Başarılı bir iş adamı olan bir okul arkadaşım var. Yaşam öyküsü alabildiğine ilginç, yayınlamayı düşünüyor. Öykünün bir yerinde yatılı öğrenciyken okulun öğretmenler odasına nasıl girdiklerini, sınav sorularını nasıl yürüttüklerini, arkadaşlarına nasıl dağıttıklarını ayrıntılarıyla anlatıyor.
Bunları okuduğumda, bildiğim okulların hiç birinde kopya çekmenin öğrenciler arasında ayıplanmadığını, hatta övünme konusu olduğunu anımsadım; sadece panik atağı olanlar kopya çekmezlerdi. Asla kopya çektirmediğini iddia eden hocanın dersinde kopya çekmiş olmanın zevki bambaşkaydı. O yaşlarda böyle bir tehlikeyi göze almak ve başarıyla sıyrılmak,bizlere paraşüt sporu, bungee jumping denemek kadar heyecan sağlar, kıvanç verirdi.
Kopya çekmenin başka nedenleri de vardı: Yaşamda hiçbir şeye yaramayacakları kesin bilgilerin kafamıza kakalaklandığı dersleri öğrenmek, o zamanki deyimle hafızlamak yerine bunları kopya kağıtlarına öğretmeyi yeğlerdik. Okulu bitirdikten yıllar sonra bile askerlik derslerinde, “Atom bombası kaç kilometre çapında bir yerde taş üstünde taş bırakmaz ?” gibi zırva-sapan soruların kopyalarını hazırlamaları için kızlarıma zevkle yardım etmişimdir.
Yunanlı ahbaplarıma “Sizde nasıldır?” diye sorduğumda gülerek,”Aynen sizdeki gibidir!” demişlerdi. “ABD’de, sonra Avrupa’nın başka bölgelerinde yaşayanlar, herhalde pek yapmazlar” diye düşünüyordum; halbuki 2002-20015 yılları arasında ABD'de yapılan bir incelemede, öğrencilerin % 95'inin kopya çekmiş oldukları saptanmış.
Kopya çekmenin bu çapta yaygın olduğu anlaşılınca eğitimciler, nedenlerini araştırmaya koyulmuşlar: Ergenlik çağındaki öğrencilerin sonu belirsiz işlere, bu ara kopya çekmeye daha yatkın oldukları, riski, kendilerinden yaşça büyük olanlardan daha kolay göze aldıkları belirlenmiş.
Covid salgını nedeniyle uzaktan eğitim, uzaktan sınav yapmak yaygınlaşınca kopya çeken çoğalmış, sayıları baş edilmesi güç boyutlara varmış. Bu sırada “Ev ödevinize yardım edelim” (anlamı = “biz yapalım”) diyen internet siteleri çoğalmış.
Öğrencilerin, belli bir ücret karşılığında uzman yanıtları için sorular göndermelerine olanak tanıyan web siteleri, geçtiğimiz yıl milyonlarca yeni kullanıcı kazanmış..
Bu sırada Chegg ve Course Hero gibi ev ödevlerine, sınavlara cevap yetiştiren birçok çevrimiçi şirket gelişti. Ayda 9,95 dolara akıllı telefon aracılığıyla gönderilen soruları yanıtlayan ve çözüm sağlayanlar da var.
Chegg veya benzeri hizmetleri sağlayan şirketlere kaydolunurken okul e-posta adreslerinin kullanmaması isteniyor. Böylece hile yapanları yakalamak güçleşiyor.
Çevrimiçi kopyanın gelişmesi, başka bir sektörün oluşmasına yol açmış: Öğrencilerin evlerinden girdikleri sınavlarda kopya çekmemeleri sağlayacak çevrimiçi gözetmenler sağlayan şirketler belirmiş. Profesyonel gözetmenler hem öğrencinin kamera görüntüsünden kaybolması veya cevapların kaçırılması gibi şüpheli davranışları kaydetmekte, hem de olağan dışı hareketleri kontrol etmek için yüz hareketlerini algılayan yazılımlar kullanmaktalar.
Arizona, Scottsdale merkezli Proctorio Gözetmen Şirketi, 2019 yılında dünyanın çeşitli ülkelerinde 21 milyon sınavı gözetlediğini açıklamış.
Eğitim kurumları yaygın olarak kopya çekilmesini engellemek için ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlar:
Auckland Üniversitesi'nden Dr. Jason Stephens'e göre öğretmenlerin, öğrencilere ahlaki değerler ve sorumluluk duygusu aşılamaları gerekiyor.
Böyle düşünenler var ama bu kadar yaygın bir akımın, vicdanlara seslenilerek, sorumluluk duygularını yüceltmeye çalışılarak engellenmeye çalışılması gerçekçi değil. Öyleyse?
Başka yollar bulunmalı: Öğretim ve öğrenileni değerlendirme yolları tamamen değiştirilmeli!
İnsanın işittiğinin yüzde onunu, okuduğunun yüzde yirmisini, gördüğünün ise yüzde seksenini hatırladığı anlaşıldığına göre sınıflarda ya da uzaktan eğitimde klasik tarzda ders anlatan öğretmenlerden dinlenen derslerin yerini, ders boyunca sürekli olarak öğrenciyle konuşulan, onun düşüncesinin sorulup dinlendiği interaktif söyleşilerle sürdürülen, öğrencinin öğretmene ders sırasında soru sorabildiği bir ders verme şekli almalı.
İnsan aslında dinlediği, okuduğu ve gördüğünden çok üzerinde düşünme fırsatı bulduğu, tartıştığı konuları öğrenir. Anlamlı soruları, katkıları ile derse aktif olarak katılan öğrencilere , bu nitelikteki her girişimlerinde final sınavlarında alacakları notlara eklenecek bir-kaç puan vermek, onları konuyla ilgilendirmekte, mesele üzerinde derinine düşünmelerine yol açmaktadır. Ben, Bilgi Üniversitesi’nde vermekte olduğum “Yaratıcılık” dersinde böyle davrandığımda öğrencilerin konuyu nasıl zevkle dinlediklerini görmekte, her derste öğrencilerin -fırsat verildiğinde- ne akla yatkın, ne insanın içini açan aydınlık düşünceler sergilediklerini izlediğimde ne kadar keyiflendiğimi anlatamam.
Bugünkü haliyle sınavlarda gerçek bilenle bilmeyenin ayırt edebildiğine inanmamaktayım. Eğitim bu şekilde tasarlandığında notların çoğu derslerde edinileceğinden sınavların önemi çok azalacaktır.