bir insan hakları kültürünü alenen tanıtmaya ve nefret söylemini kesin ve hızlı bir şekilde kınamaya teşvik edilmelidirler.
29. Parlamentolar, diğer seçilmiş organlar ve siyasi partiler, özellikle seçim kampanyaları bağlamında ve temsili meclislerdeki tartışmalarda, nefret söylemini ele almak ve bunlarla mücadele etmek için özel politikalar uygulamaya teşvik edilmelidir. Bu amaçla, bir iç şikâyet ve yaptırım prosedürü sağlayan bir davranış kuralları benimsemelidirler. Ayrıca hoşgörüsüzlüğe yol açabilecek her türlü ifadeden kaçınmalı ve nefret söylemini açıkça kınamalıdırlar.”
Tavsiye kararında medya için ayrı bir bölüm ayrılmıştır.
“Medya, gazeteciler ve diğer aktörler, demokratik bir toplumda kamusal gözlemci rolünü yerine getirmeli ve kamusal tartışmaya katkıda bulunmalıdır; halka doğru ve güvenilir bilgi sağlamaya çalışmak şartıyla, nefret ve hoşgörüsüzlük hakkında haber yapma ve haber yapma tekniklerini, tarzlarını ve araçlarını seçme özgürlüğünden yararlanmalıdırlar. Medya ve gazeteciler, Tavsiye Kararı uyarınca bir hoşgörü ve anlayış kültürünü teşvik etmelidir”.
“40. Kamu hizmeti medyası, toplumun tüm kesimlerine hizmet etme ve toplumsal uyumu artırma görevleri göz önüne alındığında, buna özellikle önemli bir katkı yapmalıdır. Nefret söylemi kullanmamalı veya yaymamalı ve kamusal misyonlarının bir parçası olarak, gruplar arası diyaloğu ve anlayışı aktif bir şekilde teşvik etmeli ve ayrıca topluluktaki seslerin ve kaynakların çeşitliliğini olumlu ve destekleyici bir şekilde tasvir eden içeriğin yayınlanmasını sağlamalıdırlar.”
Medya ve gazeteciler; doğru ve güvenilir bilgi sağlama çabalarında, bireylerin, grupların ve toplulukların aşağılayıcı basmakalıp tasvirlerinden kaçınmalı ve özellikle kamuyu özel olarak ilgilendiren konularda haber yaparken ve toplumdaki farklı grup ve toplulukların sesini duyurmalıdır. (…) Önyargı uyandırmaktan ve kişisel özelliklere veya statüye gereksiz atıflarda bulunmaktan kaçınmalıdırlar.
Nefret söyleminin topluma vereceği zararın önlenmesi bakımından görev öncelikle medyanın olmalıdır.
Siyasetçiler arasındaki nefret söylemini körüklemek yerine toplumun farklı kesimlerindeki insanların varlığı dikkate alınarak ön yargıların hâkim olmadığı bir toplumun sesi olmak gazetecinin görevidir.
Altı çizilerek ifade edildiği gibi “medya ortak düzenleyici ve/veya öz düzenleyici kurumlar, nefret söyleminin ele alınmasında olumlu bir rol oynamalıdır. Hükümetten bağımsız, halka hesap verebilir ve faaliyetlerinde şeffaf olmalıdırlar.”
Yargı; bağımsızlık ve tarafsızlığa muhtaç… Kaybettiği vicdanını arıyor!
Hukukun olmadığı yargılamalarda bir dirhem adalet bulabilmek mümkün değil…
Sinirlenmek günlük ve sıradan bir hal… Halk neye egemen?
Sahne demokrasisini kuranlar halkın egemenliği derken yalan söylüyor…
Nefret söylemine teslim olmuş bir toplum olsak bile; asıl önemli olan nefret söylemine karşı çıkmak, mücadele etmek ve demokratik hukuk devletini onarmak, gerçek demokrasiyi ve halkın egemenliğini yeniden kurmaktır.
Dönelim sahne demokrasisinin egemen halka ettiklerine… Halk, demokratik kurumlara ve devlete güvenmiyor artık. Demokrasilerin hastalıkları ciddi belirtiler gösteriyor. Hükümetler ve yönetenler demokratik olduklarını iddia ediyorlar. Anayasalar halkın iktidarının kaynağı kabul ediliyor.
Çağdaş demokrasilerde demokratik rejimlerin temel karakteri seçimlerdir. Ama temsili demokrasinin sahne demokrasisine dönüştüğü gerçeğini yaşıyoruz. Sahnede; hükümetlerin ve partilerin oligarşileri, siyasal sınıfta gözle görülür çürüme, yönetenlerin demagojileri, yurttaşların kayıtsızlıkları, kamuoyunun manipüle edilmesi, yürütülen propagandalarda siyasal kültürün bozulması ve nefret söylemlerinin yayılması sürüyor…
Demokrasi ve egemenlik üzerine yazılmış bir kitabın arkasında yazılı sözlerle bitirelim:
“Sahne demokrasisi, devlet oyununu sahneye koymak için belli başlı yöneticileri bu oyunun aktörü yapan, halkı da sadece oy verme sırası gelince sahneye çıkaran demokrasinin adıdır. Ama şimdi halk sahneyi hepten terk etmeye başlıyor. Egemen halk, yönetenlere, demokratik kurumlara ve partilere artık güvenmiyor (…) Demokrasi hatalarını barışçı yollarla düzeltme imkânı veren yegâne sistemdir. Yeter ki onu düzeltmek isteyin. Yoksa ikiyüzlülüğün gölgesi onu bir sahne demokrasisine dönüştürür ve halkı egemenlikten mahrum bırakır”.[ii]
[i] Emilio Gentile. Demokraside Halk Her zaman Egemendir. (Yalan!). İletişim Yayınları 2017.
[ii] Emilio Gentile ile söyleşi, La repubblica, 14 Ekim 2016. Yazarın Demokraside Halk Her zaman Egemendir” (Yalan!) adlı kitabının arkasında yazılı sözler.
Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlanmıştır.