Özcan Purçu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Roman milletvekili adayı. Belki bir o kadar önemli olan bir gerçek de, elektriği olmayan, suyu camiden bidonla taşıdıkları bir naylon çadırda doğup büyüyen belki de ilk vekilimiz olacak olması. Naylon çadırların önünde “sepet yapan çingenler” var ya, Özcan Purçu onlardan biri olarak büyümüş ve bu günlere gelmiş işte.
Her ne kadar yıllarca çadırda mum ışığında çalışıp üniversitede Kamu Yönetimi okumuş olsa da, bakmış ki kendisine Roman Roman (!) devlet kademelerinde yer açamıyor, girmiş Roman toplumu için hak mücadelesine!
Purçu bugün o mücadelenin belki de en önemli ayaklarından birinde, ülkeyi baştan başa dolaşıp koşturuyor. Çünkü o, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir 1. Bölge 5. sıra milletvekili adayı. Aslında bir grup gazeteciyle birlikte Punto24 Bağımsız Gazetecilik Platformu’nun düzenlediği seçim gezisindeyim. Amacımız siyasi parti temsilcilerini dinlemek ve şehirlerin nabzını tutmaya çalışmak. 38 yaşındaki, iki çocuk sahibi bu harika insan ile Aydın’ın Germencik ilçesindeki mütevazı evinin önünde buluşuyoruz. Purçu bizi alıp doğruca Mesudiye mahallesinde naylon çadırda yaşayan Romanların yanına götürüyor bizi, “alın tutun Romanların nabzını,” dercesine...
Purçu’nun verdiği bilgilere bakılırsa, civardaki Mesudiye, Yeni Mahalle ve Şehit Cafer mahallelerindeki 1500-2000 Roman hanesinde 5-6 bin civarında Roman yaşıyor. Yani Germencik’in 12 bin kişilik nüfusunun yarısı Roman. Mesudiye mahallesinde yoksul Romanların çadırları da var. Bunlar Purçu’nun akrabaları. Purçu naylon çadırlarda yaşayanlarla konuşmamızı ve oradaki yoksulluğun birinci dereceden tanığı olmamızı istiyor.
Onun hayata gözlerini açtığı Söke’nin Roman mahallesindeki naylon çadıra yaklaşık 20-30 km mesafede bir başka naylon çadırın önündeyiz. Etrafımızı bir kısmı Purçu’nun akrabası olan Roman vatandaşlar çevreliyor. Elektrik, su yok! Toprağı üzerine 3-4 kilim atılmış, 3-5 ayda bozup yeniden yaptıkları naylonları duvar ve dam bilmiş insanlar bunlar. Tuvaletler dışarda! Yoksulluk büyük, ama yüzlerinden umut okunuyor. Özcan’ın Meclis’e girip dertlerine derman olmasını, Romanların sorunlarını hafifletmesini umuyorlar.
Kuzeni Gülten Dumrul, ellerini göğe doğru açarak, “hadi inşallah” diyor, “Özcan bizi bu çadırdan, bu çamurdan kurtarabilir.” Gün sayıyorlar adeta!
Nasıl bir hayatları olduğunu sormamıza gerek kalmıyor. Gülten Hanım yarı hüzne boğulmuş bir heyecanla, ümitle anlatıyor:
“Bu çadırda yaşamanın ne demek olduğunu bir biz biliriz, bir Özcan bilir, bir de Allah bilir. Biz bu çadırda serada domates patlıcan yetiştirir gibi, çocuk yetiştirdik. Ben 50 yaşındayım. Bunca sene namusumuzla para kazandık, gölgelik plaj şemsiyesi, sepet yaptık. Ama bir ev yapamadık! İşte... Fakirlik! Allah dürüstlükten ayırmasın.”
Gülten Dumrul daha sonra bir-iki adım atıp yandaki diğer naylon damları gösteriyor:
“Bu kızımın evi (bir çadırı gösteriyor), bu oğlumun, bu benim, bu da kaynımın çadırı. 5-6 senedir buradayız. Ama neticede göçebeyiz. Tek bir yerde ekmek bulamıyoruz. Aylığımız yok, yıllığımız yok!”
