İktidarın beraber yol yürüdüğü ancak sonrasında yollarını ayırdığı Gülen cemaatine yönelik FETÖ operasyonları, artık hayatın olağan akışı içinde yer buluyor.
Hemen her gün haber bültenlerinde en az bir – iki FETÖ operasyonunu duyuyoruz.
Bir yandan asker, polis, yargı ve diğer devlet kurumlarındaki bağlantıların, diğer yandan da sivil uzantıların gün ışığına çıkartılmasına çalışılıyor.
FETÖ'nün siyasi ayağına yönelik henüz kapsamlı bir soruşturma yapılmasa da, arada sırada siyasi uzantılı isimler adli soruşturma konusu oluyor.
Böyle soruşturmalardan birisi üç hafta önce Ankara'da gerçekleştirildi.
Aslında soruşturmanın ucu Edirne'deydi. Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki FETÖ'cüleri bulmak amacıyla yürüttüğü "telefonla ardışık arama" soruşturmasında bir askeri okul öğrencisine ulaştı.
Bir dönem Kuleli Askeri Lisesi'nde eğitim aldıktan sonra Ankara'daki Kara Harp Okulu'na geçen bir öğrencinin, FETÖ'nün mahrem imamlarının kullandığı ardışık telefon araması uygulaması kapsamında "örgütsel faaliyet içinde bulunduğu" anlaşıldı.
Edirne'nin, hakkında soruşturma yapılan şüphelinin yaşadığı kent olması nedeniyle Ankara'yı bilgilendirmesinin ardından polis, 8 Mart sabahı adı geçen kişiyi gözaltına aldı.
Aynı zamanda avukatlık yaparak hayatını kazanan şüpheli, MHP'nin Yenimahalle İlçe Başkan Yardımcısı Kaan Cengiz'di.
Cengiz, FETÖ'nün TSK'da en etkin olduğu dönemde 2008-2013 yılları arasında Kuleli Askeri Lisesi'nde eğitim gördü. Ardından 2013'de başlaması gereken Kara Harp Okulu eğitimine hiç başlamadı.
Kendi ifadesine göre, intibak eğitimi sırasında yaşadığı "şok mangaları" olayları nedeniyle aynı yılın ağustos – eylül döneminde tazminatı ödeyerek Kara Harp Okulu'ndan ayrılıp yenden sivil yaşama döndü.
Bu duruma karşın; soruşturmanın ön hazırlık aşamasında, Cengiz'in FETÖ içindeki faaliyetleri çerçevesinde "mahrem imam" sistemi içinde yer aldığı tespit edildi.
Cengiz'in askeri eğitim sürecinde 83 kez ankesörden arandığı, 258 kez karşı baz aramasının olduğu ve aramalardan 40'a yakınının "ardışık arama" olduğu belirlendi.
Ardışık aramalar sonrasında Cengiz'in henüz askeri okul öğrencisiyken "mahrem imama bağlı olarak cemaatin sohbet toplantılarına katıldığı" gün ışığına çıktı.
Elde edilen veriler doğrultusunda 8 Mart sabahı gözaltına alınan Cengiz, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nde sorgulandı.
Bir anekdot vereyim. Hakkında "hedef şüpheli" konumuyla veri değerlendirmesi yapılan Cengiz'in, MHP'nin Ankara Yenimahalle İlçe Başkan Yardımcısı olduğu ortaya çıkınca "küçük çaplı kriz" yaşandı.
FETÖ şüphelisi eski askeri okul öğrencisi, ne de olsa iktidar ortağı partide yönetici sıfatıyla aktif siyaset yapıyordu!
Cengiz'in MHP'li olduğu polis tarafından gizlendi. Büyüteç'te geçen cuma günkü yazıda bu gizlemeye ipucu olacak bilgilerin genel çerçevesini aktarmıştım.
Hatta Terörle Mücadele Şubesi'ndeki ifadesinde Cengiz'in özgeçmiş bilgileri arasında MHP'deki siyaseti ve görevi hakkında tek kelime yer almadı.
Cengiz'in dosyası sessiz sedasız yürütülecekti. Neyse ki, emniyetten bir kaynağımın fısıldamasıyla sır ortadan kalktı.
Devam edeyim; MHP'li Cengiz, soruşturma kapsamında "itirafçı" oldu!
