In Hoodies’in A Lunar Manoeuvre albümü Temmuz’dan beri bizimle. İçinde Murat Kılıkçıer var. Albümün prodüktörü The Rolling Stones, U2, Blur gibi isimlerle çalışan Chris Potter. Müzik buluşmamıza vesile oldu. Oradan yola çıkıp bize neler olduğunu konuştuk: Yalnızlık, Aslı Erdoğan, bambusuna sarılan bir panda, kapşon, ait hissetmek, ilham, Gezi direnişi, notalar, rüyalar ve yaralanarak sürünün gerisinde kalanlar. Sitesindeki info bölümüne yazdıkları aşağıdaki soruları sorma cesareti verdi bana. Birileri sağlam işler yapıyor ve biz onlara sadece o konuyu soruyoruz. Oysa müziğine, eserine, işine giden yolda o kişilere neler oluyor acaba?
In Hoodies adına nasıl karar verdiniz?
Önce şarkılardan birinde geçen bir ifadeydi, sonra kendi ismim yerine kullanmak istedim. Müzikle ilişkime yakın bir anlamı var benim için. Naif bir sığınak gibi, kısa süreliğine dış dünyayla aranıza koyabildiğiniz, saklanabildiğiniz çocuksu ama koruyucu bir şey. Zorunlu sosyalleşmeye karşı içine girip kapanabildiğin bir çadır, altına saklandığın bir pike gibi. Gerçek isimlerle birlikte üretilmiş kimliklerin ön plana çıktığı bir alanda isimsiz kalma isteği. Cinsiyet, görüntü, unvan gibi kavramların önemsizleşmesi için bir çaba.
Müzik hayatınıza nasıl girdi?
Müzik her zaman hayatımızda aslında ama gerçek bir bağ kurarak dinleyebildiğim ilk grup ortaokulda dinlediğim The Beatles oldu. On dokuz yaşında annem gitar aldı ve öğrenmeye başladım. Rüyalarınızda müzik var mı?
Evet. Müzik bazen lirikler, bazen melodiler, bazen yapmak istediğim şeyler olarak rüyalarımda oluyor. Web sitenizdeki gallery bölümündeki fotoğraflar kime ait?
Tüm fotoğraflar Londra’da yaşayan eski bir arkadaşım Burcu Turkay’ın. Çok sevdiğim fotoğraflarını Instagram'da @burcu_turkay hesabından paylaşıyor. Bakmak isterseniz bir de @monkey_puzzle_design adında, tasarımlarının yer aldığı bir hesap var. Görüntünün sesi, sesin görüntüsü var mıdır? Varsa nasıldır?
Tabii ki sesin elektriksel karşılığı ve ses dalgaları olarak görüntüye aktarılması söz konusu ama esas önemli olan sanırım görüntünün içimizde oluşturabildiği sesler ve sesin oluşturabildiği görüntüler. Bu da çok kişisel bir deneyim ve anlatılması, paylaşılması çok zor. Info bölümünü kim yazdı?
Ben yazmıştım. İnternet sitesine bilindik anlamda bir özgeçmiş koymak istememiştim. O bölümde yazan “Student of little kids” sizin için ne ifade ediyor?
En çok çocuklardan, onların bozulmamış, dayatılmış bilgiden bize göre daha uzak ya da daha az yıpranmış zihinlerinden bir şeyler öğrenebildiğimi görüyorum. Bu yüzden öyle yazdım. “Mood swings?”
Ruh halindeki ani değişimler de kendimle ilgili ve benim için belirleyici bir ifade. “Disturbed meditator?”
Sessizlik içinde yalnız kalıp zarar vermeden kendi başına varolmaya çalışırken dışsal gerçekler tarafından rahatsız edilmenin kaçınılmazlığıyla yüzleşmek üzerine. “Whispering?”
İletişim, bağlantı kurmak. Bazen kekeleyerek, bağırarak, kükreyerek ve çoğunlukla fısıldayarak. “Speaks truth as a foreign language?”
Kendi gerçekliğinizi ifade ederken söylediklerinizin hiç bilinmeyen, yabancı bir dildeki sözler gibi algılanması çok sık hissettiğim bir şey. “All ears all ears all ears?”
Kulak kesilmek, can kulağıyla pür dikkat dinlemek. “All ears’' çok sevdiğim bir ifade. “Lost in the music?”
Müzik dinlerken, üretirken ve paylaşırken nadir bazı anlarda böyle hissedebiliyorum. En değerli anlar onlar. Ait hissettiğiniz neresi var?
