D_Masthead_970x250Problem üreten kafalar
Adı geçen bu arkadaşlar, bırakın “işlerini ihmalden dolayı cezalandırılmayı; yeniden iktidar olmayı düşündükleri için “kader’e” sığınıyorlar. Ve hiçbir şey olmamış gibi, seçmenden oy istiyor ve “biz hallederiz!” diyorlar

Önceki yazılarımda deprem yazarken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu büyük depremden birkaç ay önce yaptığı (Eylül 2022’de) konuşmadan söz etmiştim. Yazmaya gayret ettiğim iktidar suçlaması değildi. Şimdi de değil...

Amacım olanları analiz ederek 5 yıldır uygulamakta oldukları tek adam rejiminin elle tutulur yanı olmadığını, hatta ölümcül yanlışlıklarını ortaya koymak. Keşke iş “teorik karşı fikir” olarak kalsa idi; İnsanımız ölüyor, niye öldüğünü bilmiyor. Türkçe'de bulunmayan, Araplardan aldığımız kısmet, kader gibi anlayış ve konseptlerle izah etmeye çalışılıyor. Böyle olunca hayatımızdaki “kötülükler” ile başa çıkmak için uğraşmak yerine “Yaradan öyle uygun gördü” deyip “tevekkül’ün” uyuşturucu duygusuna kapılıyoruz ve zaman içinde bu babadan oğula geçen bir “hayat” tarzı oluyor. Mücadele, ısrar, emniyete alma gibi “yenilik” getiren “zor” uğraşılardan uzaklaşmaya başlıyoruz.

Bu tarz düşünce ile yaşamaya alışan toplumumuzda Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, “Titanyum alaşımlı 10 metre çubukları uzaydan dünyaya istediği hedefe gönderebilen savaşçı uydular var! Bu çubuklar yerin 5 kilometre derinliğine nüfus ederek 7-8 şiddetinde deprem yaratıyor. Bunları tespit etmek de mümkün değil” dediği vakit adamı Bakırköy’e götürmek yerine, “vay anasını!” deyip birbirimize anlatıyoruz.         

 Sayın İçişleri Bakanı, “Deprem riski olan bölgelerimizde, bugüne kadar yaşadıklarımızdan daha büyük bir afet ile karşı karşıya kalır isek ne yapmalıyız? Arama kurtarma konusunda nasıl daha büyük bir koordinasyon sağlamalıyız? Birincisi; akreditasyon ortaya koymalıyız. Her afet içinde de, sonunda da, ilgili resmi, sivil, tüm arkadaşlarımız ile bir araya geliyor, faaliyetlerimizin özetini çıkartıyor, hangi tecrübeleri ile karşı karşıya kaldığımızı ve nelere ihtiyacımız olduğunu değerlendiriyor, burada ne yaşadık, ne yapmamız lazım gelir; ciddi bir çalışma ile ortaya koyuyoruz.”  dedi.

Sayın Bakan “Akreditasyon ortaya koymalıyız” demekten ne kastettiğini anlamadım. Akreditasyon kısaca “kalite güvencesi” demek. Depremde olanlara bakınca Bakan'ın bu kelimeyi başka bir şey sandığı anlaşılıyor.   

Eylülde yaptığı bu 40 dakikalık konuşma sonunda Sayın Bakan kısaca bundan sonra ülkede afet yaşanmayacağını, çünkü her tedbiri aldıklarını söylüyordu.  

Daha önemlisi "Valilerin koordinasyonunda üniversitelerimizin moderatörlüğünde, tüm paydaşların bir araya gelmiş ve her vilayetin ayrı ayrı “Her türlü risk haritalarının” çıkartılmış olduğunu” iddia ediyor.

Bakan, "Sel, deprem, yangın, sanayi yangını, çığ, kaya düşmesi ve bunlara benzer, en önemlisi zihnî olarak sanki her an bu afete hazırmış gibi ortak gücümüzü oluşturma kabiliyetimiz var" demişti. 

Bilindiği gibi, büyük depremde Bakan'ın söylediklerinin epey abartılı olduğu, hatta doğru olmadığı anlaşıldı.

O tarihte tüm 11 vilayetimizin valiliklerini aramış; bakanının hazırlık planı” sormak istemiştim. 4 kişi hariç kimse ile görüşemedim. İlk 3 kişi yetkililerin telefon ile bulunamadığını söyledi; 4'üncüsü bir vali yardımcısı idi, yalvar yakar konuşmuş, “plan ne oldu” diye sormuştum. Bana asla 'kim olduğunu yazmamam' şartı ile “ortada plan filan olmadığını İçişleri Bakanı'nın yalan söylediğini” söyledi. Ancak ispat edilemeyeceği için bu kadar açık yazamamıştım. 

