Teşbihte hata olmaz; “Bir deli kuyuya bir taş atmış bin akıllı çıkaramamış” diye bir deyim vardır. Derinlerin sözcüsü Bahçeli -hikmetinden sual olmaz- ortaya bir af konusu attı, hâlâ işin içinden çıkılamadı.
Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı Erdoğan (AKP demeye dilim varmıyor, çünkü AKP’den geriye ne kalmışsa artık Erdoğan’ın vokal grubundan ibaret) ne zamandır ilk kez derin Devlet’in önerisine direnç gösterdi; estek dedi, köstek dedi, hevesli görünmedi. Sonunda, elleri mahkûm, bir noktada anlaşırlar ama pürüzler var.
Bahçeli’nin af ısrarının başlıca gerekçesi dolup taşan tutukevlerinin, hapishanelerin bir ölçüde boşaltılması ihtiyacıydı. Siyaset çevrelerinden bir Allah’ın kulu da, “O zaman gözünün üstünde kaşın var diyeni, her canınızı sıkanı tutuklamayın, gerekiyorsa tutuksuz yargılayın” diyemedi.
Bu af konusunda bir türlü ikna olmayan Erdoğan, son konuşmalarından birinde konuya ilişkin olarak “vicdan” kavramını kullandı. (Kelimelerin, kavramların özü, içeriği nasıl da yitip gidiyor bazen!)
Antalya 10. Ceza Mahkemesi’nin, Afrin Harekâtı’na karşı çıkan paylaşımlarından ötürü terör örgütü propagandası yapmaktan yargılanan sanığın beraatine karar vermesi, bence son birkaç yılın en cesur, en önemli ve ahlakî yargı kararıdır.
Mahkeme “Sadece terör örgütünün propagandasını yapmak suç oluşturmaz . Suçun oluşabilmesi için örgütün şiddet içeren yöntemlerinin propagandası yapılmalı. Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi ile muhkûmiyet için, terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek, bu yöntemleri teşvik edecek şekilde propaganda gerekir” diyor ve sanığın Afrin Harekâtı’nı eleştiren, barış isteyen bir dizi paylaşımını aklıyor.
Hem adil hem de hukuka uygun bir karar. Sonraki gelişmeler ne yönde olur, bu kararı veren hakimlerin başına neler gelir, ayrı konu. Ama bu karar, ne zamandır unuttuğumuz hukukun, yasaların, adaletin hatırlatılmasıdır.
Müvekkillerinin haklarını korudukları, mağduriyetlerini dile getirdikleri için, kısaca avukatlığın tanımı gereği yapmaları gerekeni yaptıkları için avukatları bile tutuklatan yargıçların (!) hâlâ görevden alınmadıkları bir yargı mekanizmasında, hukuka ve vicdana uygun kararları yadırgar olduk.
Bu karar emsal alınsa, hapishaneler büyük ölçüde boşalır çünkü içerde aylardır yatan tutuklu ve hükümlülerin pek çoğu -ama şu örgüt ama bu örgütten- hemen tahliye olur. Hatırlayalım: Ne örgüt propagandası, ne şiddet övgüsü, içerde sadece barış dedikleri, barış istedikleri için aylardır yatanlar var. İçerde; hiçbir terör örgütüyle en küçük bağı, ilintisi, ilişkisi olmadan, sadece muhbir, gizli tanık ve itirafçı yalanlarıyla, yakıştırmalarla, deneyimsiz ve cahil mi yoksa kötü niyetli, meslek ahlakından yoksun mu bilemediğim sözde hakim, sözde savcıların kararlarıyla çile dolduran binlerce mağdur var. “Terör örgütüne üye olmamakla birlikte” diye başlayan, iktidarın/ mahkemenin hoşuna gitmeyecek düşüncelere sahip insanları yıllarca zindanlarda tutacak kararlarla hayatları söndürülmüş, geleceklerine ipotek konmuş binler, on binler var.
Gelelim vicdan meselesine
Vicdandan söz etti Sayın Erdoğan. İçerde, iki yıldır iddianamesi bile hazırlanmamış, neden tutuklu olduklarını kendileri bile bilmeyenler var. Bunların çoğu FETÖ ‘den alınmışlar içeri. Sayın Erdoğan’ın ve bütün çevresinin can ciğer kuzu sarması oldukları bir yapıya, bir düşünce ve inanca bağlanmış sıradan insanlar çoğu. Bir zamanlar teşvik edilen ve güçlendirilen bir bankaya yatırmışlar paralarını, ya da oradan kredi çekmişler. Çocuklarını Erdoğan’ın damadının da gittiği şu veya bu okula/dershaneye göndermişler. Ya da, -hadi çekinmeyim hatırlatmaya- komutanları, hocaları emrettiği için o meşum 15 Temmuz gecesinde köprüye çıkmış/çıkartılmış gencecik askerî okul öğrencileri var.
Sonra, bebekleriyle birlikte hapishane koğuşlarında tutulan kadınlar, en acısı da ölümü bekleyen hasta tutuklular var. Hiçbiri kanlı katil değil, öyle yalan yavşak ifadeyle “kader kurbanı” falan da değil; düpedüz devlet tutuklusu, devlet kurbanı, hukuk mağduru. Kana, ölüme, yıkıma, silaha bulaşmamış, tek suçları farklı düşünmek olan insanlar...
Bu arada, tweet atarken kendilerine hakim olamamış, sersemlik etmiş, Erdoğan’a hakaretten tutuklu binlerce kişi var.
Hapishaneleri boşaltmak elinizde
Erdoğan’ın da belirttiği gibi, hapishaneleri boşaltmak için af çıkmaz. Ülkücü mafya reislerini, dolandırıcıları, torbacıları, uyuşturucu tacirlerini (hele bir de Anayasa Mahkemesi eşitlik gerekçesiyle affın kapsamını genişletirse) kadın katillerini, tecavüzcüleri, çocuk istismarcılarını serbest bırakacak bir affın açacağı toplumsal yaralar ağır olur.
Oysa, hem hapishaneleri boşaltmak, hem kamu vicdanını yaralamadan toplumun bir ölçüde de olsa rahatlamasına, normalleşmesine katkıda bulunmak o kadar kolay ki! Öncelikle, bir süredir unutulmuş olan hukuka geri dönülse; yargıçlar, savcılar kendilerini iktidara yaranma baskısı altında hissetmeden, ya da ideolojik mihraklardan bağımsız sadece hukukun emirlerine uyarak karar verebilseler (Antalya 10. Ceza Mahkemesi kararı bir örnek olsun) aydınlığa doğru dev bir adım atılmış olur.
Sonra vicdan hatırlansa, yönetenler ve yargı, kavramın gerçek anlamında vicdana dönebilseler bir eşik daha aşılır. On binlerce tahliye gerçekleşebilir.
Bir de, siyasilerin anlayacakları dilden son bir not: Böyle adımların oy getirisi de mafyacı-uyuşturucu taciri-lümpen affından yüz kat fazla olur.