Libya'da şehit olan MİT görevlisinin cenaze törenini haber yapmaları sonrasında MİT Kanunu'na aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle hapse mahkûm edilen gazeteciler Murat Ağırel ve Barış Pehlivan'ın cezaevine götürüldüğü saatlerde benzer adli işlem Manisa'da yapıldı.
Aynı soruşturma kapsamında yargılanan ve hapis cezası alan Manisalı kadın gazeteci Hülya Kılınç, adliye – hastane – cezaevi güzergâhını takiben demir parmaklıklar arkasına konuldu salı günü.
Ağırel ve Pehlivan; gerek İstanbul'da yaşamaları, gerekse popüler gazeteci olmaları sebebiyle kalabalık bir gazeteci, siyasetçi ve hukukçu grubu eşliğinde cezaevine giderken, "taşrada" görev yapmasının şanssızlığından olsa gerek Kılınç, tam tersi tek başınaydı.
Meslektaşımız Kılınç'ın, hakkındaki hapis cezası gereğince beraberinde sadece polislerin olduğu ortamda cezaevini yolunu tamamladı.
Ancak sonrasında Manisa'daki süreçte "yakışıksız ve ayıplı" durum yaşandığını T24'ün dikkatli yazı işleri editörlerinin aynı gün 16.37'de yayına verdikleri haber sayesinde öğrendik.
T24'ün dikkatli editörleri, Anadolu Ajansı'nın Manisa'dan gözaltı haberiyle ilgili servise koyulan fotoğraflara baktıklarında, gazeteci Kılınç'a eşlik eden polis memuresinin "Ahlak Polisi" olduğunu gösteren özel yelekle görev yaptığını tespit etti.
Emniyet yönetimi, haber yaptığı gerekçesiyle yargılanıp cezaevine giren Kılınç'ın Ahlak Polisi'nin eşliğinde işlem görmesini uygun bulmuştu!
Habercilik yaptığı net biçimde belli olan kadın gazeteciye "iffetsiz" muamelesi yaparak onurunu kıranlar, koltuklarında sıcak biçimde oturuyorlar halen.
T24'ün haberinin gündem oluşturmasıyla birlikte sürecin farklı boyutları olduğu ortaya çıktı.
Kılınç'ın Anadolu Ajansı'nın haberinde belirtildiği gibi evinden alınmadığı, kadın gazetecinin bilakis kendisinin adliyeye gelerek savcılığa teslim olduğu anlaşıldı.
Ayrıca, Kılınç'ın adliyeye gelmesiyle birlikte aslında Manisa Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi'nden (TEM) bir ekibin görevlendirildiği, ekipte kadın polis olmaması nedeniyle görevin Asayiş Şubesi bünyesindeki Ahlak Bürosu'ndan kadın polis görevlendirildiği fotoğraftan anlaşılıyordu!
Ayıplı durumun bu aşamasında detaya girelim.
Savcılık hakkında kesinleşmiş hapis cezası bulunan bir kadın hükümlünün teslim olduğunu emniyete bildirmesiyle TEM Şubesi'nden ekip görevlendirildi. Ekip adliyeye giderek sağlık kontrolünde geçmesi gereken Kılınç'ı hastaneye götürmek amacıyla tutanakla teslim aldı.
Şimdi Manisa Emniyeti'ne, emniyetin bağlı olduğu Manisa Valiliği'ne, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne ve İçişleri Bakanlığı'na soralım:
1. Manisa Emniyeti TEM Şubesi'nde kadın polis yok mu? Şubeye gelen kadın şüphelilerle hep erkek polisler mi ilgileniyor?
2. Kılınç'ın yanındaki polis memuresi hangi birimde çalışıyor? TEM Şubesi'nden gelen ekipte görevli olup da Ahlak Polisi'nin yeleğini giymiş olabilir mi?
3. Varsayalım, TEM Şubesi'nde kadın polis yok! Ahlak Bürosu'nun bağlı olduğu Asayiş Şubesi'nin diğer birimlerinde kadın polis yok mu?
