Şanlı lider bir gün bir falcıya gitmiş. "Bana geleceği söyle" demiş. Falcı kadın sihirli küresine bakıp "sizi atların çektiği güzel bir araba içinde görüyorum" demiş. "Geçtiğiniz yollarda insanlar çok sevinçli, tezahürat yapıyor ve dans ediyor". Ulu önder, "çok güzel, peki ben ne yapıyorum?" diye sormuş. Falcı "göremiyorum" diye cevap vermiş, "tabutun kapağı kapalı".
Bu fıkra aslında eski Fransa başbakanı Sarkozy için anlatılırdı. Dünyadaki diktatör eğilimli pek çok politikacı için de geçerli olabilir. Ancak yazının başlığına aldanıp aynı sepete Kuzey Kore'nin mutlak lideri Kim Jong-un'u da koyarsanız aldanırsınız. Kim'in, babası Kim Jong İl‘in ve dedesi Kim İl Sung'un Kuzey Korelilerin kalplerinde çok özel yerleri vardır. Olacak şey değil ama bir mucize olsa da Kuzey Kore'de serbest ve adil seçimler yapılabilse bence Kim garanti kazanır.
Mutlak ve acımasız bir diktatörün özgürlükleri tamamen kısıtladığı ve insanları yoksullaştırdığı bir ülkede nasıl olur da seçmenler böyle bir şey yapabilir diye soranlara Stockholm sendromundan celladına âşık olmaya kadar bir sürü ahkam kesebilirim ama burada Mülkiye'de Nermin Abadan hocamdan öğrendiğim "izafet çerçevesi" ya da ortak kültür kavramından söz etmekle yetineceğim. İnsanlar bildikleri şeyleri beğenirler ya da beğenmezler. Ancak bilmedikleri bir şeyi beğenmelerine imkân yoktur. İletişim ortak kültürde gerçekleşir, yani alıcı ile kaynağın kavrama aynı anlamı vermesiyle mümkün olur.
Ancak Kuzey Kore toplumunun dış dünya ile bağları bilinçli olarak kesilmiştir. İnternet, televizyon ve radyo son derece kısıtlıdır. Dış seyahat neredeyse imkansızdır. Tüm toplum devlet kanallarını izlemek zorundadır. Yaşı tutanlar eski Arnavutluk'u hatırlarlar. Tabii günümüzde bu tekelci yaklaşımı uygulamak gittikçe zorlaşıyor. İzole edilmiş toplumların da bir şekilde magazine ve tüketim ürünlerine ihtiyacı var ve yalan yanlış da olsa bir şekilde bilgi sahibi oluyor. 1990'larda gece karanlığında bir Kuzey Koreli yabancı bir gazeteciye gizlice yaklaşmış, "Madonna ölmüş. Bu doğru mu?" diye fısıldamış. Gazeteci de "Hayır, bildiğim kadarıyla yaşıyor" deyince adam "şükürler olsun" diyerek kaybolmuş. Bir diğer anekdot da kuzeyden gelen bir mültecinin "Peynir diye bir içecek varmış, verin de içeyim" demesidir.
Gerçekten Kuzey Kore'nin mutlak lideri Kim Jong-un bir diktatör beyin fırtınasında akla gelen ilk isim, bir marka, bir karikatür, Hollywood'un ve komedyenlerin gözdesi. Ama belki de sahip olduğu binlerce bomba sayesinde dünyanın en tehlikeli, dengesiz, genellikle frensiz ve tahmin edilemeyen bir tek adamı, ABD'yi ve komşularını korkutup bundan nemalanan bir şantajcı, ülkesinin kıt kaynaklarını silahlanmaya harcayıp öz halkını aç bırakan, tüm özgürlükleri alabildiğince kısıtlayan ülkenin tek şişmanı bir despot. Kısacası klasik bir James Bond ya da Austin Powers kötü adamı, ama bu kez film değil gerçek.
