Papa XIII. Pius, kendisini hayran bakışlarla süzmekte olan Grönland başbakanına dönüyor ve "Biliyorum, inanılmaz derecede yakışıklıyım. Ama şimdilik bunu unutalım" diyerek Vatikan'ın bu yüksek tavanlı odasındaki resmi görüşmeyi hiç beklenmedik bir noktaya taşıyor.
Kibirli, rahatsız edici ve buyurgan kimliğini (ve gerçekten de inanılmaz derecedeki yakışıklılığını) özetleyen bir sahne…
Lenny ya da Vatikan'daki bu yeni göreviyle birlikte kendisine hitap edildiği üzere Papa XIII. Pius, klasik bir papa portresinin çok dışında özelliklere sahip. Bir kere genç. Çok genç. Vatikan'ı saran o yaşlı ruhla büyük bir tezat yaratacak şekilde. Ayrıca kesinlikle merhametli değil. Kendisine aşırı derecede sevecen davranan yaşlı bir rahibeyi ağlatacak kadar sert sözlerle azarlayabiliyor mesela. Sevgisi ise sadece çok yakından tanıdığı ve güvendiği insanlara yönelik -ki onların sayısı da iki ya da üç.- Halka hitap ederken bu sevgiden zerre eser yok. Tanrının sevgisini yaymak yerine konuşmalarında onun hiddetine ve şiddetine dair mesajlar veriyor. Tir tir titretiyor meydanları. Amacı da bu korkuyu yaymak zaten.
Sadece bu da değil. "İnanılmaz derecede yakışıklı" olmasına rağmen bunu da kesinlikle kullanmıyor genç papa. Hatta tam tersine, 21. yüzyılın tüm PR kurallarını yakıp yıkmak istercesine ne kameralar karşısına çıkıyor ne de meydanlarda yüzünü gösteriyor. "Ben geri planda kalacağım" diyor, kendisinden önceki papaların medyatik popülerliğini eleştiren bir tonla. Ne Vatikan'ın üzerinde kendi portresinin olacağı hediyelik eşyalar basmasına izin veriyor ne de boy boy fotoğraflarının çekileceği diplomatik ziyaretlere gidiyor.
İşte, Paolo Sorrentino'nun genç papası böyle 'cins' biri. Ve 10 bölümde onun, "Ben kahvaltıda sadece vişneli diyet kola içerim" diyen kafası bozuk bir genç adamdan, kalıplarını yıkarak kendini baştan yaratan bir papaya ve mucizeler yaratan bir azize dönüşmesini izliyoruz. Tabii ki etrafındakiler gibi biz de onun o cazibeli kişiliğine feci şekilde kapılarak…
İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino'nun, Jude Law'u başrole taşıyan dizisi The Young Pope, 2016'da yayınlanmaya başlamıştı. "Dizi" diyoruz aslında ama Sorrentino bunu, "10 saatlik bir film" olarak kurguladığını anlatıyor. Yapımcılar kendisinden Padre Pio'ya dair bir hikaye anlatmasını istemiş olsa da (Padre Pio, 1887-1968 yılları arasında yaşamış ve bizim XIII. Pius gibi Katolikler arasında tartışmalar yaratmış bir rahip) Sorrentino, Vatikan'a dair şimdiye dek anlatılanlardan farklı bir hikaye kurgulamış kafasında. Elinden sigarası düşmeyen (ve tanrıya inanmadığına dair ciddi şüpheler uyandıran) Papa XIII. Pius karakteri de bu şekilde çıkmış ortaya.
Bu genç ve marjinal papanın varlığı, binlerce yıllık bu kurumun kimi kurallarının ne kadar çağ dışı kaldığını göstermeye yarasa da bu genç papanın başlangıçtaki bazı sabit fikirleri kilisenin de çok çok gerisinde. Genç papanın çok daha açık görüşlü olacağını düşünürken o yine bizi ters köşeye yatırıyor ve özellikle eşcinsellik ve kürtaj konularında, bu kuruma olan güveni sarsacak yasaklar getiriyor. Yazının başında dediğimiz gibi, onun amacı korkuyu yaymak. Hikayenin gidişatında tüm bunların değiştiğini görüyoruz bir yandan da. O sert ve sevgisiz genç adam, kırılma noktası diyeceğimiz bazı olayların ardından ciddi sorgulamalar içerisine düşüyor ve tabiri caizse kalbini açıyor. Onun bu değişen karakteri, etrafındakilerin kendisine karşı olan duygularını da değiştiriyor elbette. Başlangıçtaki genç papaya dair duyulan korku dolu hayranlık yerini sıkı bir dostluğa ve sevgi dolu hislere bırakıyor.