İfadesinde verdiği bilgiler doğrultusunda savcılığın kararıyla itirafçı yapıldı. Hakkında iddianame hazırlığı devam ediyor. Önümüzdeki günlerde Ankara Adliyesi'nde yargılama süreci başlayacak.
Öte yandan, Cengiz'e ait sosyal medya hesaplarında baktığımızda, MHP Yenimahalle İlçe Başkan Yardımcısı görevinin devam ettiği görülüyor. Parti yönetiminin Cengiz'le ilgili bir tasarrufu var mı? Yok mu? Henüz belli değil.
Gelelim, ikinci konuya.
Doğrusu bu konu biraz eskiye dayanıyor.
Ancak, "şimdiye kadar yazılmamış her şey yenidir" prensibinden hareketle, biraz da yıldönümü olması sebebiyle tarihe not düşmek için konuyu Büyüteç'e taşıyorum.
29 Mart 2014'teki yerel seçimlerindeki propaganda dönemi. Cumhurbaşkanı Erdoğan henüz Başbakan. Ve yerel seçimler çerçevesinde 24 Mart 2014'teki meşhur Yenikapı Mitingi'nin birkaç gün öncesi.
Erdoğan'ın Yenikapı Mitingi'nde alınacak güvenlik önlemleri ve miting alanının düzenlenmesi amacıyla miting alanında toplantı yapılıyor.
Dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu alanda. Dönemin AKP İl Başkanı Aziz Babuşçu alanda. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Kadir Topbaş alanda. Dönemin Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir alanda. İstanbul Emniyeti'nin yönetimi alanda.
Ve mitingi düzenleyecek isim, Erdoğan'ın yakın dostu merhum Erol Olçok alanda.
Hep birlikte mitingde nasıl tertip ve düzen alınacağını, güvenliğin nasıl sağlanacağını, Erdoğan'ın alana nasıl gireceğini, alanı nasıl terk edeceğini en küçük ayrıntısına kadar hesaplıyorlar.
Hesaplamaların en önemlisi elbette alandaki güvenlik önlemleriydi kuşkusuz.
Erdoğan'ın güvenliğini sağlamak için çelik bariyerler alana yerleştirilecekti. Ancak İstanbul Emniyeti'nin elindeki bariyerlerin yetersiz olması, başka kaynaktan bariyer kiralanmasını gündeme getirdi.
Merhum Olçok, bu iş için 35 bin liralık fatura çıkardı. Sorun bu paranın kim tarafından ödeneceğiydi.
Yaşanan küçük çaplı tartışma sonrasında AKP'nin düzenleyeceği miting için gereken 35 bin liralık harcamanın kaynağı bulundu.
AKP'li büyükşehir ve AKP'li ilçe belediyesi hatta il başkanlığı dururken, 35 bin liralık fatura Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü bünyesindeki dernekten ödenmesine karar verildi.
Emniyet yetkilileri duruma itiraz edecek oldular ama konu Erdoğan'ın katılacağı mitingdi.
Karar uygundu. Valilik bile topa girmezken, borç ödeme ihalesi mecburen emniyete kaldı.
Bu noktada siyasi bir faaliyet de olsa Başbakan'ın güvenliğinin sağlanmasında harcama yapılması kaçınılmazdır.
Ancak bu harcama eğer devlet adına yapılıyorsa bir ihale aşaması olması gerekirdi. Yok, eğer tüzel kişilik olan parti tarafından karşılanacaksa, kendi harcama koşullarına göre yapılmalıydı. Devlet adına yapılacak harcamanın ise, İstanbul Valiliği veya Başbakanlık bütçesinden karşılanması zorunludur.
Halkın bürokratik işlemler karşılığında yaptığı bağışlarla polis teşkilatının kimi ihtiyaçlarının karşılanması için çabalayan polis derneğinin bu harcamayı yapması garip değil mi?
Emniyet tarafından ödenen bu paranın günümüz değeri – doların kur artışı üzerinden – 232 bin lira.
Milyonların yanında belki pek kıymeti yok bu paranın.
Erdoğan'ın haberi bile yoktur büyük olasılıkla.
Fakat o zaman da olsa, bugün de olsa; bir siyasi parti organizasyonunda emniyetin yani devletin parasının kullanılması rahatsızlık verici bir durum kanımca.
Üzerinden sekiz yıl geçmiş olmakla birlikte olayı sizlere aktardım. Zira tarihe iz düşmek önemli.