Kim Jong-un'un babası Kim ülke yüzeyinin kilometrelerce altında çocukları için muazzam bir gizli site yaptırdı. Kuzey Kore'de 8 binden fazla tünel olduğu tahmin ediliyor. Kim Jong-un'un kişiye özel tünellerinden biri Çin'e çıkıyor. Kim çocukluğunun önemli bir kısmını sığınaklarda aşırı paranoid, işlevsiz ve gizemli ailesiyle geçirdi. Onun normal bir çocuk olarak büyümesi imkansızdı. Küçük Kim'e general rütbesi, üniforması ve gerçek bir Colt tabanca verildi. Gerçek generaller onun önünde eğiliyorlardı. Babası Kim Jong İl insanlık tarihinde kötülüğüyle ün salmış bir diktatördü. Ziyafetler vermeyi, konyağı ve Bond filmlerini çok severdi. Kim Jong-un çok sıkı bir atmosferde yetişti. Altı yaşına kadar dışarı çıkması yasaktı. Kendi yaşıtında hiçbir arkadaşı yoktu. Oyun ve sosyalleşme arkadaşları 30-40 yaşlarındaki korumalarıydı. Baba oğul en büyük keyifleri dövüş ustası askerlerin bir düzine kiremidi kafalarıyla kırmalarını izlemekti.
Kim'in kişiliğini oluşturan başka bir faktör onun genç yaşta gittiği Bern, İsviçre'deki okul yıllarıydı. Beraber geldiği teyzesi ve eniştesi onu bir devlet okuluna gönderdi. Okulda Chicago Bears giysileri ve Michael Jordan ayakkabıları giyip arkadaşlarını kıskandırdığı söylenir. Avrupa'da zengin çocuklarının hayatını yaşadı. Paris'te NBA maçları izledi, Alpler'de kayak yaptı.
Bu arada Pyongyang'da önemli gelişmeler oluyordu. Kim'in annesi kanserden ölmek üzereydi. Bu da teyzesinin ve eniştesinin hanedanla olan ilişkisinin bitmesi anlamına geliyordu. Başlarına geleceklerini tahmin edip Kim'e veda bile etmeden bir gece yarısı evlerinden sıvıştılar, ABD büyükelçiliğine sığınıp siyasi iltica istediler. Bu ani terk edilmenin genç Kim'in psikolojisi üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu tahmin etmek zor değildir.
Kim Bern'deki liseyi bitiremeden 17 yaşında Kuzey Kore'ye çağırıldı ve on yıl sonra kendini dünyanın en baskıcı diktatörlüğünün mutlak lideri olarak buldu. Yönetiminin başlarında ondan reformcu olması bekleniyordu. "Kuzey Koreliler artık kemerlerini hiç sıkmayacak" dedi. Ondan sonra ülkenin kıt kaynaklarını nükleer bombalara, uzun menzilli füzelere, Pyongyang yakınlarında yaptırdığı lüks kayak merkezine ve alışveriş merkezlerine harcadı. Ülkesinin hiç olmazsa küçük bir bölgesini küçük İsviçre yaptı.
Kim'in eniştesi Jang Song Thaek onun halasıyla evli önemli bir komünist liderdi. Kim'in çocukluğunda onun eğitiminden sorumlu lalasıydı ve büyük ihtimalle kalıcı bir kuyruk acısına neden olmuştu. Şanlı lider dizginleri ele geçirdikten sonra eniştesini bir darbe girişimiyle suçladı. Onun bir Politbüro toplantısında kolluk güçleri tarafından ön sıradan kaldırılıp tutuklanması bana Saddam Hüseyin'in Irak'ını hatırlattı. Pyongyang dezenformasyon bakanlığı ve tüm medya onun bir köpekten daha aşağılık bir mahluk ve iğrenç bir insan pisliği olduğu konusunda hemfikirdi. Trump ünlü gazeteci Bob Woodward'a Kim'in diğer politbüro üyelerine eniştesinin kafası kesilmiş cesedini gösterdiğini söyledi. Kesik kafa adamın göğsünün üstünde duruyordu.
