Onların hikâyesi, aslında bizim hikâyemiz.
Öykü, Büyük Patlama ile başlıyor.
Büyük Patlama sonrası evren çok sıcak bir parçacık çorbası.
Evren genişledikçe sıcak çorba soğudu; elektronlar ve protonlar bir araya gelerek hidrojen atomlarını oluşturdular, fotonlar serbest kaldı ve evren berraklaştı.
Bu olduğunda, Büyük Patlama'nın üzerinden tam 380 bin yıl geçmişti.
Hidrojen, evrende şekillenen ilk atomdu.
Evren hala çok küçük ve yoğun. Soğumaya devam ederken gaz bulutları büyüdü, büyüdükçe sıkıştı ve sıkışan gazların sıcaklıkları arttı. Bir plazma ortamı oluştu, hidrojen atomlarının elektronları ile çekirdekleri ayrıldı ve doğal bir füzyon reaktörü ortaya çıktı. O, evrende parlayan ilk yıldızdı ve evren onunla aydınlandı. Peşi sıra başka yıldızlar evreni doldurdu.
Bu olduğunda, Büyük Patlama'nın üzerinden 450 milyon yıl geçmişti.
Yaklaşık 1 milyon yıl sonra yıldızdaki tüm hidrojen, çekirdek-çekirdek birleşmesi sonucu önce helyuma, helyum da oksijene ve o da karbona dönüştü. Zamanla yıldızın merkezinde füzyon sonucu nitrojen, silikon, oksijen, magnezyum ve daha ağır elementler oluştular ve biriktiler.
Yaşlanan yıldız bu kez bir süpernovaya dönüşerek içine çöktü ve büyük bir patlamayla ürettiği her şeyi evrene saçtı.
Tüm elementler uzay boşluğuna dağıldılar.
Ve aradan tam 9 milyar yıl geçti.
Uzun ve çetin geçen yıldızlar arası bir yolculuk sonrasında oksijen ve karbon atomunun yolu yeni doğmakta olan küçük bir yıldızın yakınına düştü.
Hidrojen zaten oradaydı. Diğerleri de geldiler.
O bizim yıldızımızdı, ışıkları ile gezegenlerini ısıttı, onlara yaşam sundu.
Oksijen hidrojenle birleşti su oldu; karbon, yıldız ışığı ile birlikte mucizeler yaratarak yaşamın merkezine yerleşti, kendi kendini üreten bir yapı gelişti ve sonra biz olduk.
Biliyoruz ki, canlı ya da cansız her şey atomlardan oluşuyor.
Bizler de, en çok hidrojen, oksijen ve karbondan oluşmuş bir yapıyız.
Vücudumuz, patlayan süpernovadan gelen çok sayıda element barındırıyor olsa da vücudumuzun yüzde 99'u bu 3 elementin atomlarından oluşmakta: Yüzde 65 hidrojen, yüzde 24 oksijen ve yüzde 10 karbon. Kalan yüzde 1'inde ise zirkonyum, bakır gibi diğer elementler var.
Ancak bizim, son yüzyıla kadar atomun kendisinden ve içindeki karmaşadan haberimiz yoktu.
Ama şimdi biliyoruz; her atom üç farklı atomaltı parçacıktan oluşmuş: proton, nötron ve elektron. Onların da alt parçacıkları var, kuarklar.
Atomun merkezinde proton ve nötronlar bir araya gelip atom çekirdeğini oluştururken elektronlar bu çekirdeğin çevresine dağılmış dönüyorlar.
Atomun boyutlarını anlamak için bir atomu bir futbol sahası büyüklüğünde hayal edin ve bu sahanın tam ortasında bir uğur böceği konmuş olsun ya da bir fındık tanesi konulduğunu düşünün. İşte o fındık tanesi atomun çekirdeğidir. Elektronlar da bu sahanın etrafında devinen bulutsu yapılar.
Atomun neredeyse tüm kütlesi, yüzde 99,99'u, çekirdekte yani o çok minik fındık içinde toplanmış, kalan bölümü ise futbol sahası büyüklüğünde bir boşluk.
Buradan hareketle vücudumuzun da yüzde 99,99'u boşluktur dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız.
Eğer atomların içindeki boşluklar çıkarılabilseydi, bir insanın tüm kütlesi minik bir kum tanesi kadar olurdu deniyor. Ama bu kum tanesinin 70 kg olacağını da unutmayın.
Nasıl oluyor da biz bu boşlukları deneyimleyemiyoruz?
Bu sorunun yanıtı atomun çevresine dağılmış elektron bulutundan geliyor.
Her atom negatif yüke sahip bir elektron bulutu ile çevrelenmiş. Biliyorsunuz aynı yüklü parçacıklar birbirini iter, dolayısıyla her atomun etrafında konuşlanan elektronlar atomlar arasında itme kuvveti oluştururlar.
Bu nedenle elektronlarla kuşatılmış bu boşluklar, cisimleri katı formda algılamamızı sağlıyor.
Vücudumuzun yüzde 99'unu oluşturan 3 elementle birlikte bizler 25 farklı atomun toplamıyız. Her elementin atomik yapısı farklı diyoruz ama özünde bu fark alt parçacıkların (proton, nötron ve elektron) sayısı ve diziliminden başka bir şey değil.
Vücudumuzda var olan hidrojen dışındaki her element yıldızlarda üretildi. Hidrojen ise hepsinin atası, onu üreten evrenin kendisi.
Bilinç, zeka, algı, yani bizi canlı yapan her şeyin temelinde onlar var.
Onlar, biz doğmadan milyarlarca yıl öncesinden geldiler, bizimle hayat buldular, bizden sonra da var olacaklar: Belki başka bir galakside, belki başka bir canlı yapının içinde.
Yani, atomlarımızla evrende hep var olmaya devam edeceğiz!
Ve bu hesapla biz, şimdi 13,7 milyar yaşında olmuyor muyuz?