Karşımızda duran insanlar, 14 Haziran 1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanunu’muzun çok yakın bir zaman kadar “anarşistler” ve “casuslar” ile birlikte “Türkiye’ye muhacir olarak kabul edilmeyecekler” arasında saydığı “göçebe çingeneler.” Yakın bir tarihe kadar hastanelere dahil kabul edilmeyen ve edilmediğini çoğumuzun bilmediği bir topluluğun mensupları.
Kendilerine yönelik kuşku, nefret ve düşmanlığı körükleyen bu ayrımcı ifadeler neyse ki o yasadan yakın bir tarihte çıkarıldı.
Purçu’ya AK Parti döneminde silinen o ifadeler ve “Roman Açılımı” sayesinde “Romanların sorunları sona erdi mi” diye soruyorum.
“Başbakanımız ne demişti. Çadırda tek bir Roman vatandaşımız kalmayacak. İşte bu insanlar, benim akrabalarım. Hepsi çadırda. Germencik’in yukarısında da bir Roman mahallemiz var. Orada da çadırda yaşayan yüzlerce insan var. Söke’de, İncirliova’da çok sayıda göçebe Roman vatandaşımız var.”
Purçu meselenin bir partiye atfedilmesine de karşı çıkıyor:
“Roman sivil toplum kuruluşlarının mücadelesi olmasaydı, yasa aynı sayfaların içine gömülü kalacaktı. Kimsenin umurunda olmayacaktı. Onu biz yaptık, mücadelemizle. Kimse bize bir şey bahşetmiş değil.”
Derken Gülten Hanım giriyor araya:
“Yalan mı söyleyeyim şimdi. Sonuçta buradaki Romanlar eskiden AK Parti’ye oy verirdi. Ama hayal kırıklığı oldu tabii. Bakın hâlâ çadırda duruyoruz.
“16 yaşında kızım var. Dört sene okutabildim. Göçebelikten bir senede 5 tane okul değiştirdiğimiz oldu. Sonunda çocuk okuldan soğudu. Türk toplumuna girip de bir işe giremedik. Bizi kabul etmiyorlar, içlerine sokmuyorlar. Harbi söyleyelim. Neden? Şalvar var ayağımızda. Ne bileyim, sosyetli değiliz! Daima dışlandık biz.”
Peki ya sosyal yardımlar?
Özellikle Purçu o konuda kızgın:
“AKP sosyal yardımlarla insanlar üzerinde bir muhtaçlık psikolojisi yarattı. Şimdi birileri buralara da gelip, “AKP’ye oy vermezseniz, AKP size yapılan yardımları keser” diyorlar. Her mahallede karşılaşıyoruz. Bu nedenle mahalleler üzerinde bir panik havası yaratıyor bu durum. Bunu engellemeye çalışıyoruz. Bu yardımlar AKP’nin parasıyla yapılmıyor. Bu devletin parası, diyoruz. CHP de gelse, AKP de gelse, MHP de gelse, bu sosyal yardım kapsamındadır. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ama bugün hangi kuruma gitseniz, kaymakamlıkta valilikte, AKP’li değilseniz iş yaptıramıyorsunuz.”
Bir arkadaşımız soruyor, bu insanlar nasıl geçiniyor, diye:
“Göçebe hayat zor. Şimdi buradalar. Kışın kargı kesmeye gidiyorlar. Mesela Nazilli Kuyucak yakınlarına giderler. Sonra bir bakarsın Datça’ya giderler, domates toplamaya. Çok yakında Fethiye’ye, sahillerdeki otları kesmeye gidecekler. Bellerine kadar çamurun içine girerek. Göçebe hayat kalmadı diyorlar ya... Var, hâlâ var! Çok sayıda Roman’ın göçebe hayatı var.”
Evet belki devlet yaklaşık 80 yıllık ayıbı sildi ve Romanlara “vatandaşlıklarını” iade etti. Ama onların eğitim ve barınma sorunlarına halen çözüm bulunmuş değil. O nedenle hemen temel soruyu yöneltiyorum:
“Siz mecliste kendinize yer bulursanız, ne tip önceliklerle Romanların bu eğitim ve barınma sorunlarının üzerine gideceksiniz? Neler yapacaksınız?”