Kim Jong-nam Kim'in üvey ağabeyiydi ve Kim başa geçtikten sonra Çin'e taşınmıştı. Arada bir ortaya çıkıp Kuzey Kore rejimini eleştirme huyunu edinmişti. Bir gün kırmızı çizgiyi geçti ve fişi çekildi. O da ağabey Kim'in bir CİA muhbiri olduğu iddiasıydı.
Kim Jong-nam'a yönelik suikast 2017'de Malezya'da, Kuala Lumpur havaalanında gerçekleşti. Suikastın faili olan Siti Aisyah aslında katil olacağını bilmiyordu. Kendisini TV programcısı James olarak tanıtan bir kişi Siti'ye film çekimi teklifinde bulundu. Bunu bir komedi programı olarak anlattı ve insanlara çeşitli şakalar yapılacağını söyledi. Kim'in ajanları aylarca Siti'yi ve başka bir kadını sıradan insanlara şaka amaçlı kozmetik krem sürmeleri için eğitti. Suikast gerçekleşmeden önce birçok kişiye şakalar yapıldı ve ardından suikast günü geldiğinde Kuala Lumpur havaalanında Kim Jong Nam'ın yüzüne kozmetik krem olduğu söylenen ama aslında öldürücü bir zehir sürüldü. Bütün yaşananların Kuzey Kore ajanlarının bir komplosu olduğu anlaşıldı. Havaalanında her yerde kameralar olduğu için cinayet sonradan tüm dünyada izlendi. Kim Jong Nam'ın morarmış suratı ve can çekişirken titreyen bacakları hala gözümün önünde. Dünyaya verilen mesaj şuydu: Kaçacak yeriniz yok. Başkan Kim hainleri mutlaka bulur.
36 yaşındaki Kim dünyadaki dördüncü en büyük ve güçlü, üstelik nükleer silahlara sahip silahlı kuvvetlerinin başında. Üç nesil boyunca Kim ailesi kendi halkına karşı şiddet ve terör uyguladı, buna rağmen çok seviliyorlar. Ancak torun Kim iki dünya arasında kalmış gibi görünüyor. Geleneksel baskıcı komünist geçmiş bir yanda, meşru modern bir lider olma ihtiyacı diğer yanda. Uluslararası konjonktürün de kesinlikle hesaba katılması gerek. Çin bir yandan, Rusya bir yandan, Amerika bir yandan çekiştiriyor. Güney Kore'yi, Japonya'yı ve diğer aktörleri hesaba katmıyorum bile. Bir benzetme yapacak olursak Kim Jong-un'un koltuğunu korumak için yalnızca yedi aşama ilerisini görebilen bir satranç oyuncusu olması yeterli değil, Star Trek'te Mr. Spock'un oynadığı üç boyutlu Vulkan satrancının da ustası olması gerek.
Kim'in ikilemi ya da çıkmazı şu: Ben daha temiz ve daha yumuşak bir diktatör mü olacağım yoksa babamdan ve büyükbabamdan kalan varisi olduğum bu zalim rejimi devam mı ettireceğim? Bu ikilem Kim hanedanının sonu bile olabilir.
Kuzey Kore halkı 75 yıldır Kim ailesinin üç ferdinden başka ulu önder tanımadı. Üçünün de toplum üzerindeki otoritesi ve saygınlığı neredeyse bir tanrı boyutundaydı. Yönetiminin onuncu yılında Kim Jong-un bir karar vermesi gerek. Kuzey Kore'yi modern dünyaya yaklaştırıp meşru bir ülke mi olmayı seçmeli, yoksa babasının ve büyükbabasının izinden gidip mevcut şantajcı haydut devleti devam mı ettirmeli? Tabii ki birinci seçenek onun rejim üzerindeki mutlak egemenliğinin zayıflamasına ve hatta koltuğunu kaybetmesine neden olabilir.
