En çok randevum olmadığı günlerde mutluyum.
Kendim vermiş veya almış olsam da randevu, günün tamamen bana ait olduğu duygusunu bozarak beni rahatsız eder.
Paylaşmak istemediğim bir şeyi paylaşmak zorunda kaldığımdandır bu.
Paylaşmak istemediğim şey de zaten paylaşılması mümkün olmayan bir şeydir: Yalnızlığım.
Yalnızlık iyi bir kelime değil, aslında. Olumsuz. Bırakılmışlık, hatta terk edilmişlik içerir. Seçilmişlik değil, dayatılmışlık. Olmaması gereken bir durum. Yalnızlıkta bu anlamlar var.
Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, Yeryüzünde sizin kadar yalnızım, Bir haykırsam belki duyulur sesim, Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım.
Kaderim bu böyle yazılmış yazım, ............... Bir yalnızlık şarkısı çalar sazım, Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım.
Iıh. Bu yalnızlığı kastetmiyorum
Kastettiğim, İngilizce’de solitude kelimesiyle açıklanan haldir:
Başkalarından uzak ve bağlantısız olmanın yarattığı alanda, sevdiğin işleri yapmak için isteyerek ve severek tek başına olmak.
Bir başına olma hali. İnsan bu halde bir başınadır ama yalnız değildir.
Başkalarıyla onların değil, senin istediğin zaman birlikte olmak.
Sıkıcı insanların, vaktini saçıp savurmalarına fırsat vermemek.
Başkalarının değil, kendi istediğini yapmak.
Benim bu huyumu bilen (ve beğenmeyen) bir arkadaşım beni başkalarına “yabani” olarak tanıştırır. (Adını vermeyim ama birkaç ipucu vereyim: Havana purosu elinden düşmez. Çorbadan başka yemek yemez. Coca Cola’dan başka içki içmez.)
Bazı işler “yabani” olunarak yapılır. Şu anda yaptığım iş, örneğin bu yazıyı yazmak. Bu yazıyı yazmak sadece tuşlara dokunup düşündüklerimi ekrana aktarmak değil, yazı olacak şeyleri uzun uzadıya düşünmektir. Bu bazen günler, bazen aylar, yıllar alır. Biriktirilmiş bir şeyin ürünüdür.
“Yabani” olmadan yaratıcı olmak (veya yaratıcı olmaya hazırlık yapmak) mümkün değildir.
Yürümek, özünde yalnız yapılan bir şeydir, çünkü sağlık için değil ruh için yapılır ve ruh için yapılan birçok şey gibi solitude gerektirir.
Ciddi bir uğraşı olarak kitap okumak da tek başınalık ister.
Bir başına olduğunda birlikteliğini istediklerine dağıtırsın. Olmadığında herkes istediğini alır.
Bu bahsettiğimin insanın normal hali olmadığını biliyorum ve böyle olmayanlara hiçbir yergim yok.
Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğu üfledi... Sonra “Adem’in yalnız kalması iyi değil,” dedi. “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım,” dedi. Tanrı, Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapladı. .. Bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi.
Ama ben böyleyim, sen öylesin, o öyledir.
Herkes ne istiyorsa o olsun.
Solitude zaman cimrisi olmak demektir.
Başkalarıyla beraber olmamak değil daha az beraber olmaktır.
Solitude az veya çok herkese lazımdır. Dışarıdaki sesleri susturup içerideki sese fırsat vermek için.
*
Galiba başkalarıyla beraber olmaktan hoşlanmıyorum anlamı çıktı yazdıklarımdan. Bu doğru değil. Birlikte olmaktan haz aldıklarım, birlikte olamamaktan acı duyduklarım da var.
Ama o başka bir yazının konusu.