CHP’li Roman aday yanıtlıyor:
“Biz ayağı yere basan planlarla sürece dahil olduk. 2010 yılından bu yana Cumhuriyet Halk Partisi ile çalışıyoruz. Çözüm önerilerimiz ve programımız belli.
“Elektriksiz, susuz yaşıyor insanlar burada. Bunu çadırda yaşamış biri olarak söylüyorum. Bu sıkıntıları hangi şartlarda, nasıl bir zaman planında çözeceğimizi planlayarak gidiyoruz.”
Eğitim ve barınma konularında yapmak istediklerini somutlaştırmasını istediğimde şu yanıtı veriyor Purçu:
“Örneğin, çadırda göçebe yaşayan çocukların okuldan kopmaması için taşımalı eğitim olacak. Yerleşik yaşama geçmiş Roman vatandaşlarımızın çocukları için ise mahallelerde etüt evleri açacağız. Sabah okula gidiyorsa, öğlen etüt evine gelecek ve öğretmen eşliğinde dersleri takip edilecek, yemeğini yiyecek, düzenli beslenmesi sağlanacak. Akşam da evine gidecek. Öğlenci çocuk ise sabah erken gelecek, aynı programa tabi tutulacak. Sonra da öğlen yemeğini yiyip okuluna gidecek. Bu eğitimle ilgili birinci çözüm önerimiz. Biz bunu Mersin’de başardık. Orada 3 katlı bir etüt evimiz var, üç sene önce kurduğumuz. Şu an 400 tane Roman çocuğumuz var burada. Yani bu sistemi iyi biliyoruz. Geçen sene 16 Roman çocuğu en iyi yerlerden Anadolu Liselerini kazandı. Yani uygulanmış bir alan çalışmamız da var.”
Peki Romanlarda işsizlik çok yüksek, bu konuyu çözmek için ne tür planlarınız var?
“Bunun önüne geçmek için, eğitim ve istihdam konusunda meslek atölyeleri oluşturarak Roman vatandaşlarımızı güncel mesleklerle buluşturmayı planlıyoruz. Yani farklı meslek kollarında, sanayide çalışabilecek nitelikli personel yetiştiriyoruz. Her ilin değişen ihtiyaçları doğrultusunda. Mesela İzmir’de palet çakma atölyesi... Bu alanda ihracatımız da olduğundan bu meslek kolunda Roman vatandaşların ilerlemesini sağlayacağız. Örneğin, Mersin’de bir kadın atölyesi kurduk. Hasır ve gölgelik şemsiye atölyesi açtık. Bir yıl oldu. Buradaki Roman vatandaşlarımız gitti orada bu sanatı öğrettiler. Orada bugün 40’a yakın insan çalışıyor. Ve şu an Almanya’ya ihracat yapıyorlar. Yani oturmuş bir sistemimiz var bizim. Uygulama sahasında neler yapacağımızı pratikte gördük. Bunu da Cumhuriyet Halk Partisi’nin programına yerleştirdik.”
CHP’nin önerdiği başkaca iyileştirmeler var mı?
“Güncel mesleklerle buluşamamış çok sayıda Roman kardeşimiz var; çiçek satar, sepet örer, hurdacılık yaparlar. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında her eve minimum 720 TL para girecek. Bu sistemde gördüğünüz gibi kadınlar çilekeş. Erkek düşünmese bile kadın çocuklarına ne yedireceğini düşünüyor. Bu nedenle bu para da kadının hesabına yatacak.
“Ayrıca bizde yetenekli müzisyen kardeşimiz çoktur. Ama bu memlekette heba oluyorlar. O nedenle Romanların bulunduğu kimi yerlerde sanat akademileri açılarak onların da alanda profesyonel müzisyen olarak çalışabilmeleri sağlanacak.”
