Binali Yıldırım'ın "Cumhurbaşkanı Yardımcısı" olacağı ile ilgili haberler giderek yoğunlaşıyor ve Hürriyet'teki maiyet yazarının bildirdiğine göre bu artık "kabullenilmiş durumda."
Yıldırım'ın yatırımlardan sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağı belirtiliyor.
Bu yazıda ilginç bir ayrıntı var: Her biri 80 milyon liralık 4 Mercedes Maybach S600 Pullman Guard'dan dört tane alınmasının nedeni de Cumhurbaşkanı yardımcılarının sayısının artması olabilirmiş.
Bunu sizin için Türkçeye çevireyim: "Araba alındı ama israf sayılmaz, çünkü yeni makamlar ihdas ediliyor!"
Ama Yıldırım'a yakışır tabii! Zaten istese çocukları bile ona bundan bir tane satın alabilecek durumdalar, Allah nazardan saklasın.
İşin israf ile ilgili kısmı bir yana.
Bizim devlet büyüklerimiz Mercedes'e binmezlerse, biliyorsunuz boncukları dökülüyor.
Acaba "Mercedes'e binmezsek kimse bizi adam yerine koymaz" diye düşünüyor olabilirler mi?
Sıradan bir Mercedes de olmuyor, illa Maybach olacak!
Mesela Türkiye'de üretilen bir Doblo'yu zırhlandırıp binemiyorlar, onun için de seçmenleriyle aralındaki bağ kopuyor, farkında değiller.
Öte yandan dikkat çekmek istediğim konu şu ki son girdiği seçimi kaybetmiş bir siyasetçinin ödüllendirilir gibi Cumhurbaşkanı Yardımcısı yapılması biraz tuhaf değil mi?
Yoksa bu makam da mı bir tür arpalık olarak görülüyor?
Biliyorsunuz Allah geçinden versin Cumhurbaşkanı ölür ya da hastalık vs. gibi bir nedenle iş göremez hale gelirse bu yardımcılardan biri, Cumhurbaşkanı yetkilerini yenisi seçilene kadar 45 gün boyunca kullanabilecek.
Seçimi kaybettiği için İstanbul'u yönetemeyecek ama Allah korusun Cumhurbaşkanı'na bir şey olursa, 45 gün memleketi yönetecek.
Ya da Cumhurbaşkanı yurtdışına çıkarsa vekil olarak kararnamelere imza atacak vs.
Ciddi bir meşruiyet sorunu çıkacak diye düşünüyorum.
Anayasa değişirken çok uyarmıştık ama kılavuzu Burhan Kuzu olanın Anayasa'sı da işte bu kadar olabiliyor.
* * *
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin Cumhuriyet davası ile ilgili gerekçeli kararı açıklandı.
Uzun bir süredir Türkiye'de düşünce özgürlüğünü kısıtlamak için icat edilen bir suç da böylece Yargıtay kararıyla çöpe atılmış oluyor.
Yargıtay, örgüte yardım suçunun oluşması için "kasıt" aranması gerektiğini söylüyor ve "bilerek, isteyerek" yapılıp yapılmadığına bakılmasını istiyor.
Böylece birçok dava da sonuçlanmayı beklemeden düşürülecek duruma geliyor.
Mesela Sözcü gazetesi çalışanlarına açılan dava böyle.
Fuat Avni tweetlerini yayınladı diye suçlanan gazete ve internet siteleri için açılan davalar için de aynı durum geçerli.
Yargıtay'ın bu kararı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AB vize muafiyeti anlaşmasının gereklerinin hemen yerine getirilmesi emriyle birlikte değerlendirildiğinde artık bu tür davaların açılmaması, açılmışların da düşürülmesi gerekiyor.
Tabii Cumhuriyet davası kararının açıklanmasıyla birlikte "şeytanın gör dediğini" de unutmamak gerek!
Bu kararı veren yargıç geçtiğimiz yılın ekim ayından beri Yargıtay'da bir dairenin ikinci heyetinde başkan!
İddianameyi yazan savcılardan biri de HSK üyesi oldu.
AİHM, AYM, Yargıtay içtihatlarına uymanın "performans kriteri" olacağını söyleyen Adalet Bakanı'nın kulakları çınladı mı acaba, çok merak ettim!
* * *
Anayasa'nın arkasından dolaşarak başkenti ufak ufak Ankara'dan İstanbul'a taşıma hedefini gerçekleştirme yolunda adımlar atılıyor.
Maliye Bakanlığı bünyesinde yeni kurulan Borçlanma Genel Müdürlüğü devletin iç ve dış borçlanmasından sorumlu olacak ve İstanbul'da faaliyet gösterecek.
Merkez Bankası da zaten İstanbul'a taşınmak için binasının yapılmasını bekliyor.
Ancak bu iş biraz uzayacak, çünkü kendisini "mali sihirbaz" zanneden Berat Albayrak, meğerse mimari konularda da uzmanmış!
Ağustos ayının sonlarında Ankara'da bir toplantı yapılmış ve Merkez Bankası binasının henüz temelinin atılmadığı gündeme gelince Albayrak, İstanbul Finans Merkezi'nde İstanbul'u anlatan herhangi bir unsur bulunmadığına dikkat çekip "mimari ayar" yapmaya karar vermiş.
Bazı "küçük dokunuşlarla" biten ya da inşaatı devam eden binalara da eklemeler ile İstanbul havası yansıtılacakmış!
Belli ki arkadaşların mimarların telif hakları gibi konularla pek alakaları yok.
Gerçi bu devirde buna sesini çıkaracak mimarın da yürek yemiş olması gerekir, orası ayrı konu.
Benim merak ettiğim konu şu ki Berat Albayrak'ın "İstanbul havasını yansıtacak ufak dokunuşlarının" ne olabileceği!
Mimari denilince bu arkadaşlarımızın aklına sadece kubbeler ve kemerli pencereler geliyor, acaba bütün binalara kubbe ve kemerli pencereler mi eklenecek?
İstavritsiz, lüfersiz İstanbul olmaz, finans merkezinde bunu da görmek isteriz.
Mesela "martılara simit atmak" nasıl yansıyacak binalara, ayrıca bunu da merak ediyorum.
Önerim ise şu: "Kupon arazilere" yaptırdıkları şekilsiz gökdelenler, İstanbul'u olmasa bile AKP iktidarını gayet iyi yansıtıyor olacak, bence daha fazla ellemesinler!