Yurt dışından bir süredir yaptığı video yayınlardaki açıklamalarıyla ülke gündeminin ilk sırasında yer bulan organize suç örgütü liderinin kardeşinin, Kıbrıs'ta yaşanan gazeteci Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili verdiği bilgiler "siyaset – mafya birlikteliği" tartışmalarına yeni boyut getirdi.
Adalı cinayeti hakkında bildiklerini açıkladığını öne süren Atilla Peker'in savcılığa verdiği iki sayfalık dilekçeyi okurken, gördüğüm iki kelime beni yıllar öncesine götürdü.
Peker yaşadığı süreci anlatırken, dilekçenin bir bölümünde şöyle diyor:
"(…) Ertesi gün, ben Korkut Eken ile THY'nin tarifeli uçağı ile Kıbrıs'a gitmek üzere kontrol yapılmadan uçağa doğru geçerken önce memurlara cebinden çıkardığı birkaç kimlik arasından seçerek Mustafa kimliği gösterdi ve kendini kaydettirdi. Korkut Eken bana 'Jeriko' bir silah verdi ve belimde silah olmak suretiyle uçağa bindik.
Kıbrıs'a indik, ismini hatırlamadığım bir otele yerleştik sonra aynı gün Kıbrıs'ta Sivil Savunma Daire Başkanlığı'na gittik. Orada Kurmay Albay Galip Mendi ile tanıştım, yardımcısı Enver Tosun Yarbay ile tanıştım. Sonrasında yan odada Korkut Eken 'Uzi' marka bir silahı bana verdi, bu silahın nasıl kullanılacağını ve susturucunun nasıl sökülüp takılacağını bana öğretti. (…)"
Peker'in iddialarının doğru olup olmadığını bilmiyorum, devletin yetkili makamlarınca "acilen" araştırılıp sonuca bağlanması gerekiyor.
Ancak, bu iki paragrafta dikkatimi çeken iki kelime, "Jeriko" ve "Uzi" oldu.
Şimdi, 25 yıl geriye gidelim.
Susurluk kazasının yaşandığı ve "devlet – mafya bağlantıları"nın tek tek gün ışığına çıktığı dönemde, Milliyet gazetesinde polis muhabirliği yaparken gelişmeleri çok yakından izleme şansım olmuştu.
Kazayla birlikte aydınlatılan önemli bir konu daha vardı o dönemde. İsrail'den Türkiye'ye getirtilen ve Emniyet Genel Müdürlüğü envanterine kaydedilmeden kayıplara karışan bir miktar silah ve malzeme vardı.
Bu satırların yazarı, o dönemde İsrail'den getirtilen ve emniyet envanterinde olması gerekirken kayıplara karışan silahlar olduğunu ortaya çıkartan gazeteci oldu.
Susurluk'taki kazada dönemin DYP milletvekili Sedat Bucak'ın aracında Beretta marka bir tabanca bulunmuştu. Bu tabanca yönelik yapılan iz sürümde, silahın İsrail'den Türkiye'ye Emniyet Genel Müdürlüğü adına gönderildiği belirlendi. Ancak, yapılan tüm araştırmalara karşın emniyet envanterinde söz konusu tabancanın izi bir türlü bulunamadı.
Kaza sonrasında yürütülen soruşturmalar ve araştırmalarla 1993'ten itibaren Emniyet Genel Müdürlüğü'nce çok özel bir projenin yürütüldüğü gün ışığına çıktı.
1993'te iktidara gelerek Başbakan koltuğuna oturan Tansu Çiller, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne getirdiği Mehmet Ağar ve ekibinin PKK lideri Abdullah Öcalan başta olmak üzere PKK'nın üst yöneticileri ve örgüt kadrolarına yönelik terörle mücadele projesi başlattı.
Bu proje çerçevesinde, dönemin EGM Özel Harekât Dairesi Başkanı İbrahim Şahin ve özel seçilen ekibinin Öcalan'ın yaşadığı Lübnan'ın Bekaa Vadisi'ndeki PKK kampının bir benzeri Antalya'nın Beydağları'nda kuruldu.
Bekaa Vadisi'nin coğrafi yapısına benzerliği nedeniyle seçilen kamp için gerekli silah, mühimmat ve tüm teknik malzeme İsrail'den satın alındı. İhtiyaçlarının tamamı Susurluk sürecinde adı gündeme gelen ve halen devlet kayıtlarında yer alan iş insanı Ertaç Tinar'a ait Hospro adlı firma üzerinden gizlice özel uçaklarla Antalya'daki eğitim kampına getirtildi.