Bir arkadaşımız Romanların erken yaşlarda evlilik yaptıklarını hatırlatarak, “bu konunun da halledilmesi gerekmez mi” diye soruyor:
“Meslek edindirme alanında yaptığımız çalışmalarla erken yaşlardaki evlenmelerin de önüne geçmeye çalışıyoruz. Roman Arabuluculuk Projesi kapsamında Türkiye Roman Hakları Forumu (ROMFO), Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu ve Hollanda Büyükelçiliği ile bir araştırma yaptık. 1000 Roman ailesine gittik ve gördük ki, 13-17 yaş arası evlilik oranı % 67. Yani her 100 Roman gencinden 67’si erken evlilik yapıyor. Bunun çözülmesi için de çocuklarımızı eğitimle buluşturmamız, onların önünü açmamız lazım.”
Peki kentsel dönüşüm projeleri Romanlar için nasıl sonuç verdi?
“Kentsel dönüşümler Roman vatandaşlar için kentsel felakete dönüştü. İstanbul’un en köklü, sayılı mahallelerinden, 1000 yıllık bir kültüre sahip Sulukule’de yaşananlar ortada. Bizlerden 3 kuruşa aldıkları evleri eşyalarını bile çıkarmalarını beklemeden sabaha karşı yıkıp, onları da şehrin 50 km ötesine Taşoluk’a götürdüler. Orada ne yapacaklar? Parası yok, pulu yok, 50 km öteden şehrin içine giremez. Evini, kültürünü yok ettiniz. İnsanlara ‘sen yaşama, öl’ dediniz. Ev için de aidattı, şudur budur 700 TL ödemeye mahkum ettiniz. Hiç değilse şehrin içinde çiçek satıyor, müzisyenlik yapıyordu. Sonra hepsi çıktılar, oraya buraya çadırların içine dağıldılar. N’oldu? Sulukule’deki evleri fakir fukaradan aldılar. Villa yapıp zenginlere sattılar.”
Kentsel dönüşüm konusunda CHP’nin bakışı ne?
“Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kentsel dönüşüm yapılacaksa bu dönüşümün yerinde yapılmasını ve hak sahibi olan Romanlara verilmesini istiyoruz.”
Evi olmayan ve bu şekilde çadırda yaşayanları da yine o sahada çeşitli kamulaştırma yöntemleri kullanarak alan yaratıp 277 TL taksitle ev sahibi yapmak istiyoruz. Ana hedefimiz bu.
Bir gazeteci arkadaşımız soruyor: Roman olmak ne demektir?
“Elektriksiz yaşamak, susuz yaşamak demektir. Bu çadırda şimdi yağ yok! Kalkacak öbür çadırdan yağ isteyecek yemek yapabilmek için. Kalkacak, şuradaki bakkaldan 1 liralık salça alacak, bir liralık peynir alacak. Yeri geldi, bir ekmek alacak parası yok, kesip yarısını alacak. Roman olmak bu demektir. Birbirleriyle dayanışma içinde yoksulluk demektir. Bizde dargınlık, küslük yoktur. Birbirini sıkı sıkıya tutmak vardır, kenetlenmek vardır. İnsanların birbirlerinin açığını kapattığı bir kültürün içinden geliyoruz. Bizim mahallelerimiz yok edilirse, dağılırsa biz nasıl yaşayacağız?”
“Evet hüzünlü günlerimiz var. Ama bizim de neşemiz, yaşam felsefemiz var, müzik hayatımız, önemli günlerimiz, Hıdrellezimiz var. Kentsel felaket anlamına gelen dönüşüm projeleriyle onu yok ediyorlar!”
Son ve belki de en vurucu sözler Özcan’dan yana çok umutlu olduklarını sürekli hatırlatan Gülten Hanım’dan geliyor sanki:
“Benim dedem çocuklarını sokak ortasında çamurda bırakıp, 4 sene ağır makineli taşıyarak askerlik yapmış. Ben 50 yaşındayım. Gerçekten bıkkınlık duyduk bu çadırlardan, bu çamurdan! Biz de insan gibi yaşamak istiyoruz. Türkler gibi!”
Twitter: @akdoganozkan