La Grande Bellezza, Il Divo, Youth ve This Must Be the Place gibi filmleriyle dehasını çoktan kanıtlamış olan Paolo Sorrentino'nun hiçbir anı es geçmeyen detaycı yeteneğine tekrar hayran olmamızı sağlayacak sahnelerle dolu olan The Young Pope, genç papanın karakterindeki değişimle birlikte hikayenin anlatımı da değişiyor mesela. İlk bölümlerde zekice kurgulanmış absürt sahnelerle dolu olan dizi başlangıçta sürekli güldürse de, papanın o kırılma noktalarından sonrasındaki karakter gelişimini anlatan bölümlerde çok daha duygusal ve ağır bir havaya bürünüyor.
Uzun boylu ve atletik yapılı papanın gelişi, Vatikan için aşırı sürreal bir durum teşkil ettiğinden olsa gerek, yine son derece sürreal bir atmosferle açılışını yapıyor dizi. "Bu bir rüya mı, rüyaysa kimin rüyası" dedirtebilir ilk birkaç bölüm ama bu his, kahvaltıda vişneli diyet kola içen papanın 'gerçek' olduğunu anladıktan sonra yerini şaşkınlığa bırakıveriyor.
Uzun uzun kurgulanmış sahnelerin yanı sıra, insanın zihnine kazınan anlık geçişler de Sorrentino'nun imzası olarak öne çıkıyor dizi boyunca, ki bu farklı hislerle dolu (genellikle de aşırı komik) anlık sahneleri başarılı yapan en önemli sebeplerin başında ise oyunculuklar geliyor.
Bu yazı aslında, upuzun bir Jude Law güzellemesine girişmek için ideal bir yer olabilir. The Talented Mr. Ripley ile genç yaşta kariyerinin zirvesine koşan Jude Law uzun zamandır kendi oyunculuğunun etrafında dönecek bir rolle karşımıza çıkmamıştı. Evet, Closer, Cold Mountain, Alfie ve Road to Perdition gibi filmlerdeki performansları ile Sherlock Holmes serisindeki Doctor Watson rolü ne kadar yetenekli olduğunu zihnimize kazımıştı ama kimi zaman magazin basınındaki yeri oyunculuğundan daha çok ses getiriyordu. The Young Pope ise oyunculuk söz konusu olduğunda sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini gösterdi bize. Tek bir mimikle ya da bazen büyük jestlerle yaşatıyordu karakterini. İngiliz aksanını da Amerikan aksanıyla değiştirmişti. Yakışıklılığı ve stiliyle konuştuğumuz Jude Law'un yeteneğini çarpmıştı yüzümüze The Young Pope. Kendisini hafife alan herkes için pişmanlık sebebi…
Bir de tabii Silvio Orlando var kadroda. Evet aslında, The Young Pope'ta baş karakter genç papa XIII. Pius'muş gibi konuştuk ama yanılıyorsunuz, The Young Pope'un asıl ve gizli karakteri Silvio Orlando'nun canlandırdığı Kardinal Voiello. Kendisi ayrıca Vatikan devlet başkanı. Ondan habersiz Vatikan'da kuş uçmuyor denebilir. Tüm entrikaların ve politik oyunların merkezinde o var. İktidar meselelerinde hırslı bu karakteri son derece karikatürize bir şekilde yaratmış Paolo Sorrentino. Onu ekrana taşıma görevi ise İtalyan oyuncu Silvio Orlando'ya ait. Tüm ciddiyetiyle, olabilecek en absürt şekilde canlandırıyor Orlando Voiello'yu. Ve izleyiciyi kahkahalara boğuyor. Aşırı tehlikeli ve can sıkıcı bir karakter olmasına rağmen seviyorsunuz onu izlerken. Çünkü içten içe ne kadar iyi kalpli olabileceğini de biliyor, Orlando sayesinde biraz daha ısınıyorsunuz. Orlando'nun hiç İngilizce bilmemesine rağmen, büyük bir adanmışlıkla canlandırdığı bu karakter elbette dizinin ikinci sezonunda da tüm gücüyle karşımızda.
