Aslında içimiz rahat olsa çok güleceğiz.
Adayların çoğu Allahlık!
Ve olağanüstü iyimserler.
Ya da nasıl diyelim, düşündüklerinden çok daha fazlasını rahatlıkla dillerinde dolaştırabiliyorlar.
Kimi yüzde 30-40 alıyor, kimi yüzde 60-68…
Ahmet Özal bile yüzde 25 civarında oya talip. (İki günün sonunda aday olmak için toplayabildiği imza sayısı 807 idi. “Babasını öldürenleri” açıklayıp bir anda 100 bini bulma ihtimalini dışlamayalım yine de.)
Biraz safça tüm adayların dediğini doğru kabul etsek, herhalde cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herkesin aldığı oy yüzde 185’i falan bulacak!
* * *
Seçim sürecinin başındayız. Ortalık büyük ölçüde sessiz.
Kısa süre sonra nefes nefese, kan ter içinde bir depar atılması gündeme gelecek.
Çünkü bu bir “varlık yokluk mücadelesi”.
Son günlerde ilkeli ilkesiz birbirine yapıştırılmaya çalışılan, programı değil sadece “bir kişinin yenilmemesi” telaşı temelinde sahaya çıkmışa benzeyen Cumhur İttifakı’nın yanında, hayli uzun bir hazırlık ve ayrıntılı bir yol haritasıyla sahada olan Millet İttifakı’nın şimdi kısa konuşmayı da becerebilmesi şart.
Yani binlerce sayfa ve binlerce amaç değil, belki 1 sayfaya sığacak 8-10 maddelik, çok anlaşılabilir ve en geniş kesimleri motive edebilecek hedefleri seslendirebilmesi gerek…
Sonrası ipi beklenenden de büyük farkla göğüslemek olabilir.
Cumhurbaşkanlığı seçimini Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanması, hem de bunu ilk turda başarması ihtimali yüksek.
Bazılarının 20 yıllık bezginlik, korku ve kötümserlikle “Bunlar ne yapar eder çok güçlü bir atak yapar” tahminine rağmen, içinden tavşanlar çıkarılması gereken şapkanın epeyce daralıp yıprandığı da ortada.
Açlık sınırının 9 bin 425 lira olduğu memlekette, emekliye 7 bin 500 lira maaş ve 2 bin lira bayram ikramiyesi vererek mi kazanacaklar?
Yoksa daha kısa süre önce “İkinci turda Erdoğan'ı destekleyeceğimizi söyledik ama başımıza gelmeyen kalmadı. Erdoğan'a destek olmayacağız” diyen Fatih Erbakan’ın şimdi (AKP’li birçok kadının tepkisine karşın) “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu”nun değiştirilmesi şartının kabul edilmesiyle mi?
* * *
Boş verin bunları!
Reis ne demişti: “2023'te sert iniş gerçekleştireceğiz!”
Muhtemelen Reis’in dediği gibi olacak.
Yeter ki, muhalefet ciddi bir hata yapmasın.
“Gün bugündür” diyerek cüsselerinden büyük rol oynamak için sahneye fırlayan şahsiyetler, seçim ışıkları söndüğünde bugünkü koca gölgelerinin yanında küçücük kaldıklarını göreceklerdir.
Aksilik olma ihtimali yok mu? Elbette var (onun için yazının başında “içimiz rahat olsa çok güleceğiz” dedim).
“Halkımız en demokrat adayı biliyor” diyerek Kemal Bey’e destek veren ittifak dışı muhaliflerin sorumlu tutumunun yanında, ittifakta görünüp de her gün iç hesaplaşma niyeti ve talepleriyle cumhurbaşkanı adayını yıpratmaya çalışan Yavuz Ağıralioğlu gibi “muhalifler” var, mesela.
Kalan sürede kim bilir daha nasıl tuzakların boşa çıkarılması, ne tür siyasi ve ahlaki enkazın geride bırakılması gerekecek.
Ama bütün bu engellerin aşılması artık bir hayal değil.
Çünkü iktidar geçmişte hiçbir zaman bu kadar zayıf olmadı.
Ve geleceğine sahip çıkan insanların umudu ve enerjisi hiç bu kadar güçlü olmadı.
* * *
Yeni Şafak Gazetesi 16 Şubat 2022’de şöyle bir başlık atmıştı: “Cumhurbaşkanı Erdoğan: 2023'te milli roketimizle Ay'a sert iniş gerçekleştireceğiz.”
Haberde Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı açıklamadan şu "sevindirici satırlar" aktarılıyordu:
“İnşallah Cumhuriyet’in 100. Yılında, yani gelecek sene millî ve özgün roketimizle Ay'a sert iniş gerçekleştireceğiz. Uzay programımızı açıkladığımız günlerde Birleşik Arap Emirlikleri de ‘Umut’ olarak adlandırdığı Mars misyonunu gezegenin yörüngesine başarıyla yerleştirmişti.”
Ben bu yazının başlığına sığsın diye kısaca “2023'te sert iniş gerçekleştireceğiz” bölümünü aldım.
“Millî ve özgün roketimiz” ne durumdadır, doğrusu bilmiyorum.
Ay yukarıda, görmesini bilene pırıl pırıl parlıyor.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin “Umut” adını verdiği misyon ne oldu, onu da pek umursamıyorum.
Ama bizim “umut misyonumuz” gayet iyi durumda.
Mars’ı fethetme ve Ay’a inme amaçlarını biraz ertelemeyi öneriyorum.
Ama birileri iktidardan “sert iniş gerçekleştirmeye” doğru koşarken ülkemizin “kader planının” değiştirilmesi şansı şimdi hiç olmadığı kadar güçlü.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |