Başlık, Beşiktaş tribününde söylenen bir şarkıdır. Başlangıcı ise “Beşiktaşım seni ben, değişmem hiç kimseye” der.
Şu aralar Beşiktaş da Beşiktaşsızlık da tat vermiyor.
Yani bir dilemma ki sormayın gitsin.
Yönetim kötü.
Oyuncular dökülüyor.
Teknik direktör takım değil, sanki puzzle diziyor.
Skor kötü
Tribüne ise bir haller oldu.
“Beşiktaş’ın başkanı ferasetten yoksun görüntüsüyle, taraftarın rol modeli olmayı sürdürüyor. Taraftar küfrediyor. Başkan ayağa kalkıp el kol hareketleriyle tahrik ediyor.
Hesap soracakmış!
Son sorduğu hesapta, tribündeki insanlar çoluğunun çocuğunun önünde dayak yedi.
Ağzımızın tadı kaçtı.
Oysa Beşiktaşlılık tam da şarkıdaki gibidir. “Anlayamaz kimse bu aşkı.” Kimseden empati kurmasını istemeyiz. Beşiktaş’ı bir başka sever, bir başka yaşarız.
Belki de o sevginin yoğunluğundan ötürü de yukarıdaki hallere düşeriz.
Beşiktaş tribün geleneğinde Süleyman Seba’dan bu yana bozulan bir kimya var.
Ben buna Seba’nın laneti diyorum. Zira Beşiktaş’ın başına gelmiş en iyi ve güzide değeri tribüne feda ettik.
“Ahmet Dursun Seba gitsin” diye başlayan tribün isyanı, 16 yıllık bir yönetimi değil, bir geleneği, bir duruşu, bir ahlakı da beraberinde götürdü.
Silahla gelen silahla gidiyor. Seba için tribünü kullananlar, Seba’dan daha saygın olmadıkları için küfürle yönetimlerini terk ettiler.
Kimseye sitem edemezlerdi zira kongreye havale edilemeyen bir demokrasi kültürü yerine yeniçeri ocağının isyanını tercih etmişlerdi.
Şimdi aynı akıbeti Demirören yaşıyor. Ve böyle giderse gelecek olanı da başarısızlık dolu bir dönemin sonunda aynı makus talih bekliyor.
Tabi ki tribünün bir kanaati vardır. Bunu dile getirmesi doğaldır. Tabi ki “Yeter Yıldırım Demirören yeter” diyecektir. Sabır taşının çatladığı yer, bileti ve helal formasıyla bu kulübe sevdasını haykıranların kırgınlığıdır.
Karşılığı ise “tribünleri temizleme” vaadiyle taraftarın dövülmesi, kendi stadında horlanması olmamalıdır.
Maça gittiğinizde artık oyunu ya da kutudan gelecek komutu değil, kavgayı ve ‘acaba Demirören ne diyecek’ merakınızı gidereceğiniz bir dönem yaşanıyor.
Dedik ya…Tatsız tuzsuz bir Kartal.
Önümüzde çok zor engeller var. Oynanacak dört maç (CSKA, Manchester, FB, Trabzon) sadece Beşiktaş yönetiminin değil, aslında oyuncusundan teknik direktörüne, seyircisinden camiasına kadar hemen herkesin yarınını etkileyecek.
Ocak ayında gelmesi muhtemel yönetim bile o enkazı kaldıramayabilir.
Ben sonuç, skor sevdalısı değilim. Beşiktaşlı değildir. Oynayan, başını tekmeye uzatan oyuncu olsun da Beşiktaş için mücadele etsin de gerisi önemli değildir. Yani akıbet ne olursa olsun ben tribündeki yerimi alırım.
Oğlumu da götürür, onu hazırlarım.
Ama Beşiktaş “tat vermeli.”