Hiçbir yer yok sanırım. Kısa süreli iyi hissettiğim yerler ve anlar var sadece. Genelde yalnızken odamda, bazen parklarda, ormanlarda bazen de sayılı bir iki kişiyle çok sınırlı yerlerde hissedebildiğim bir duygu: Burada olmalıyım, burada yaşamak istiyorum, bu an sonsuza kadar devam edebilir. Grupta kimler var?
Farklı sahneler ve imkânlar şekillendiriyor sahnede kaç kişi çaldığımızı. Bazen In Hoodies / Raw adıyla bas, gitar, davul çıkıyoruz. Bazı yerlerde tek başıma paylaşmaya çalışıyorum. Tüm ekipse altı kişi. Todd Gibson elektrik gitar çalıyor. Feryin Kaya bas gitar ve geri vokalde. Gülşah Erol çello, Murat Yakupoğlu davul ve Çağrı Sertel klavye ve synthlerde. Her biri harika müzisyenler. Onlarla birlikte olabildiğim için çok şanslı hissediyorum. Chris Potter ile çalışmak nasıl bir deneyim?
Öncelikle bana ve şarkılara inanması benim için çok anlamlı oldu. Orada olmak da çok öğretici ve ilham vericiydi. Hem kişi, hem müzisyen, hem prodüktör olarak müthiş biri Chris. Hayatımdaki en özel anlardan bir kısmını onun stüdyosunda yaşadım. Müziğinizi hangi kelimeler anlatır? Anlatabilir mi?
Lütfen yanlış anlamayın ama benim tarif etmem pek doğru gelmiyor. Sizce neden varız? Neden dünyadayız?
Bu konudaki düşüncelerim çok sık değişiyor. Bazen diğer varlıklarla bağlantılı ve sevgi dolu hissediyorum. Her birimizin bir varoluş amacının olduğunu, bunu gerçekleştirebilmek için yaşadığımızı hissediyorum. Bazı diğer anlarda da etrafımdaki korkunç anlayışsızlık, kabalık ve sevgisizlik altında eziliyorum, tümüyle kopuk ve anlamsız hissediyorum.
İnsan fazlasıyla değişken, unutkan ve alışmaya yatkın. Bazen eşsiz bir özü olan, bazen çok sıradan, fazlasıyla abartılmış bir tür gibi geliyor. Genetik zincirinin ve koşulların sonucu olmadığında, özgür ve ruhuna uygun seçimleriyle evrilebildiğinde muhteşem bir varlık olabiliyor.
Dediğim gibi zaman zaman tamamen rastlantısal bir varoluşumuz olduğunu hissedip, ben dâhil kimsenin varlığının bir anlamı olmadığını düşünerek, tek amacın kurtulmak, kurtulmayı başarmak olduğu duygusu kaplıyor içimi. Korkunç bir yalnızlık ve umutsuzluk hissediyorum.
Doğru olan ne olursa olsun buradayız ve elimizdekilerle en iyisini yapmalıyız sanırım. En iyi versiyonumuza ulaşıp onu yaşamalıyız. Olabildiğince az zarar vererek. Alpha Love ile neyi anlatmak istediniz?
Şarkıları anlatmak gerçekten çok zor ve dinleyicinin hissettiklerini sınırlayan bir şeye dönüşebiliyor. Çok kısaca yan yana olmayan, hatta tanışmamış iki kişi hakkında diyebilirim. O iki kişiden birinin gördüğü hayal sadece. Sonu gelmeyecek, sadece kafanızda bile olsa kalıcı, varoluşunuzu anlamlandıracak sevgi… Günümüz imajlarıyla… Alpha ve Omega bağlantılı, tanrısal, varoluşsal sorunlar, duygular… O yüzden son sözler Feet don’t fail me now. Sanat sanat için mi, toplum için mi?
Herkes için değişiyordur, değil mi? Benim yapmaya çalıştığım, farklı formlarda ve boyutlarda olabildiğince toplumla bağlantılı bir şekilde kendimi ifade etme ve bunu başkalarıyla paylaşma çabası. Sözleri/besteleri nasıl yazıyorsunuz?
Benim için şarkı yazmak çok değişken, her seferinde sıfırdan başladığınız, bir yere varacak mı bilmediğiniz bir süreç. Bazen bir gecede beş şarkı yazabiliyorum bazen aylarca hiçbir şey üretemiyorum. Bazen bir ses başlangıç oluyor, bazen duyduğum bir söz yada hissettiğim bir şey.
İlham diye bir şey var mı?