Baba 3 filmini çoğunuz izlemiştir. Burada örgütü babasından devralan mafya lideri Michael Corleone artık meşru bir şirketin sahibi olmak ister. Ancak işler planladığı gibi gitmez çünkü mafya dünyası buna izin vermez. Kim'in de rejimini devam ettirebilmesi için kaçakçılık gibi mafya yöntemlerine ihtiyacı vardır. Çok ağır uluslararası yaptırımlar altında olan Kuzey Kore ihtiyacı olan dövizi sadece yasadışı, yani kaçak ticaret yoluyla sağlayabilmektedir. Rejim silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapan, sahte para basan, siber suçlar işleyen ve Kim'e yılda iki milyar dolar kazandıran bir kartele dönüşmüştür. Bu onun kişisel kumbara parasıdır.
Kim son zamanlarda az da olsa modernleşme eğilimleri ve belirtileri gösterdi. İlk kez eşini kamusal alana çıkardı ve diğer dünya liderleriyle kadeh tokuştururken resimler çektirdi. Kim'in eşi Kuzey Kore'nin en ünlü şarkıcısı güzel bir kadındı. 2018'de Kim onun unvanını yoldaş'tan "first lady" olarak değiştirdi. O artık Kuzey Kore'nin Kate Middleton'uydu ve eşiyle beraber modern Kuzey Kore'nin geleceğini temsil ediyordu.
Ancak bu bilişim dünyasında modernleşme yanında internet, sosyal medya ve şeffaflık gibi alışılmadık kapitalist yozlaşmayı da getirebilirdi. Az çaplı da olsa ülke vatandaşlarına interneti ve cep telefonunu getirdi. Bunlar Kuzey Kore gibi bir ülke için çok büyük devrimlerdi. Son zamanlarda devlet tarafından atanan sosyal medya yıldızları da görevlerine başladı ve ülkenin gençlerini Kim'in sosyal mühendislerinin çizdiği sınırlar içinde eğlendirip eğitti. Herkes çok mutluydu, çünkü sosyalist bir cennette yaşıyordu. Yine de bilgiye erişim lider için bir gün tehlikeli olabilirdi, çünkü Kuzey Kore dışındaki halkın nasıl yaşadığının fark edilmesi kaçınılmazdı.
Kim ailesi 75 yıldır Kuzey Kore'de iktidarda kalmak için kaba kuvvete ve teröre başvurmuştu. Son Kim artık halkına mutlak gücünün yumuşak ve sevecen yüzünü de göstermek istiyordu. Amacı yarı tanrı zalim bir kral yerine daha yaklaşılabilir medeni bir lider izlenimi vermekti. Öte yandan iktidara daha sıkı tutunabilmek için yakın çevresinden yardım aradı.
2001 yılında Kim'in babası Kim Jong-İl Rusya'yı baştan başa geçen bir tren yolculuğu yapmıştı. Uzun seyahatte Rusya büyükelçisi Kim'e kendisinden sonra iktidara kimin gelmesini istediğini sordu. Birkaç votkayı devirmiş olan Kim "oğullarım tembel ve kalın kafalıdır. Oysa kızlarım ülkeyi yönetecek cesarete, vizyona ve kafa yapısına sahiptirler" dedi. In vino veritas. Şarabın içinde hakikat yatar.
Kim Yo-Jong, Un'dan dört yaş küçüktü. Lakabı tatlı prensesti. Babası 2011'de ölünceye kadar varlığı bile bilinmiyordu. Yeni yönetimde çabuk yükseldi ve ağabeyinin propaganda bakanı oldu. 2018'de ilk yabancı ülke görevine gitti. Bu çok büyük bir olaydı, çünkü gittiği ülke düşman toprağı Güney Kore'ydi. Açık amacı Olimpiyat Oyunlarına iki düşman kardeş ülkenin beraber girmesini sağlamak, gizli amacı da iki ülke arasında barış görüşmelerine başlamaktı. Tatlı prenses artık rejimin vazgeçilemez bir parçası olmuştu. Örneğin tüm yazılı, sözlü ve görsel medya onun dikkatli denetiminden geçiyordu. Yine Baba filminden örnek vererek ona hem ailenin üyesi hem de avukatı olan "consigliere" unvanını yakıştırdığımı belirtmek isterim.