4. Olmadığını varsayalım –ki kadın polis olmaması mümkün değil. Zira makamlarda kadın polisler sekreterya görevi yapar– il merkezindeki başka bir birimden üniformalı resmi kadın polis görevlendirilmesi çok mu zordu?
5. Şayet Asayiş Şubesi'nde kadın polis varsa, neden özellikle Ahlak Polisi personeli görevlendirildi?
6. Yine varsayalım sadece Ahlak Polisi'nde polis memuresi var. Başka birimin yeleği giydirilse ve bir kadının onuru korunsa nasıl olurdu?
7. Ahlak Polisi'ndeki kadın polisin görev yapması için talimatı kim verdi?
8. Emniyeti yönetenler benzer durumla karşılaşsalar, aynı uygulamanın kendileri için yapılmasına ne derler?
Yeri gelmişken anımsatayım.
Ahlak Polisi, sorumlu olduğu kentte çoğunlukla fuhuşla mücadele konusuyla ilgilenir.
Halk arasında gazino, pavyon, bar, kafeterya gibi umuma açık yerlerin fuhuş yönünden denetlemesini yapar.
Sorumlu olduğu kentte genelev varsa genel kadınların iş ve işlemlerini takip eder, kayıtlarını tutar.
Genelev patronlarıyla muhatap olur görev gereği.
Kumarla mücadelede görev alır.
Sokak polisliğinin olmazsa olmaz birimlerindir.
Kamuoyuna yansıyan haberlerde çoğunlukla fuhuş operasyonlarıyla gündemdedir.
Zaman zaman görev istismarı olayları duyulur Ahlak Polisi birimlerinde.
Uzun yıllardır polis teşkilatını yakından takip eden bir gazeteci gözüyle teşkilat mensupların pek de gönülden çalıştığı birim olmadığını söyleyebilirim.
İşte Manisalı kadın gazeteci Hülya Kılınç'a devletin gördüğü reva budur!
Gazetecilik mesleği nedeniyle verilen cezanın uygulanması çerçevesinde onur kırıcı "iffetsiz kadın" muamelesi gördü.
Kılınç, denetimde serbestlikle cezaevinden tahliye edildi.
Ama bu uygulamayla karşılaşmak yerine demir parmaklık arkasında "gazetecilik yapmaktan doğan cezasını çekmeyi" tercih ederdi büyük ihtimalle.
Kılınç'a yaşadığı ayıp "sehven" yapılmış değildir kanımca. Devlete karşı suç işlediği değerlendirilen bir kadın gazeteciye yönelik kasıtlı uygulamadır. Mesaj vermektir.
Manisa'da bir kadının onuruyla oynanılan uygulamaya karşın, bir başka olayda polisin farklı uygulamasının örneğini vereyim.
Önceki gün Eskişehir'in Alpullu ilçesinde 10 kız öğrenciye tacizde bulunan okul müdürünün gözaltına alınıp tutuklanmasıyla ilgili haberin fotoğrafı örnek olan.
Soruşturmanın şüphelisi olan Alpu Ortaokulu ve Alpu Ertuğrulgazi İmam Hatip Okulu'nun müdürü M.K., iki polis memurunun arasında yürüyor.
Polislerin kıyafetine dikkatinizi çekerim. Gecenin karanlığından olsa gerek resmi mi, sivil mi pek belli olmuyor polislerin konumu ama üzerlerinde standart polis üniforması içindeki kışlık mont var.
Şüpheli ya da şüphelilerle mutlaka bir fotoğraf verilecekse olması gereken budur.
Şimdi sorayım: İlla ki bir Ahlak Polisi görüntüsü verilecekse, hangi olayın muhatabı görüntüye layıktır?
Namusuyla yaptığı mesleğinden dolayı ceza alan kadın gazeteci Hülya Kılınç mı? Yoksa eğitimleri için kendisine teslim edilen hem de imam hatip lisesinin müdürü M.K. mı?