İlham var mı bilmiyorum. Muhtemelen etrafınızdakilerle hislerinizin rezone olabildiği, aynı frekanslarda birleşerek uyumlanabildiği bir an oluyor. Tam işleyişini bilmediğimiz bir zihinsel süreç. Saf yetenek ya da ilham değil, gördüğünüz, duyduğunuz, yaşadığınız şeylerin size ifade ettikleri ya da tetikledikleri şeyler var ediyor şarkıları.
Tom Waits’in söylediği bir şey vardı şarkılar hakkında “Şarkılar etrafınızda dolaşan kelebekler gibi ve siz ağ ile onları yakalamaya çalışıyorsunuz” gibi bir şeydi. Bunu hissettiğim çok oluyor. Bazen sakinleştirmeye, üstüne binmeye çalıştığınız bir ejderha, bazen sakin ve sessizce yüzünüze konmasını beklediğiniz kelebekler gibi şarkılar. Gezi dönemi nasıldı sizin için?
Çok ümit vericiydi. ilk defa gerçekten benden uzak ve çoğu düşünceyi paylaşmadığım, hiç tanımadığım insanlarla birleşebileceğimi hissettim. Muhtemelen ülke tarihinin en önemli sosyal olayına, dünya için de çok değerli ve tarihsel anlara tanık olduk. Devletin müdahalesi, ana akım medyanın yaklaşımı korkunçtu ve sanıyorum geri dönülmeyecek bir dönemi başlattı. Bir daha o düzeyde bir toplumsal umut hissetmedim. Aslı Erdoğan’dan sevdiğiniz yazarlar arasında bahsetmişsiniz.
Evet, Aslı Erdoğan Türk yazarlar arasında belki de beni en çok etkileyen yazar. Benim için çok çok değerli biri. Şu an içine atıldığı durum beni çıldırtıyor. Olay karşısındaki genel suskunluk, elimden bir şey gelmemesi, bir çözüm bulamamak da ayrıca yıpratıcı. Yaşadığımız yerde pek çok kişinin başına bu ve daha ağırları geliyor. Yeterince evet dedik. Bir araya gelip büyük bir hayır demedikçe daha kötüleri olacak. Bu ataletin içindeyken üzerinde durduğumuz bot korkunç bir yere gidiyor. Herkes sanatının, yapabildiklerinin küreklerine sarılmalı, akıntının tersine ve birlikte.
Şu anki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tek cümleyle sanat, ülkedeki politik iradenin umurunda değil. Her şeyden önce siyasi kabadayılık ve serseriliğin sıkıcı hükmü altındayız. Bu kişiler yaşam ve paylaşım alanı yaratmak bir yana tahammül etmeye bile isteksizler. Onların çoğu için at yarışı ya da eğlence parkları neden varsa, kitaplar, resimler, müzik ve konserler de aynı sebeplerle var. Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma aracı olarak kulaklara sokulan müzik bir çeşit zehir ticareti mantığıyla yayınlanıyor, yayılıyor. İşlerine yaramıyorsanız ve yeterli tehdit unsuru olarak görülürseniz üzeri kolaylıkla çizilebilecek hareketsiz hedeflere dönüşüyorsunuz. Bizim sınırlı alanlarımız dışında gerçekleşen güç mücadeleleri, tüm sonuçlarıyla ruhumuza ve sonrasında fiziksel gerçekliğimize etki eder halde. Bahsettiğim kabalığın, eril yargıların meteor yağmurlarının altında yaşıyoruz. Her neyse, bu konuda çok öfkeliyim, Aslı Erdoğan çok değerli çok değerli biri, umarım oradan kurtulur ve hep iyi olur.
Notalar olmadan yaptığınız ses kayıtları var mı? Kuş sesi, taş sesi... Keşifleriniz nasıl?
Ben zaten nota bilmiyorum. Az çok çalabildiğim enstrümanları elime alıp bir şeyler deneyerek ve hissetmeye çalışarak şarkı yapıyorum. Dediğiniz gibi kayıtlar çok var. Albümdeki şarkılardan Brave’de ve Healing’de arkada böyle sesler var. Demolarda çok daha fazla böyle sesler kullanıyorum. İki cismi birbirine vurduğunuzda çıkan sesler, günlük cızırtılar, sürtünmeler, tıkırtılar, birbirine karışan gürültüler… Bir keşif yaptığımı söyleyemem ama etraftaki her ses etkileyebiliyor ve üretimi tetikleyici olabiliyor. Bu sesleri deforme etmek, yeniden şekillendirmek de çok sevdiğim ve şarkılarda sıklıkla yaptığım bir şey. İnsan sesi nasıl bir şey?