Kim Yo-Jung'un artan gücü ülkede ikili diktatörlük diye adlandırılan ilginç bir iyi polis-kötü polis rejimine yol açtı ve rejimin daha da kökleşmesine neden oldu. Kız kardeş Kim terör, korku ve dayak gibi geleneksel yönetim araçlarını kullanıyordu. Buna karşılık ağabey Kim kendini daha yumuşak ve modern bir politikacı olarak lanse etti. O artık sistemin üstündeydi ve ellerini kirletmeyi başkalarına bırakmıştı. Tabii aslında bütün bu yenilikler göstermelikti ve değişen çok az şey vardı.
Kim Jong-un tüm iç rakiplerini ve düşmanlarını elimine etmiş ve nükleer silahlarının sayısını ve etkinliğini artırmıştı. Ancak bunlar işin kolay kısmıydı. Kuzey Kore neredeyse tüm dünya ülkelerinin ağır yaptırımları altındaydı. Dünyanın en güçlü silahlı kuvvetleri ülkenin etrafında ve havada devriye geziyordu. Öte yandan tüm dünya değişiyordu ve Kim'in ülkesini de bir şekilde bu gelişmelere ayak uyduracak şekilde yönetmesi zorunluydu, yoksa koltuğunu kaybedebilirdi. Modern bir lider imajını vermesi için babasının ve dedesinin yolundan ne kadar sapması gerekecekti?
Trump'ın Kim'le dalga geçmek için söylediği "küçük roket adam" bence hiç de küçümsenecek bir askeri güce sahip değil. Kuzey Kore silahlı kuvvetleri dünyadaki dördüncü güç olarak biliniyor ve hem nükleer silahlara hem de onları istediği yere gönderecek kıtalararası füzelere sahip. Torun Kim'in yönetiminde ülkenin silahları daha da hızlı, güvenilir, öldürücü ve taşınabilir oldu.
Kim'in en büyük problemi dış kaynaklardan mahrum ve neredeyse tamamen çökmüş ekonomisiydi. Ülkede yiyecek başta olmak üzere her türlü ürünün yokluğu ve darlığı hissediliyordu. Ülkenin kaynaklarının çoğu silahlanmaya ve gösterişli propaganda harcamalarına gidiyordu. Durumun daha fazla böyle gidemeyeceğinin farkına varan Kim ABD yaptırımlarını kırmak için yeni bir politika geliştirdi ve 2018'de Singapur'da Trump ile buluştu. Bu onun uluslararası politika sahnesindeki ilk başrol oyunculuğuydu ve bu tombalak ve ilginç saç traşlı genç lider Trump'tan rol çaldı. Yüzlerce yabancı muhabir bu Elvis ve Mao karışımı önderin fotoğrafını çekmek için birbirini ezdi.
Toplantıda en fazla Kim'in etkisi ve ağırlığı hissedildi. Daha başlangıçta Trump'a "benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?" diye sorması özgüveninin bir kanıtıydı. Trump'ı etkilemesi ve kafaya alması fazla zaman almadı. Konferansı izleyenler bu iki alışılmadık lider arasındaki ilişkiyi "bromance" ya da "ölümüne kadar kanka" olarak nitelendirdiler. Kuzey Koreli istihbaratçılar Trump'ı iyi incelemişlerdi. Egosu şişkin olan bu narsist iltifatlara ve yağlamaya çok iyi cevap veriyordu ve Kim bu işi iyi bilenlerdendi. Kendi el yazısıyla Trump'a oldukça büyük bir kâğıda bir mektup yazdı ve onu özel bir elçiyle gönderdi. Trump o kocaman mektubu gazetecilere gösterirken zevkten geberiyordu.
Kim'in bu çabaları meyve verdi. Konferansta Trump karşı taraftan hiçbir taviz almadan her yıl Güney Kore ile yaptıkları ortak askeri manevraları iptal etti. Trump basın toplantısında "birbirimize gerçekten âşık olduk. Bana çok güzel mektuplar yazıyor" dedi. Kim'in büyüsü tutmuştu. Ülkesine döndüğü zaman Kim'e yapılan tezahürat yedi düveli yendikten sonra Roma'ya dönen Sezar'ı bile kıskandıracak düzeydeydi.