Derken Bolu’da deprem oldu. Bolu Belediye Başkanı CHP’li olduğu için iktidarı korumaya çalışmaz, doğruyu söyler mantığı ile Sayın Başkan Tanju Özcan ile konuştum.  Sayın Özcan biraz fazla “Doğrucu Davut” benim gibi; bu yüzden CHP’den geçici uzaklaştırma almış. (Benim bildiğim tektir, 3 gün tart filan lisede verilen cezalardı? Siyaset kurumunda ne için kullanılır anlayamadım.) Ben böyle insanları severim. Konuşurken vakit kaybetmezsin.  

Sayın Başkan’dan İçişleri Bakanı'nca hazırlandığı söylenen 'Afet için önlemler ve uygulamalara ait bir doküman olup olmadığını' sordum. Sn. Başkan gayet net olarak kamu kurumları arasında deprem ile ilgili yapılmış birtakım yazışmalar olduğunu ancak; bakanın dediği gibi “et kemiğe bürünmüş” bir “deprem esnası ve sonrası plan” ya da doküman olmadığını söyledi.

1999 depremini yaşamış bir şehir olarak, “Benden önceki Belediye Başkanı (Üstelik AKP’li yani iktidar yanlısı) zamanında başlayan benimle devam eden, “Kentsel dönüşüm için yapılması gerekenler konusunda ilgili bakanlıklara yıllarca yazı yazmışız; hala bir cevap yok” dedi.

Kendi imkanları ile Bolu’da belirli düzenlemeler yaptığını ve yapmakta olduğunu, Bolu şehrinin yüzde 75 seviyesinde düzgün yapılmış binalara sahip olduğunu anlattı.

Ancak deprem sonrası ile sadece “Valinin başkanlığında bir koordinasyon komitesi kurulacağını” biliyormuş. Bugünkü depremde Vali “gereği gibi” uyguladı mı? diye sordum; kibar adam, cevaplamadı.

Depremde vilayet binası çökerse ve valiye bir şey olursa ne olur? İşte bu ihtimali anlaşılan Sayın İçişleri Bakanı pek ön görmemiş.   

Birde Şanlıurfa’da sel oldu. İnsanlar şehrin orta yerinde boğuldu. Hem de Türkiye’de Meteoroloji ile ilgili kim varsa hepsinin bağıra çağıra  “Yağış geliyor önlem alın” demesine rağmen.

Çok daha önemlisi AFAD yani İçişleri Bakanlığı Urfa için hazırladığı “2021 İl Afet Risk Azaltma Planı”nda olası bir selde taşacak derelerin hangileri olduğu belirtilmiş, her türlü teknik bilgi verilmiş, hatta ne zaman ne yapılması gerektiği anlatılmış!

Belediye Başkanı, "ihale yapmak için param yok" demiş; gitmiş Japonlardan kredi almış sonra belediye meclisi toplanmış. Herhalde “Allah bizi selden korur” deyip sel önleme kredisini Afganistan’a (Taliban’a) yollamışlar… Nasıl değerlendirilmeli acaba!?

Depremler olup, seller götürürken dolar da boş durmadı 19 TL oldu. Göz mütehassısı Maliye Bakanımız'ın teorileri tersine çıkıyor, İçişleri Bakanı “tamam bitti bu iş dediği” afetlerin, bırakın bitmeyi daha yeni başladığı anlaşılıyor. Duble yollar ve otobanlar kıralı Ulaştırma Bakanlarımız'ın yaptığı yollar, fayın üstüne yapılan hava alanları 48 saatte tamir edilemediği için Cumhurbaşkanı Adıyamanlılara “iki gün gelemedim, hakkınızı helal edin!” demek durumunda kalıyor.

AFAD Başkanı belediyelerin ve vatandaşların yolladığı yardım tırlarının üstüne AFAD reklamı yapıştırmak ile uğraştığı için yardımlar istendiği anda afet alanına varamıyor,  Kızılay Başkanı'mız, esas görevini boşverip, ufak ufak ticaret ile meşgul oluyor ve (herhalde) en başarılı Valilerimizden Hatay Valimiz yüksek feraseti ile valiliğin kendi becerilerine dar geldiğini düşünmüş olacak ki; artık milletvekili olmak istiyor.

Adı geçen bu arkadaşlar, bırakın “işlerini ihmalden dolayı cezalandırılmayı; yeniden iktidar olmayı düşündükleri için “kader’e” sığınıyorlar. Ve hiçbir şey olmamış gibi, seçmenden oy istiyor ve “biz hallederiz!” diyorlar. Dünyanın en büyük ilim adamı ve düşünürlerinden Albert Einstein’ın hayata dair çok güzel sözleri vardır. Birinde söyle diyor; "PROBLEMLERİ, ONLARI ÜRETEN KAFALAR İLE ÇÖZEMEYİZ."

Sayın Baylar; lütfen istifa edin de bari insanlar sizi daha çok zemmetmesinler. (kınamak, dedikodusunu yapmak)  

 

 

  

İlgili İçerikler