Sizi bilmem, ama ben bunaldım, sevgili okurlar. Son zamanlarda içim karardı.
Evet, siyaset bu karanlığın önemli bir parçası. Ama tamamı değil. Boğucu hava her yana yayıldı.
Bu ortamdan kurtulmanın mutlaka bir yolu olmalı.
* * *
İnsanlar insanlıklarını kaybetmiştir. Açgözlüdürler. Amaçları, yeryüzü nimetlerinden mümkün olduğunca yararlanmaktır; hep daha çoğunu ve daha iyisini tüketmektir.
Zengini de fakiri de sadece kendi menfaatini düşünmektedir. Menfaat için her türlü suç işlenmektedir. Hırsızlıklar ve cinayetler gırla gitmektedir. Kız çocukları, bir parça et karşılığında satılmaktadır.
Sevgi yoktur, dostluk yoktur, mutluluk yoktur. Nefret, düşmanlık ve hırs vardır.
Kaos giderek büyümektedir.
İnsanlık... belki de... yok olmayı hak etmektedir.
* * *
Ve Tanrı Nuh'a önemli bir görev verir: Her şeyi (ve bu arada aralarında çocuklarla gençlerin de bulunduğu "Tanrı'nın güvenini kaybetmiş insanlar"ı) silip süpürecek olan Büyük Tufan'dan bazı canlıları kurtarması ve daha sonra onlarla birlikte yeryüzündeki hayatın yeniden başlamasını sağlaması.
Nuh ve ailesi, kısa sürede inşa ettikleri devasa gemiye bütün hayvanlardan birer çift alarak yola çıkarlar. Geride kalanlar sular altında kalarak yok olmuştur.
Aylar sonra gemi bir dağa "oturur" (bir inanışa göre Ağrı/Ararat Dağına, bir başka inanışa göre Cudi'ye).
Acaba bundan sonra yeryüzünde huzur ve mutluluk egemen olacak mıdır? Artık "kötülükler" geride kalmış mıdır?
İlk insanlar olarak kabul edilen Adem ile Havva'nın küçük oğlu Habil'i öldüren büyük oğlu (ve "tarihteki ilk katil") Kabil'den türeyenlerden, onların şiddet ve kötülüklerinden arınılmış mıdır?
* * *
Aradan binlerce yıl geçti.
Yukarıdaki sorulara cevabı siz verin.
İlk çağlardaki insanların aklından hayalinden geçmeyecek teknolojik gelişmelerden yararlanma şansına kavuşmuş olan bizler, günümüz insanları, şiddetten ve kötülüklerden arındık mı? Yoksa...
2014 Türkiyesi'ne bakın bir! İçimizde biriken nefrete, hoşumuza gitmeyene zarar verme ve onu yok etme arzusuna, şiddetin her türüne (fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik vb.) eğilimli olmamıza!
Ve neredeyse isteyerek kötülüklerimizi çoğaltmamıza, yarıştırmamıza! Her geçen gün yüreklerimizin biraz daha kararmasına engel olamamamıza!
Kendini tartışılmaz derecede saygın, dürüst, namuslu, iyilik timsali sayan her birimizin içinde nasıl canavarlar gizleniyor acaba?
Ülke cezaevlerinde çeşitli suçlardan toplam 145 bin kişi var; en çok uyuşturucu ticaretinden, sonra adam öldürmekten, ardından hırsızlıktan ve öteki suçlardan...
Dışardakilerin gizli suçları, en azından suç eğilimleri, "yüz kızartıcı" davranışları ve düşünceleri hiçbir istatistik verisine dahil değil...
* * *
Her zaman birilerini suçlayıp kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi görmek hiçbir sorunu çözmüyor.
Gevezelikle rahatlamak değil, gerçekten bir şeyleri anlamak ve aşmak niyetindeysen, önce aynaya dikkatle bakman gerekiyor. Şiddet ve nefret sadece bizim şiddetle nefret ettiğimiz kişi ve ortamlardan yayılmıyor ki, içimizde de usulca filizlenip zamanla dal budak sarıyor.
Velhasıl, bunaldım. Ve böyle zamanlarda sihirli bir şeyler ararım ben: Bir şiir, bir öykü veya bir roman, bir şarkı ya da bir film, hiç olmazsa bir cümle...
