Öğle vakti NTV’de Oğuz Haksever stüdyo ve telefon konuklarına Kenan Evren...
Öğle vakti NTV’de Oğuz Haksever stüdyo ve telefon konuklarına Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın sorgulanması üstüne sorular yöneltiyor. Yarım kulak dinliyor, çeyrek göz bakıyorum. Sıra kırk yıllık Ankara habercisi Yavuz Donat’a geldi. Pek çok meslek gezisinde birlikte olmuşluğumuz, selamlaşmayı aşan bir tanışıklığımız var. Yavuz Donat kendisinin darbelere karşı olduğunu epeyce vurguladıktan sonra sözü Demirel’e getirdi. Demirel cephesinden en iyi haber alan gazetecilerden olduğunu bilirim. Kulak kabarttım. Demirel “O defterler kapandı” buyurmuş. Kendisini başbakanlıktan zorla ve zorbaca indirip Zincirbozan’a tıkan 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasına giden yolu pek de duraksamadan, pişkince tıkıyor, “O defterler kapandı” buyuruyor. Demirel’dir. Der. Ardından Yavuz Donat da o defterlerin kapandığını söyledi. Eh, o günlerde çalıştığı gazetenin bir süre kapatılması dışında Yavuz Donat da 12 Eylül sillesi yememiş meslektaşlardan. O yüzden defter kapatma gayreti çok şaşırtıcı değil. * * * Oğuz Haksever sorar diye umutlandım. Sormadı. Ama ben soracağım:O defterleri kapatma hakkı kimlerdedir? Demirel(giller)de, Yavuz Donat gibilerde olabilir mi? Yine de ne Demirel’e, ne Donat’a öfkelenmedim. 12 Eylül’de elinden devletin dizginleri zorla ve zorbaca alınan Demirel daha sonra başbakan, daha da sonra Cumhurbaşkanı oldu. Dolayısıyla kişisel defterini kapatabilir. Donat, 12 Eylül’de de, sonrasında da Ankara’nın seçkin ve devletin itip kakma gereği duymadığı gazetecileri arasında kaldı. Yani o da zaten belki sadece kapağını araladığı defteri kapatabilir. Nitekim bunu açık açık söylüyorlar da. Niye öfkeleneyim ki? Bunu böyle açıkça, mertçe söylemeyen, söyleyemeyen ama bin dereden su getirip, bilinçlerinin derinliklerinde kök salmış “tepeden inmeci” siyasal tercihlerinin gereğini yerine getirmeye çabalayanlar var. İşte onlar mide bulandırıyor. Ama mide bulantısının üstünden bir cigara, bir tas kahve ile gelinebilir. Yani umursamıyorum, umursamayın. 12 Eylül defterini kapatmamaya kararlı, bunun bir yurttaşlık ödevi olduğunun bilincinde binler ve binler ve binler var. Onları bu inat ve kararlılıkta tutan sıradan bir intikam duygusu değil. “Onlar bize çektirdi, şimdi de onlar çeksin” diye kişisel bir hesaplaşma tutkusu hiç değil. Türkiye’de sosyalizmin köşe taşlarını döşemeye çalışanlar; Tarkiye’de demokrasinin yeşermesi için çabalayanlar bu yola işkenceyi, hapishaneleri ve hatta ölümü göze alarak girdiler. Onların 12 Eylül’le hesaplaşması bu ülkenin en büyük utançlarından birinin silinmesi, vesayet düzenini bir daha belini doğrultamayacak ölçüde kırmak hedefinde anlam kazanır. O yüzden ipe un serenleri, hedef saptıranları umursamaksızın, aradan 31 yıl geçmiş ucuzluğuna kapılmaksızın, Türkiye halkının Şili ve Arjantin halklarından farklı olmadığını kanıtlama fırsatını elinin tersiyle itme aymazlığına sürüklenmeksizin Evren Cuntasından hesap sorulmasına giden yoldaki engelleri aşacağız... * * * Bir grup demokrat ve inatçı hukukçu haftalardır bütün 12 Eylül mağdurlarının hak aramasının hukuksal temelini sağlayacak bir dilekçe üstüne çalışıyorlar. O örnek dilekçe yakında 12 Eylül’le hesaplaşma kararlılığındaki sosyalistlerin, demokratların, antifaşistlerin önünde, elinde olacak. Dünkü Tırmık’ta vurgulandı. Bugün bir daha:Vakittir! Sıvayın kolları...