Anlamsız gelen seslerle de olsa, inanılmaz cümlelerle de, içsel ve gerçek ifadeler olduğunda çok etkileyici bir ses. Sınırsız bir ses, muhteşem bir iletişim aracı. Hayvanlardan hangilerinin seslerini ilginç bulursunuz?
Doğada duyabildiğim her ses inanılmaz. Hayvanların da sadece sesleri değil, bildiğim çoğu hayvana varoluşsal olarak hayran oluyorum. Sanıyorum bir keresinde Stephen Fry söylemişti: Bir ayının ayı olarak varlığından şüphe duymaması, her an ve tamamen ayı olması.
Doğayla ve yaşamla kurdukları doğrudan ilişki çok etkileyici benim için. Sırtüstü güneşlenen bir kedi, bambusuna sarılan bir panda, yumurtadan çıkıp tepesindeki martılarla denize ulaşmaya çalışan caretta carettalar, mağaralarına kapanan ayılar, yaralanarak sürünün gerisinde kalanlar, kanatlarına rüzgarı doldurabilen devasa kuşlar, her türden albinolar, havada asılı kalan sinekkuşları, kocaman gözleriyle hayata bakan lemurlar, balinalar, boz ayılar ve kutup ayıları hepsinin varlıkları muhteşem geliyor.
İnşa ettiğimiz yapay dünyada masal yaratıkları gibi kalıyorlar. Yalnızlıkla ulumaları, sinirle hırlamaları, acıyla inlemeleri, açlıkla çığlık atmaları, sevgiyle mırıldanmaları, varoluşlarını ve yaşamı kutlar gibi ötmeleri beni en çok etkileyen sesleri sanırım. Şu ana kadar nerelerde yaşadınız?
Bursa’da doğdum. Üniversite Konya’da geçti. Sonra kısa bir süre İstanbul’da yaşadım ve Bursa’ya döndüm. Şu an İstanbul-Bursa arasında gidip geliyorum sürekli. Yaşadığınız yerler müziğe olan mesafenizi etkiledi mi?
Sanıyorum çok etkilemiştir. Sadece şehir anlamında değil. Oturduğum yer, karşılaştığım insanlar, yaklaşımları, etrafımdaki her şey beni içinde bulunduğum sosyal gerçeklikten uzaklaştırıp, yalnızlaştırıp başka şeylere yaklaştırdı sanırım. Arkadaşlarınız çoğunlukla müzisyen mi?
Müzisyen arkadaşlarım var ama çoğunluk diyemem. Birkaç müzisyen arkadaşım var. Bu konuda yaşadığım en büyük sorun, müziği üretenle tanıştığımda hissettiğim samimiyetsizlik ve kalbimi yoran egoları oluyor ve sonunda maalesef üretimlerinden de uzaklaşıyorum. Dediğim gibi gruptaki arkadaşlarım gibi istisna olan birkaç kişi dışında. Yalnızlığı müzik doldurabilir mi?
Hiçbir şeyin duygusal anlamda insan temasına olan ihtiyacı doldurabileceğini sanmıyorum ama bu tür yalnızlığı en çok iyileştirebilen şey müzik olabilir. En azından benim için öyle. “Tutar bu” denen şarkılar nasıldır? ‘Orada’ tutan ‘burada’ tutabilir mi?
Bu çok kapsamlı bir konu. Burası için konuşuyorsak ana akım içinde çok belirli formüllerle şarkı üretildiği ve yirmi yıldır aynı şeylerin servis edildiği kesin. Sentetik, birbirini tekrar eden ritimler, aynı yerlerden seri üretilen melodiler, aynı saçma sapan kadın-erkek konuları. Toplumun genelini duygulandıracak sözler, ağlak melodiler yada hareketlendirecek ritimler. Bahsettiğimiz şarkılar, genel dinleyiciye, büyük kitlelere ulaşan, ulaştırılan şarkılar. Demek istediğim bu aktarımın çok az bir bölümü müziğin kendisiyle ilgili. Bu trafiğin içinde üretilenin yapısı parametrelerden sadece biri. Nasıl?
Müziğin ulaşabildiği insan sayısı, şarkının niteliğinden çok daha fazla, arkasındaki maddi desteğe bağlı. Piyasa, sektör, endüstri gibi kavramlar altında sonu gelmeyen, acımasız bir aynılaştırma süreci var. Sanırım bugün müzik, dünyada hiç olmadığı kadar pazarlamayla ilgili. Güzel ama sahte olan kutsanırken, gerçek ama onaylananın dışında olanlar için yaşam alanları yavaş yavaş daralıyor ve bitiyor. Çoğumuz küçücük kutucuklar içinde yaşamaya ve üretmeye çalışıyoruz. Mesela?