Gönüllerde aziz mertebesine yükselen genç papayı göklerde İsa'ya doğru bakarken bırakmıştık üç yıl önce. Şimdi ise yeni papa ile tanışma zamanı…
The Young Pope'un ikinci sezonu The New Pope adıyla karşımızda. Aslında ikinci sezonun adı ('Yeni Papa') her şeyi özetlemeye yetiyor. Kardinallerin yeni papayı seçtiği bir bölümle (kusursuz hicivlerle dolu bir bölümdü, diziyi hiç izlememiş olanlara bile çok şey anlatabilecek ve kahkahalara boğabilecek bir güce sahip) açılışı yapan ikinci sezon bizi yeni papayla tanıştırıyor. Papa XIII. Pius'a duyulan sevgiden dolayı yeni papayı seçmeyi uzun süre erteliyor Vatikan. Ama Katolik kilisesine yönelik eleştiriler ve siyasi boşluk yeni papanın bir an önce seçilmesini zorunlu kılıyor.
Bir papa seçiliyor ama Vatikan'ın kapılarını savaştan kaçan mültecileri açınca (ve kardinallerin altınlarını ihtiyacı olanlara vereceğini açıklayınca) tez vakitte hesabı görülüyor bu talihsiz papanın. Voiello tabii ki planlarını yapıyor ve türlü politik hamlelerin ardından yeni papayı seçtiriyor Vatikan'a. İngiltere'de asil bir aileden gelen John Brannox, Papa III. John Paul olarak göreve geliyor. Ve bu sezonda başrolü John Malkovich üstleniyor.
Tam da Vatikan'dakilerin hayalini süsleyen bir papa oluyor John Brannox. Uyumlu, sevgi dolu mesajlar veren, fotoğraf çektirmeye de kendini göstermeye de hiçbir itirazı yok. Yapması gereken her şeyi yapıyor ve bundan mutluluk duyuyor. İlk bölümde Papa XIII. Pius'un yapmayı reddettiği her işi zevkle yaparken görüyoruz yeni papayı. Sadece çok büyük bir engel var önünde, o da gönüllerde taht kuran Papa XIII. Pius. Komada olsa bile varlığı seziliyor. İzleyicinin gözünde de Pius şimdilik önde gidiyor. Zira şimdiye dek yayınlanan ilk dört bölümde, Sorrentino bunu sağlamak için büyük bir çaba gösteriyor. Her ne kadar ilginç bir adam olsa da John Brannox, bir papa olarak çok sıkıcı. Ne kadar sıkıcı olduğunu Marilyn Manson'la olan buluşmalarında daha iyi anlıyoruz: Brannox'un özel davetlisi olarak Vatikan'a gelen Marilyn Manson (evet, hem de ta kendisi), aslında Pius'la görüştüğünü sanıyor. Hatta anlayamıyor, 'genç' papanın neden bu kadar yaşlı gözüktüğünü. Jeton sonradan düşüyor. Hem John Brannox yani Papa III. John Paul tarafında hem de Marilyn Manson tarafında… Evet, Marilyn Manson yeni papayla görüştüğünü anlamıştı. Papa III. John Paul da yeni papanın kim olduğunu tüm dünyaya anlatmak zorundaydı…
The New Pope, ikişer bölüm halinde BluTV'de yayınlanmaya devam ediyor. Şimdilik yeni papanın da komadaki eski papanın da akıbeti belli değil. Sessiz ve derinden başlayan bu ikinci sezonda çok geçmeden olaylar patlak verecek gibi gözüküyor.
Peki ya genç papa, komadan uyanıverirse?
Taraf tutmak çok zor olacak.
Bu yazı ilk olarak dadanizm.com adresinde yayınlanmıştır.