AKP'nin Millet Meclisi'nde görev yapan kadroları patırtılı ama etkisiz bir muhalefetin çabalarına karşın anayasa değiştirme prosedürünün birinci aşamasını tamamladılar. Bunun arkası da uzun boylu arıza çıkmadan gelecektir diye tahmin ediyorum.
Anayasa değişikliği bir ölçüde yeni bir şey olmayacak; söylendiği gibi, de facto olmakta olan şeyin onaylanması olacak. Yani "yasa" arkadan gelip kendi yokluğunda zaten yapılmış ve olmuş şeyleri yasallaştıracak. Dünyada "normal" kabul edilen prosedürlerin tam tersi, ama, olacak o kadar, "Burası Türkiye!"
Gene de "hiçbir yenilik" getirmeyecek diyemeyiz. Şu ana kadar yürürlükte olan tarzı değiştirmeyen ama derinleştiren bir yeni evreye gireceğiz. Şimdiye kadar bir çok olay "keyfî" miydi? Bundan böyle "keyfî" olmak kural haline gelecek. OHAL'in "olağanüstü"sü olağanlaşacak. Bunları "olacak" diye, "gelecek zaman" kapsamında söylüyorum, çünkü amaç böyle, plan böyle. Planı gerçekleştirmek için gerekli fiziksel kapasite de var gibi görünüyor.
* * *
AKP'nin ve önerinin şu anda iki bir yol haritası var; iki yol, birbiriyle sık sık kesişerek devam ediyor:
Birinci, ikincinin amacı gibi görünüyor ama aslında her şey ikinciye bağlı.
"Toplumu dönüştürme" denince bundan bütün bir "Batılılaşma tarihi"nin silkelenmesini anlayabiliriz. Onun için, şu sıra bir yandan süren "sistem değişikliği/rejim değişikliği" tartışması çok anlamlı değil. Çünkü tasarlanan değişiklik bu terimlerin anlattığından daha geniş kapsamlı; "rejim" falan değil, bütün bir kültürün değişmesi söz konusu.
Ama aynı zamanda, bütün bunlar bildiğimiz "iktidar" konumuna bağlı. Yani son analizde bir "kol güreşi" söz konusu.
AKP "sistem değişikliği" diye ısrar ediyor. Ama öyle olmadığını da en iyi bilen AKP.
Bu arada anlamadığım tartışmalar oluyor. Birileri AKP'ye, "Bunları Erdoğan için yapıyorsunuz. Ama ya ileride başkası seçilirse ne olacak?" diye sordu. Bu konu şimdi geldi, bu "ya seçilirse" denen meçhul kişiye dayandı. Herhangi bir meçhul kişinin bu yetkilerle neler yapabileceğini bugünden görmemiş gibi, "ya seçilirse" diyorlar.
* * *
Geçenlerde Abdullah Gül'ün bir beyanatı her nasılsa medyaya "sızdı." Gül, hatırladığım kadar, saldırıları, suikastları vb. kınıyor, ama aynı zamanda, bunların olamayacağı bir siyaset yapmanın önemine değiniyordu.
Çok doğruydu söylediği.
* * *
İşin tuhafı, üç dört yıl öncesine kadar Türkiye onun dediği türden bir siyasette yürüyordu yolunda. Bu yürüyüş tarzı ona Türkiye içinde destek kazandırıyordu. Yüzde otuz iki gibi bir oranla ilk seçimini kazanmış ve bunu istikrarla yükseltmişti. Başından beri, ciddi bir muhalefeti göğüslemek durumundaydı, çünkü bu muhalefet daha AKP yokken de vardı.
Bu yıllarda AKP demokratik meşruiyet sınırları içinde kalmasını bildi; sınırları zorlayan bu muhalefet oldu.
Yalnız "Türkiye içinde" değil, dünyanın büyük bir kısmında (demokratik dünyada) takdirle izleniyordu AKP'nin gidişi. Beklenmedik bir fenomenle karşılaşmanın verdiği şaşkınlık vardı. Sevinçli bir şaşkınlıktı bu.
Gezi'ye kadar böyle geldi. Herhalde değişeceği vardı, değişti; yoksa bu 180 derecelik dönüş bir tek o olaya bağlı olamaz. Neyse, şimdi konumuz bu değil. Konumuz, AKP iktidarının bunu bir zaman yapmış, ama şimdi bundan vazgeçmiş olması.
Vazgeçince ne olmuş? İktidara bakarsak, ortalık düşmanlarla kaplanmış, sürekli saldırı altındayız vb. Bu lafları da gayet iyi biliyoruz, çünkü her gün yeniden dinliyoruz. Ve en azından bazılarımız bunların gerçeklikle hiçbir ilişkisi olmadığını gayet iyi biliyor.
Ama "önceki" ve "şimdiki" arasındaki farklılık gerçekten çarpıcı. Öyle yürüyen bir toplum şimdi ne oldu, nasıl oldu da böyle yürümeye geçti, akıl alır gibi değil.
Ekonominin kötü gitmeye başlaması (ve daha da kötüye gideceğinin sinyallerini vermesi) ekonominin kendinden önce siyasetin sonucu.
* * *
Haziran seçiminde uğranan kayıp bu yeni siyaseti perçinledi. "Toplumu dönüştürmek/iktidarı sürdürmek" ikileminden söz ettim. Şimdi asıl önemli iş iktidarı sürdürmek. Bunun en iyi yolunun gerilimi sürdürmek olduğu yolunda bir kararlılık oluşmuş gibi görünüyor. Böylece dediğim o iki yol, iki makas, birbirinden ayrılmaya başladı. "İktidarı sürdürmek" büyük bir önem kazandı. Ama öyle anlaşılıyor ki bunun için seferber edilecek araçlar tek bir geleceğe işaret ediyor. Totalitarizm.