Geçmişten bir örnek vereyim:
Yıl 2009. Hükümetin "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" adıyla Kürt sorununu çözmek amacıyla başlattığı çözüm süreci dönemi.
AKP iktidarı mümkün olduğunca Kürt yurttaşlarla temas kurmaya çalıştığı hareketli geçen günler.
Beşir Atalay İçişleri Bakanı.
Çözüm süreci dönemiyle birlikte aynı zamanda Fethullah Gülen cemaatinin emniyet ve yargıyı yavaş yavaş teslim aldığı günlerde Diyarbakır Adliyesi'nin önü.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üyelerinin de aralarında yer aldığı, bazı belediye başkanlarının bulunduğu kadın ve erkeklerden oluşan 35 şüpheli plastik kelepçeli halde adliyenin girişinde polisler eşliğinde tek sıra halinde bekletiliyor.
Adliye önünde bekleyen gazeteciler FETÖ'cü polis amirlerinin verdiği izinle şüphelileri bu haliyle fotoğrafladı.
Fotoğrafın kamuoyuna yansımasıyla büyük gürültü koptu ve çözüm süreci ilk darbesini aldı.
Dönelim Manisa'ya. Her ne kadar işin içinde doğrudan siyasi bir süreç olmamakla birlikte Hülya Kılınç'ın Ahlak Polisi'nin eşliğinde adli işlem görmesinin FETÖ'cü polislerin uygulamasından ne farkı var?
Ortaya çıktığından bu yana büyük tepki toplayan bu uygulamanın gerçekleşmesinde emeği geçenlerin, hükümetin ayağına ateş etmekten başka bir niyeti yok mu?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, hem partisi adına son dönemde yurt gezilerinde gittiği kentlerde kadınlarla toplantılar yapıyor, hem de neredeyse tüm toplantılarda kadın haklarını savunan açıklamalarda bulunuyor.
Bu profilden anlaşılıyor ki Soylu sadece partisinin kadınlarının sorunlarının çözüme ulaşması için çabalıyor.
Yakışıksız uygulamanın ortaya çıkmasıyla birlikte doğrudan kendisine bağlı ve bizzat imzasının bulunduğu kararnamelerle göreve getirdiği vali ve emniyet müdürünün karıştığı konuyla ilgili tek bir cümle sarf etmedi.
Yine Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş da Soylu gibi sessizliğini bozmadı. Emniyet teşkilatının toplum karşısında bir süredir eriyen imajının toparlanması ve Kılınç'a yapılan hakkında suskunluğunu koruyor.
Manisa Valisi Yaşar Karadeniz ve Manisa Emniyet Müdürü Ömer Uslusoy ise "olay yaşanmamış" gibi davranıyorlar.
Kılınç ve avukatları yaşananlarla ilgili adli ve idari olarak suç duyurunda bulunacaklarını açıkladılar.
Bakalım, idare yani İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü nasıl savunma yapacaklar, göreceğiz.
Bu kadar yazmışken, iğneyi de kendimize yani meslek kuruluşları ve gazeteci kökenli siyasilere batırmak zorunlu oldu.
Gerek muhalefet, gerekse iktidar kadroları içinde siyaset yapan gazeteci kökenli milletvekilleri var. Kadın meslektaşlarına yönelik yapılan yakışıksız ve ayıplı tavra karşı küçük bir tepki göstermediler. Dayanışma içinde olmadılar.
Keza meslek örgütleri de öyle. Sadece Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Manisa Gazeteciler Cemiyeti'nin bir tepki mesajı geldi. Başkaca bir açıklama yok.
Son dönemde oldukça zor şartlar altında yapılan gazeteciliği koruyacak olan yine gazetecilerdir. Mesleğimizin saygınlığını koruyacak olanlar yine bizleriz.
Kulak üzerine yatmakla mesleğin saygınlığını korumak mümkün değildir.