Bu arada bir parantez açayım.
Hospro şirketinin sahibi Tinar, Temmuz 1998'de "Kayıp Silahlar" konusunda Başbakanlık Teftiş Kurulu'na verdiği savunmasında şunları anlatmıştı:
"1993 yılı Eylül sonunda Mehmet Ağar, Ertuğrul Oğan, İbrahim Şahin ve Korkut Eken'le birlikte, İsrail hükümetinin bilgisi dahilinde (gayri resmi) İsrail'e davet edildik. Antalya'daki kurs, anti-terör eğitim amaçlı yapılmıştır. Kursun düzenleyici emekli Yarbay G. Cohan'dır. Kursun komutanı Albay Amos Golan'dı. Malzemeler, direkt İsrail'den gönderildi. Silahların, Emniyet'in elemanlarınca gümrükten çekilerek kampa gönderildiğini biliyorum. İsrail polisiyle yapılan görüşmelere Mehmet Ağar'dan başkasının katıldığını bilmiyorum."
Parantezi kapatayım.
Silah, mühimmat ve takma sakal, bıyık, peruk gibi teknik malzemelerin tamamı, Türkiye ile İsrail hükümeti arasında yapılan görüşmeler çerçevesinde Türkiye'ye "hibe" edildi. Bu silah ve malzemelerin akıbeti uzun süre bilinemedi.
Kampa gelince, devletin Öcalan'a yönelik suikast için görevlendirdiği Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın Beyrut'a giderek yapacağı eylemde başarısız olması üzerine Antalya'daki kamp da dağıtıldı.
Tabii bu arada Yeşil'in Öcalan'a yönelik suikast girişiminin PKK liderine haber verildiği yönündeki iddialar da o dönemde yaşanan tartışmaların odak noktasındaydı.
Gelelim, İsrail'den gönderilen malzemeler ile Kutlu Adalı cinayeti arasındaki bağlantıya.
İsrail hükümeti, Türkiye'nin talep ettiği malzemelerin yanı sıra "ikili ilişkilerin gelişmesi" çerçevesinde hibelerle birlikte bir miktar Jeriko ve Uzi tabancaları da "hediye" olarak Türkiye'ye ulaştırmıştı.
Susurluk soruşturmaları sırasında Antalya'daki kampa gönderilen silah ve mühimmatın bir bölümü tespit edilebildi. Ancak 25 kadar olduğu ifade edilen Jeriko tabancalar ile bir miktar Uzi'nin izi hiçbir şekilde bulunamadı.
Bucak'ın aracında bulunan Beretta tabancanın ise, Hospro tarafından Emniyet'e hibe edilen, ancak daha sonra kaybolan 10 adet 9 mm Micro Uzi, 10 adet 9 mm Micro Uzi SMG ile 9 adet 22 kalibre Beretta marka tabancalar ile bu tabancalara ait susturucular arasında bulunduğu ortaya çıkmıştı.
Hatta özellikle Browning marka tabancaların İsrail versiyonu olan Jeriko'ların, o dönemde bazı emniyetçiler arasında paylaştırıldığı iddiaları da gündeme gelmişti.
İşte Peker'in, "belinde Jeriko ile Kıbrıs uçağına bindiği" ve "Korkut Eken'in elindeki Uzi" şeklindeki anlatımından sonra sözünü ettiği iki silahın, Türkiye'de o dönemde pek bulunmayan ve sırra kadem basan Jeriko ve Uzi'lerden olma olasılığı yüksek.
Yine Peker'in ifadesine göre; kendisinin gerçekleştiremediği ancak sonrasında Eken'in kendisine "Atilla biz Kıbrıs işini halettik, biliyor musun?" demesiyle gerçekleştirildiği iddia edilen Kutlu Adalı cinayetinde kullanılan silah ya da silahların, kayıp silahlardan olma olasılığı nedir sizce?
Peker'in iddiaları doğru ise, Susurluk sürecinde kaybolan silahların bu tür eylemlerde kullanılıp kullanılmadığının ortaya çıkarılma şansı doğmuştur.
Bu şansı kullanıp, karanlıkların aydınlatılması istenirse, elbette!