Bugünlerde iki film izledim. Biri, Nuh: Büyük Tufan. Başrollerinde Russell Crowe, Jennifer Connelly ve Anthony Hopkins gibi ünlü isimlerin yer aldığı filmin yönetmeni Darren Aronofsky.
Ne sinema eleştirmeniyim, ne de tarih, din ya da felsefe uzmanı. Filmi didiklemek değil amacım. Bazı Müslüman ülkelerde olduğu gibi, bizde de yasaklanırsa diye, bir an önce görmek istedim bu filmi. Ve izlerken sadece içimdeki karanlığı dağıtacak bir ışık, bir çıkış, bir cümle aradım.
* * *
Adem'den sonraki onuncu kuşak sayılan Nuh'un zamanındaki şiddeti ve kötülükleri bugünle kıyaslamaya çalıştım.
Yunan filozofu Epikür'ün "Tanrı varsa evrende, bunca kötülük niye? Neden Tanrı kötülüğe izin veriyor?" sorusunu ve ona karşı çıkanların "Tanrı yoksa evrende neden iyilik var? İyilik varsa Tanrı da var demektir” cevabını hatırlayıp tekrar sorguladım.
Tanrı varsa da yoksa da, yeni bir Büyük Tufan'ın çıkıp çıkmayacağını merak ettim.
Bu sefer felâketten kurtulma aracı olacak bir Nuh'un Gemisi bulunamayabileceğini düşündüm.
İnsanların masum temsilcileri çocuklara ve insanlığın en büyük saygısızlıklarının kurbanı olan hayvanlara, bitkilere, doğaya üzüldüm...
Umutsuzluğum umudumu bastırdı.
* * *
Ertesi gün sonunun iyi biteceğini bildiğim bir başka filme gittim: Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol.
Adı üzerinde, Afrika'nın geçenlerde (5 Aralık 2013'te) kaybettiğimiz efsanevi lideri Nelson Mandela üzerine bir film. Yönetmenliğini Justin Chadwick'in yaptığı filmin başrollerinde Idris Elba, Naomie Harris ve Robert Hobbs var.
Mandela'nın çocukluğundan başlayarak Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı olmasına kadar uzanan zorlu hikâyesi.
Siyah derililere uygulanan baskılar ve devlet terörü... Sonunda ona şiddet ve terörle cevap veren Afrika Ulusal Konseyi'nin mücadelesi...
İç savaşın bitirilmesinin ve barışın sağlanmasının kaçınılmaz olduğunun anlaşılmasına kadar geçen inatçı on yıllar boyunca ölen binlerce insan...
Yalnızca beyazlarla eşit haklara sahip olmak için harcanan çabaların inanılmayacak kadar pahalı bedelleri... Mandela'nın hayatının 27 yılını hapiste geçirmesi...
* * *
Filmin beni en çok etkileyen ve günümüz Türkiyesi ile ilişkilendirdiğim bölümü sonlardaydı. Konu, intikam tutkusu ve hoşgörü arasındaki ahlaki seçimdi.
Siyah derili çoğunluğun üstünlüğü iyice belirginleştikten ve Mandela özgürlüğüne kavuştuktan sonra, pek çokları "intikam saatinin yaklaştığı" kanısındadır.
Irkçılığın, ayrımcılığın, zulmün hesabı sorulmalıdır. Nedensiz yere baskı altında tutulan, hapse atılan, işkenceden geçirilen, öldürülen insanların intikamı alınmalıdır. İktidar çok yakında değişecektir.
"Beyazlar ile uzlaşmak" artık kararsızlık, korkaklık, hatta hainlik olarak görülmeye başlamıştır.
Ancak Mandela zor da olsa örgütünü ve kitlesini ikna etmeyi başarır. Anahtar kelimeleri şudur:
"Ben onları affettim; o halde hepiniz affedebilirsiniz."
Ve yeni iktidarla birlikte hoşgörü de adım adım egemen olur.
İyi ki de olur.
Çünkü hoşgörü, "iyi insanlar"ın yüreklerindeki kötülüğü ve şiddeti kontrol ederek "karşı taraf"ı anlayabilmesinin ilk şartıdır.
@AksayHakan