Singapur'dan sonra Kim'in ayağı dışarıya alıştı ve dünya liderleriyle yaptığı zirve toplantılarının sayısı arttı. Kuzey Kore dünyanın yarısını havaya uçurabilecek nükleer silahlara sahip oldukça fakir bir ülkeydi ve bu çok tehlikeli bir kombinasyondu. Artık herkes onu ve mutlak lideri Kim'i ciddiye alıyordu. Diğer dünya liderlerini uzun süre bekletmekle ünlü olan Putin bile Vladivostok'ta Kim'i ayakta ve dış kapının önünde bekledi.
Ancak gizemli ülkesini dış dünyaya açmak Kim için tehlikeli olabilirdi. Yabancılar için bir otel açan Güney Koreli bir iş adamının CİA ajanı çıkmasını çok güzel kullandı ve mağduru oynadı. Uzun işkencelerden sonra kameraların önünde ağlayarak af dileyen iş adamı Kim rejimini biraz daha perçinledi. İki yıl süren rehine takası müzakerelerinden sonra o ve diğer iki ABD vatandaşı serbest bırakıldılar. Kim artık modern ve medeni bir lider görüntüsündeydi. Ancak belki Trump dışındaki bazıları Kim'in kendi eniştesini öldürtüp kesilmiş kafasını teşhir eden bir despot olduğunun da farkındaydı.
2019'da Trump'la Hanoi'de ikinci bir zirve konferansı gerçekleşti. Kim'in amacı ağır Amerikan yaptırımlarını kaldırmak, hiç olmazsa hafifletmekti. Önce en önemli nükleer test merkezini kapatması karşılığında yaptırımların tamamen kaldırılmasını teklif etti ama bu pek alıcı bulmadı. Trump ve danışmanları ise Kuzey Kore'nin nükleer kapasitesinin ve programının elimine edilmesini istediler. Sonunda beklentilerin aksine bir uzlaşmaya varılamadı ve taraflar öğle yemeğini masada bırakarak ülkelerine döndüler. Kim hemen üç danışmanını idam ettirdi.
Aynı yıl iki lider arasında Kuzey ve Güney Kore'yi ayıran silahsızlandırılmış bölgede ani bir görüşme gerçekleşti ama yine bir yere varılamadı. Kim önce beyaz bir ata binip herkese kimin komutan olduğunu hatırlattı, sonra Amerikalıların ilgisini çekecek daha büyük bir bomba hazırlamaya girişti.
Geçenlerde Kim tüm halkına hitaben bir konuşma yaptı ve kendisini çok sevdiklerini bildiğini ancak onun halkının beklentilerini karşılayamadığını söyledi, ağlayarak onlardan af diledi. Pek çok yorumcu bunu onun kendisine olan sempatiyi artırmak için düzenlenmiş bir sevgi sömürüsü ve bir propaganda aracı tiyatro olduğu kanısına vardı.
Yaptırımlar, pandemi ve üst üste gelen seller Kuzey Kore'nin ekonomisini iyice yere yatırmıştı. Yine de Kim kıt kaynakları nükleer bombalara ve füzelere harcıyordu. Nükleer silahlar onun en önemli kozuydu ve rejimin sigortasıydı. Onlardan vazgeçmiş olan Ukrayna'nın ve Libya'nın başına gelenler ortadaydı.
Aziz milletimin Amerika başta olmak üzere tüm dünyaya kafa tutan bu eksantrik nev-i şahsına münhasır diktatöre bir miktar sempatisi olduğunu tahmin ediyordum ama bu kadarını düşünememiştim.
Aynı rakı masasında otursak kesin çok iyi anlaşırız.
Saç stilinin hastasıyım. Bir gün berberde onun stilini yaptırıp fotoğraf çekeceğim.