Bu durumu destekleyen dijital yeni dünya altyapısı da etkili sanırım. Erişim, paylaşım, like mı daha çok konuşuluyor müzik mi? Görüntü mü, ses mi? Tarz mı, tavır mı? Gördüklerimiz, dinlediklerimiz ne kadar gerçek ayırt etmek her geçen gün daha da zorlaşıyor ve gerçek olup olmadığını umursamamaya başlıyoruz artık. Daha çok görülmek isteğiyle kendimizden bahsetmek, kendimizi göstermek günümüzü kapladıkça silikleşiyoruz, kimliksizleşiyoruz sanki. Bir çeşit celebrity illüzyonu yaratarak içinde yaşıyoruz. Biz? Kimse bunun dışında değil. Her birimiz bunun içindeyiz. Müzik yazarı, radyo programcısı, festival organizatörü, konser mekanı, müzisyen herkes aynı yapının içinde. Bahsettiğim zümrelerin içinde özellikle ana akımı belirleyenlerden kendilerini ayrı ve elit görenlerin konforu müziğin kendisinden çok daha önemli gibi. Hepimizin suratına birer pasta çok yakışırdı.
Burada oturup saatlerce müzik yazarlarını, eleştirmenleri, endüstri içinde yer alan ya da bunu yaratan herkesi konuşabiliriz. İstanbul’daki çoğu gece pek çok barda müzisyenler bunları konuşuyor. Hepimiz biliyoruz. Anlamadığım neden hâlâ bir araya gelinemediği, bu kadar çorak bir düzlemde hâlâ nasıl egolarımız ve üretilmiş, yapay hayallerle yaşadığımız.
Başka?
Ben bir şeyi sevmeme ve ondan uzak durabilme hakkını çok seviyorum. Bunu yaşayabilmek mümkün değil gibi artık ya da bu özgürlüğü ifade etmek anlamsız belki. Sevmeseniz, ruhunuzu kirlettiğini hissetseniz de bir sürü sığ şey her gün gözünüze sokuluyor. Burada yapılan müzik beni ilgilendirmiyor diyemem. Ben de burada müzik yapmaya ve temelde bu ülkede paylaşmaya çalışıyorum. Harika şeyler üretenler var, o müziğe ulaşmak bana yardım ediyor. Diğer yandan istemeden kulağıma gelen müziğin büyük kısmı yapay, ana akım medya tarafından servis edilen Türkçe rock, pop, arabesk her neyse... Çoğunu dinlemeye katlanamıyorum ya da dinlerken sadece sıkılıyorum. Başka hiçbir şey hissedemiyorum.
Evet, burada tutmayan şarkılar başka yerlerde sevilebilir ya da burada baş tacı edilen başka bir yerde sadece alay konusu olabilir.
Siz burada müzik yapmaya dair ne hissediyorsunuz? Tabii ki kafam karışık, cümlelerim kopuk, eksik, yarım. Bir seneyi geçti, hâlâ ne yaptığımdan emin değilim. Neden buradayım ve devam ediyorum. Daha çok şarkı yapmak istiyorum, daha çok insana dokunsun, hayatlarını katlanılır hale getirsin. Parmaklarımı yaksa da bu minik şarkı maytaplarını tutmak istiyorum elimde. Dinleyen biri sosyal yaralarını sarmaya çalışsın. Yeterli, düzgün ya da edepli olmamakla suçlanmayı paylaşalım. Eğri varoluşumuzu hüzünle kutlayalım. Suçlanmayı, sevilmemeyi hissedebilelim. Kırık ve yamuk kemiklerle, asimetrik kalplerimizle devam edebilmeyi paylaşalım. Eğer ağaç kökleri gibi halatlarla buraya bağlandıysak, hareket ettikçe tökezliyorsak, engelleyemediğimiz bu gürültünün, kurtulamadığımız bu düğümlerin içinde kalplerimizin ritmini duymaya çalışalım istiyorum. Sizi nerede dinleyebiliriz? İlk albüm A Lunar Manoeuvre 15 Temmuz’da paylaşıldı. Dijital platformların yanında, CD olarak müzik marketlerde ve İstanbul, Ankara ve İzmir’de bağımsız plakçılarda.
Konser anlamında soruyorsanız
Healing (video)
Be All You Feel (video)
She Got Caught (video)
http://www.facebook.com/INHOODIES
https://www.instagram.com/inhoodies/
https://soundcloud.com/inhoodies/