Ben ki epey kaşarlı, epey alışkın, epey idmanlıyım, benim bile içim bu kadar kararmışsa, boğuntu her yanımı sarmışsa okurlarınki haydi haydi…
Öyleyse asık suratlı bir Tırmık yazmaktansa mizaha yelken açayım. Hem ben rahatlarım, hem becerebilirsem eğer okurlar biraaaazcık gülümser, diye düşündüm.
İyi de neyi tırmıklamalı, kimi sarakaya almalı?
Sağlık Bakanlığının bayram müjdesi gibi duyurduğu Çin aşısı haberi olur mu acaba?
Öyle ya büyük Türk büyüklerinin en büyüğü Recep Tayyip Erdoğan daha birkaç gün önce "Aşı sıkıntısı olduğunu kabul etmiyorum" buyurmuştu. Aynı günlerde Sağlık Bakanı da "Aşı tedariki önümüzdeki 2 ay güçleşiyor, sonra aşı bolluğu bekleniyor" buyurmuştu. Biri var diyor, biri yok diyor ve dün bayram müjdesi geldi, Çin aşısını taşıyan uçak Anmara Esenboğa havalimanına indi (inmiş).
Yok bu konu mizahla ele alınıp tırmıklanamaz.
Çünkü mizahın mizahı olamaz.
Peki, ekranların en çok izlenen, reyting rekorları kıran dizisi Sedat Peker'in ilk üç bölümünü ele alsam…
I-ıh… Bu da olmaz.
İlk üç bölümde ortaya dökülenler ve üçüncü bölümün sonuna doğru verilen "Turpun büyüğü heybede" mesajı işin ve konunun şakaya, mizaha gelir yanı olmadığını gösterdi.
Devletin iplerini eline geçirenlerin yedikleri herzeler, kullandıkları tetikçilerden birinin ağzından pervasızca sergileniyor. Hukuk devletine bağlı olmayı yurttaş olmanın birinci koşulu kabul eden biz sıradan yurttaşlar için artık açıktan akan lağım kanallarına seyirci kalamayacağımız bir aşamaya ulaşıldı. Bu ülkede insan olarak, yurttaş olarak bir "var olma - yok olma" sorunuyla karşı karşıyayız.
Henüz ilk üç bölümünü izlediğimiz "Peker dizisi" artık mizaha sığınmaya değil özgürlükler için, demokrasi için ve ille de hukuk devletinin evrensel ilkeleri için kolları sıvamamız gerektiğini adeta kafamıza vura vura gösterdi, gösteriyor gösterecek.
Bilgisayar başında "Mizah yazayım ama o olmaz, bu olmaz; peki ne olur acep " diye kıvranırken bir okur DM'si ekrana düştü.
DM, Twitter'de sadece yollayanla yollananın okuyabileceği mesaj demekmiş. Okurla benim aramda kalmasın, mesajı buradan açık edeyim:
"Sevgili Aydın bey, Diyarbakır'ın havaalanı kavşağına dikilmiş heykelleri tırmıklarsınız diye iki gündür bekliyorum ama sizden çıt yok. Bu da tırmıklanmazsa ne tırmıklanır acaba?"
Okur haklı mı?
Evet ve hayır!..
Biri bir lise müsameresinde halay çekenleri anımsatan folklor ekibi, biri kadayıf tepsisi taşıyan adam heykeli, biri burmalı bilezik figürü, biri de Diyarbakır karpuzunun içine tıkıştırılmış bebek heykeli (heykeli???) var karşımızda.
Utansak mı, gülsek mi, ağlasak mı bilinmez.
Bana heykel yap deseler elbette yapamam. Tamam, heykel yapamam ama Türkiye'de heykel sanatının yüz aklarından Kuzgun Acar arkadaşımdı; Mehmet Aksoy ise yakın arkadaşımdır. Onların heykel sanatı üstüne sohbetlerinde bulundum. Hele Mehmet Aksoy'un bir "nehir söyleşi" ile hayatının ve sanatının kitabını yazdım. (Heykel Oburu. Mehmet Aksoy kitabı, İş Bankası Yayınları)
Diyarbakır'daki utancı mizah konusu yapmayı heykel sanatına saygısızlık sayarım.
Diyarbakır'ın Valisi ve kayyım Belediye Başkanı Münir Karaloğlu eleştirilere cevap vermek için kameraların karşısına geçti ve…
Ve bir sözlü mizah başeseri yarattı. O varken benim gibi amatör mizahçılara ekmek yok.
Diyarbakır vali ve kayyımı konuşuyor. Ben aralara giriyorum:
"Bırakın Diyarbakır'da karpuz tartışılsın, güzellikler tartışılsın (Heykelleri kastediyor ve güzellikler diyor adam) ... Eğer gerçek fotoğraflarla beraber karşılaştırırsanız gerçeğe çok uygun olduğunu da görürsünüz. (Biri bu kayyım valiye heykel sanatının gerçeğe benzeyen figürler olmadığını anlatıp sevaba girse) ... Diyarbakır'da arzumuz isteğimiz budur. (Bir hayır sahibi çıksa ve valiye dönüp "Bizim arzumuz ve isteğimiz bu ilkellikler, bu utanç veren zevksizlikler değildir Vali efendi... Burası Diyarbakır'dır. Bir uygarlık kentini böyle gülünç kılmaya hakkınız yok... Vali de olsanız yok, kayyım belediye başkanı da olsanız yok" dese…)
Hatırladınız mı, Mehmet Aksoy, Kars'ta, hem Türkiye halkının, hem komşu Ermenilerin görebileceği bir yüksekliği yüz yüze, göz göze bakan iki insan heykeli dikmişti. Sonra..
Sonra büyük Türk büyüklerinden, sanat üstüne, hele heykel sanatı üstüne çok ince bir zevkin sahibi olduğuna kendisinin (sadece kendisinin ve tayfasının) inandığı biri, AKP Reisi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan o heykele bakıp "Bu bir ucube" buyurdu ve yıkılmasını emretti ve dediği gibi oldu. Mehmet Aksoy'un hünerli ellerinden çıkma "İnsanlık Heykeli" parçalandı ve ortadan kaldırıldı.
Diyarbakır'da kayyım başkan eliyle kente güzellik katsın diye dikilen karpuza tıkılmış tosun "heykelimsi"si öyle mi?
Valla böyle bir "Başkan"a böyle bir "kayyım başkan" yakışır…
Diyeyim ve suç işlemeden bu Tırmık'ı bitireyim…