Müthiş bir karakter. Şu videoda güneş gözlüğüyle belirmesi, saate bakması, komedi filmi gibi "ateşleee" diye bağıran subaylar, çizgi film gibi bir füze düğmesi, hayvani füze falan. Müthiş kafalar.
Gündemden düştükçe denize 1-2 füze sallayıp yeniden gündeme gelmeye çalışan dobi diktatör babasının cenazesinde iyi ağlamıyor diye kaç kişiyi öldürttü. Yabancı film videoları satan bir Kuzey Kore vatandaşını ailesiyle birlikte 500 kişi önünde kurşuna dizdirmiş.
Böyle biri yok, bu adam ve yaptığı eylemler hakkında bize yalan söylüyorlar bence.Yoksa Squid Game dizisini izletti diye idam ettirmesi, deri ceket giymeyi yasaklaması gibi aptalca yasaklar getirmesi şaka gibi.
25 milyon Kuzey Koreli ilkokul çağından hayatlarının sonuna kadar bunların tanrı olduğu propagandasıyla beyinleri yıkanarak yaşamak zorunda kalıyor. Kuzey Kore'de takvimler bile şimdiki diktatörün dedesinin doğum yılından itibaren başlıyor. Her insanın evinde bunların resimleri asılı. Heykellerinin önünde eğilmek zorundalar.Ülkesindeki tek şişman insandır. Medyası bu durumu "zihninin daha iyi çalışması için iyi beslenmek zorunda ve çalışmaktan spora vakit bulamıyor" diye savunuyormuş.
Aşırı sigara tüketimi, obezite ve yoğun çalışma hayatı nedeniyle bir kalp operasyonu geçiren Kim Jong-un'un dedesinin doğum günü kutlamalarını kaçırmış olması Pyongyang'da halkı paniğe sürükledi ve halk erzak depoladı.
Kuzey Kore gibi insanların açlıktan öldüğü ülkede, bu adam Kobe bifteği yiyor, şampanya içiyor; ayrıca İsviçre peynirini de çok miktarda tüketiyormuş.
- Kim Jong-un bir gün dolaşırken gençlerin bir kuyrukta beklediğini görmüş ve "bu neyin kuyruğu?" diye sormuş. Kuyruktakiler, "ülkeyi terk etme kuyruğu" diye yanıt vermişler.
Ulu önder yanıtı inandırıcı bulmamış. Kuyruğa girerek işin aslını öğrenmek için beklemeye başlamış. Bir bakmış ki kuyruk yavaş yavaş dağılıyor. Birine sormuş, "Peki şimdi kuyruk niçin dağılıyor?" Oradakiler, "Efendim siz gideceksiniz ya, bizim gitmemize gerek kalmadı" demiş.
- Kuzey Kore'de bir adam yıllarca para biriktirmiş, gerekli izinleri aldıktan sonra bir otomobil satın almak için galeriye gitmiş. Galerideki görevli, "adını şu deftere yaz, 20 sene sonra da gel, aracını al" demiş. Adam sormuş, "sabah mı geleyim, öğleden sonra mı?" Görevli kızmış, "Ne fark eder ki? 20 yıl sonrasından bahsediyoruz". Adam "O sabah musluk tamircisi gelecek de ondan" demiş.
- Kuzey Kore'de iki polis sokakta devriye geziyormuş. İçlerinden biri silahını çıkarmış, yolda yürüyen bir adamı vurup öldürmüş. Arkadaşı sormuş, "Bunu niçin yaptın?". Polis, "Sokağa çıkma yasağını ihlal ettiği için". Arkadaşı, "ama sokağa çıkma yasağına daha yarım saat var" demiş. Polis, "Biliyorum" demiş, "bu adam benim komşum. Kesinlikle yarım saatte evine varamazdı".
- Kuzey Kore Covid-19 salgınından korunmada büyük ilerleme kaydetmiş ve yüzde yüz başarılı olmuştur. Geçen hafta 10 doktordan 9'u salgının kontrol altında olduğunu söylüyordu. Bu hafta 9 doktordan 9'u aynı kanıda.