Görev başındaki polislerle “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” tartışmasına giren siyasetçilerin karıştığı olaylar sıkça yaşanıyor memlekette.
Kayıtlara giren ve 2012’de Hatay’da yaşanan skandalı akıllara getiren son olay, kısa süre önce Ankara’da yaşandı.
İddiaya göre; Ankara’da güvenlik önlemi alan Motosikletli Yunus Timleri’nin karıştığı olay, Angora Bulvarı üzerinde yaşandı.
Bölgede gündüz saatlerinde şüpheli araçlar üzerinde denetim yapan Yunus Timi görevlisi polisler, durumundan şüphelendikleri transporter tipi bir aracı durdurup kontrol etmek istedi.
Aracın durdurulmasıyla birlikte hareketlenen polisleri gören araçta bulunan kişi, aracın İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy’un oğluna ait olduğunu iddia etti.
Bu sırada cep telefonuyla konuştuğu dikkat çeken araçtaki kişinin anlatımı sonrasında birkaç dakikalık beklemenin ardından araca yol verildi.
Aracın olay yerinden ayrılmasından bir süre sonra gelen anons üzerine uygulama yapan Yunus Ekibi, bağlı oldukları Asayiş Ekipler Amirliği’ne çağrıldı.
Burada amirleri tarafından olay hakkında bilgilerine başvurulan polislerin fotoğrafları çekildi.
Fotoğrafların neden çekildiği konusunda bilgilendirilmeyen polisler daha sonra yeniden görev başına gönderildi.
Yaşanan gelişmeden birkaç gün sonra yapılan görev yeri değişikliğiyle daha önce Angora Bulvarı’nda görev yapan Yunus Ekibi, Yenimahalle bölgesinde görev yapmaya başladı.
İddia böyle.
Polisler hakkında bir soruşturma açılmış değil.
Araç gerçekten İçişleri Bakan Yardımcısı Ersoy’un oğluna mı ait? Yoksa eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın Türk siyasetine kazandırdığı “nüfuz casusluğu” mu?
Polislere herhangi bir soruşturma açılmadığına göre, ikinci olasılık biraz daha güçlü gibi görünüyor!
Ankara’da yaşanan olay, 2012’de Hatay’da yaşanan “teşhis skandalı”nı akıllara getiriyor, doğal olarak.
Hatay’ın Dörtyol ilçesinde dönemin AKP Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun oğluyla tartıştığı iddiasıyla Komiser Yardımcısı Murat Emer görevinden alınmıştı.
Yanı sıra; bir grup polis, ellerine numara verilerek emniyette duvara dizilmiş, dönemin AKP Gençlik Kolları Başkanı Ömer Uzun ile AKP’li milletvekilinin oğlu İstemi Kağan Türkoğlu tarafından teşhis işlemi yapılmıştı.
Teşhis sırasında çekilip kamuoyuna yansıyan fotoğraf henüz unutulmadı.
Üniformalı polisler ellerinde numara kartıyla mahzun biçimde kameraya bakıyordu.
Ankara’da yaşanan olayın Hatay’dakinden tek farkı yerinde teşhis yapılmamış olması!
Aradan geçen dokuz yılda gelişen teknoloji sayesinde polisler teşhis uygulamasına girmeden cep telefonuyla fotoğrafları çekilerek gerekli yerlerde, gerekli kişilerce “teşhis” edildiler.
Değerlendirmesini almak amacıyla olayın muhatabı olan İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy’a ulaştım.
Olayı aktardığımda Ersoy, “bizim transporter aracımız yok. Binek tip araç var. Oğlum bu aracı kullanır. Bir isim benzerliği olmasın? Ya da birileri çocuğumun adını kullanmış olabilir” dedi.
Ersoy, “o makamlarda bizim gibi görev alanların başına böyle işler gelebilir. Akrabamız, yakınımız çoktur” dedi.
Bakan Yardımcısı Ersoy’a “polislerin fotoğraflarının çekildiğini ve görev yerlerinin değiştirildiğini, bu olaydan bilgisi olup olmadığını sorduğumda, “Emniyet’te bana böyle bir konu aktarılmadı. Kesinlikle bilgim yok” yanıtını verdi.
Bu arada Ersoy, kaymakam kökenli bir idareci. Aynı zamanda bir dönem AKP’den milletvekili oldu.
Ersoy’la yaptığım görüşmeden – kendisinin anlattıkları çerçevesinde – olaydan bilgisinin olmadığı sonucu çıkıyor.
Peki o zaman ortalık neden karıştı? Polislerin görev yaptığı mıntıka neden değiştirildi?
Bakan yardımcısının bilgisi yoksa, polisler görevlerini sorunsuz yaptıysa ve haklarında herhangi bir inceleme ve soruşturma yoksa, Ankara Emniyet Müdürlüğü bu adımı neden attı?
Haftada iki gün kaleme aldığım Büyüteç’i yazmak amacıyla son dönemde bilgisayarın başına her oturduğumda “İçişleri Bakanı Soylu’dan söz etmeyim” diye içimden geçiriyorum.
Fakat sanki düşüncemden hoşnut olmayan Soylu’nun, Büyüteç’e konu olmak için her defasında özel çaba sarf ettiğini görüyorum.
Malum Bakan Soylu, yaz başından buraya Ankara’ya pek uğramıyor. Hükümet işleri, özel toplantılar ve özel randevuları dışında Soylu çoğunlukla yurt gezilerinde.
Odak noktası ise, Doğu ve Güneydoğu Anadolu kentleri.
Gelecek Partisi ve DEVA’nın özellikle AKP tabanına yönelik bölgede etkinliğini artırması gezilerin sebebi olabilir.
Belki kendi kendine, belki de partiden verilen görev nedeniyle Soylu’nun bir ayağı bu iki bölgede hep.
Hâl böyle olunca Soylu, İçişleri Bakanları’nda pek görülmeyen – en azından son 30 yılda benim görmediğim ölçüde - demeç ve kürsü konuşmalarında performans ortaya koyuyor.
Bu kadar sık ve her konuda konuşmasının bir açıklaması olmalı muhakkak.
“Şeytanın gör dediği”ne bakarsak, son dönemde özellikle ABD kökenli değerlendirmelerde AKP’de Erdoğan sonrası dönem için Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın isminin öne çıkarılması olabilir mi?
Organize suç örgütü liderinin açıklamalarıyla siyaseten zor günler geçiren ve karizması yıpranan Soylu’nun, son haftalardaki üslubunu sertleştirmesi bu duruma işaret.
Hafta sonunu Hakkâri’de geçiren Soylu, burada yaptığı bir konuşmada, 2023 seçimleri çerçevesinde CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yüklendi:
“Kılıçdaroğlu, buradan size söylüyorum. 2023’te Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki AK Parti ve Cumhur İttifakı sizi öyle bir hezimete uğratacağız ki, sokağa çıkacak yüzünüz kalmayacak”
Böyle bir siyasi demeci İçişleri Bakanı koltuğunda oturan bir siyasetçinin yapması ilginç. Sanırım, kendi kitlesinde bile baş gösteren rahatsızlıktan kurtulmak için olsa gerek bu sert demeçler.
“Sokağa çıkacak yüzünüz kalmayacak…” CHP liderinin avukatı değilim. Bu sözler üzerine Kılıçdaroğlu adliyeye gider ya da gitmez. Kendi bileceği konu, beni de ilgilendirmez.
Ancak, bu coğrafyada nefes alan ortalama bir yurttaş olarak baktığımda, yaz başından bu yana ülke gündeminde yaşananlar ortada.
Suç örgütü liderinin açıklamalarıyla başlayan süreçte, ortaya yeni çıkan gelişmelere karşın halen İçişleri Bakanlığı gibi özellikli makamda oturabiliyor Bakan Bey.
Kaldı ki; Kılıçdaroğlu ne yapmış ki sokağa çıkacak yüzü olmasın?
Hakkında çete soruşturması yapılan bir suç örgütü liderine “Kaç” mı demiş?
Yine hakkında soruşturma başlatılan iş insanına “kaç” mı demiş? Akçeli işlerde bağı mı bulunmuş?
Emniyet müdürünün intihar etmesine neden olan gelişmelere adı mı karışmış?
Suç örgütü liderince hakkında saatler süren video kayıtlar mı var? Adnan Hoca grubuyla iltisakı mı bulundu?
Siyaset yaptığı partinin liderine yönelik üzeri kapalı olarak “azdan az, çoktan çok gider” diye mesaj mı verdi?
Bu işlere adı karışanlar rahatça sokakta dolaşırken, Kılıçdaroğlu neden çıkamasın!
Kısa süreli aynaya bakmak yetecek.
Siyaset bu. Bir kazananı olduğu gibi bir de kaybedeni olacak elbette.
Ahlaklı siyaset yapıldığı müddetçe, siyaset yapan herkesin sokağa çıkmasında kanımca sakınca olmaz.