"Bir suda iki balık kavga ediyorsa biraz önce oradan uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir."
Sosyal ve geleneksel medyamızda Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı olayında bir imparatorluk sevdasında olan Putin’in bu denli savunulmasına ve saldırının mazeretlerinin bu kadar çok dillendirilmesine şaşırmamak imkânsız. Üstelik Putin sevdası yalnızca Avrasyacılar arasında değil, toplumun tüm kesimlerinde bol miktarda görülüyor. Tabii son zamanlarda kendi ülkelerini kahramanca savunan Ukraynalılara destek arttı, yine de ben ülkemizdeki bu Putin ve Rusya aşkının nedenlerine biraz yakından bakmak istedim ve yedi ana neden saptadım. Tabii ki ilmin sonu yok. Dileyen yüzlerce neden bulur. Ancak ben bu yazıyı yazarken akademisyenlerden çok aziz milletimize kulak vermeyi tercih ettim. İtaliklerin hepsi sosyal medyadan alıntılardır. Vox populi, vox dei. Halkın sesi, hakkın sesi.
Türk milleti Amerikan karşıtlığında yıllardır şampiyonluk bayrağını kapmış durumda. Ülkemizde anketlerin ölçtüğü Amerika karşıtlığı Rusya’dan, Çin’den, üzerlerine bomba yağdırdıkları Vietnam’dan daha fazla. Tabii ki insan İstanbul’daki dükkân adlarına ve yeşil kart başvurularına bakınca bu nefretin aşkla karışık çok değişik bir duygu olduğunu görüyor. Aynısını medeniyet dediğin tek dişli canavarın temsilcisi Avrupa için söylemek mümkün. Aziz milletimiz çoğu haklı nedenlerden ötürü Batı ile bir türlü barışamadı. Ayrıca dış faktörler politikacılar tarafından fazlasıyla abartıldı.
Yine bu bağlamda Batı’nın en büyük düşmanı Rusya’ya aziz milletimizin sempatisi arttı ve Putin’in ABD’ye attığı postalar içimizin yağını eritti. Düşmanımızın düşmanı artık bizim dostumuzdu ve tarihte 1568 Astrahan seferiyle başlayıp Birinci Dünya Harbi'ne kadar toplam 12 kez savaştığımız, en azından Suriye ve Libya’da çıkarlarımızın çatıştığı Rusya sütten çıkmış ak kaşık oldu. 2014’te uğruna binlerce şehit verdiğimiz Kırım, Rusya tarafından işgal edilince kuru gürültü bile yapamadık. Tabii bunda Rus uçağını düşürmemizin, Rus Büyükelçisi'nin Ankara'da vurulmasının, S-400’leri almamızın, enerji bağımlılığımızın ve bunu misliyle artıracak Akkuyu Nükleer Santrali'nin de büyük payları var.
Sabah iş yerine geldim. Kalem arkadaşım Allah Amerika'nın belasını versin diyor. Abla diyorum saldıran Amerika değil Rusya diyorum. Hiç oralı değil. Amirim desen hani ne oldu Amerika NATO falan diyor. Müdürüm tamam daha fazla destek olması lazımdı ama Ukrayna NATO üyesi değil diyorum. Zaten olsa ne olacak diyor. Ulan bağımsız bir ulus Ruslar tarafından işgal ediliyor. Millette bir hoşgörü bir kabulleniş var. Bir de üste Amerika'yı suçluyorlar. Benim bu milletten ümidim iyice azaldı artık.
Bu Zelenski denen adamı Ukrayna’nın Acun’u gibi düşünün. Amerikan destekli oligarkın halka mal ederek seçim kazandırttığı Amerikan gücü hırsı uğruna halkının güvenliğini hiçe sayabilecek kadar kumarbaz bir kukladır.
Şu an ölümlerin tek sorumlusu ABD’dir.
Rusya mı haklıdır Ukrayna mı bilmiyorum ama tek haksız olanın ABD ve Avrupa olduğu barizdir. Bu gevşekler savaş kendi topraklarına gelmediği sürece kaç milyon insan ölmüş umursamazlar.
Dünyanın herhangi bir yerinde savaş varsa arkasında ya İngiltere vardır ya da ABD.
Bin yıllık soydaşları yerine Avrupa’ya ve NATO’ya güvenen Ukrayna halkı ve iktidarıdır suçlu olan. Avrupa’nın hayallerindeki gibi bir şey olmadığını fark ettikleri ve arkadan bıçaklandıkları zaman anlayacaklar bu savaşın anlamsızlığını.
Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan biraz önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.
ABD’ye gittiğim ilk yıl olan 1972’de uluslararası ilişkiler hocam Hanrieder bana “Türkiye’de Atatürk devrimleri yerleşti mi?” diye sormuş, ben de “Tabii ki yerleşti hocam. Böyle bir şey sorulur mu?” diye cevap vermiştim. O zamanlar siyasi İslam yeni yeni ortaya çıkıyordu. Hocam “ben emin değilim” demişti. “Doğulu toplumlardan devlet zoruyla vatandaş bilincine sahip bireyler yaratmak kolay değildir. Üstelik demokrasi yayıldıkça çevre merkezi ele geçirecektir”. Ben o zaman adama gülüp geçmiştim ama bugün onun haklı olup olmadığını değerlendirmeyi sevgili okuyucuya bırakıyorum.
Konuyla ilgili başka bir faktör Batı’nın Rusları kendinden görmemesi ve Rusların bunu kaldıramamasıdır. Ruslar fıtratları itibariyle bir şark toplumudur ve bu açıdan Türklerin çoğuna benzerler. Batı’nın önemli kabul ettiği değerlere genellikle sahip çıkmazlar. Bugün sağcı solcu fark etmeden aziz milletimizin genelinin Rusya’ya sahip çıkması ortak değerlerin bir ürünüdür: Ezilmiş ve hakkı yenmiş Doğu, emperyalist Batı’dan öcünü almaktadır.
Türkiye, yüzünü Doğu'ya çevirmekte çok ama çok bile geç kalmıştır. Komşularımızla aramızı maksimum düzeyde iyi tutup yolumuza bakmalıyız. Rusya adamdır tarihiyle, devlet geleneğiyle her ortamda ABD’'yi s…ip atar. Kızları da güzel.
Yakında Çin ve altındaki demokratik olmayan toplumlar, ABD ve demokratik değerlere saygı duyan toplumlar olarak iki kutuplu bir dönem başlayacak. Burada bugünkü gidişatıyla Türk halkının meylettiği yer, Çin eksenidir. Rusya zaten bugün Çin'i belki bilerek belki farkında olmayarak tercih etti. Benzer kararı yakın zamanda Türkiye'nin de vermesi istenecek. Gördüğüm kadarıyla da Türk halkı bu kararı çoktan vermiş zaten.
Batı gölgesiyle bile kavga ediyorsa gölgesi haklıdır. Latin Amerika'dan uzak Asya'ya, Balkanlar'dan Orta Doğu, Afrika içlerine kadar yemediği hak, almadığı ah kalmamıştır beyaz adamların. Dünyanın esas kanserli hücresi Batı'dır.
Batı'nın ikiyüzlülüğünden daha çok iğrendiğim tek şey, Batı melankolisine kapılan şu sefil doğululardır.
Bir gün Boğaziçi'nde Amerika'daki özgürlükleri ve boyutlarını ballandıra ballandıra anlatıyordum. Bir öğrenci "ama hocam," dedi, "bizde özgürlükler o kadar önemli değildir". Bu beni oldukça üzdü çünkü hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde hürriyet uğruna ülkemizin nice cesur insanının canını verdiğini biliyordum. Kıza "dünyada özgürlükten daha önemli hiçbir şey yoktur" dedim. ABD kurucu babaları anayasaya hangi kavramı koyalım diye tartışırken ünlü hatip Patrick Henry "bana özgürlüğü verin, gerisi sizin olsun" demiş.
Sonradan "kız haklı mıydı acaba" diye düşündüm. Özgürlüğün çok göreceli bir kavram olduğunu, deneyimleri az ve izafet çerçevesi küçük olanların onun değerini bilemeyeceklerini, kısacası hem özel hem de kamu hayatında yeterli özgürlükleri yaşamamış olanları anlayışla karşılamam gerektiğini düşündüm. Aklıma babamın soğanın cücüğü fıkrası ve tüm toplumun devamlı birbirini gözaltında tuttuğu Çetin Altan romanı 'Büyük Gözaltı' geldi.
Bizim toplumumuzda, demokratik bir düzende hiç yaşamamış milyonlarca insan, böyle bir düzenin olduğunun hala daha farkında da değildir. Sonuçta Avrupa'ya giden eğitimli eğitimsiz herkesin ağzında bir medeniyet göstergesi "abi yaya geçidinde arabalar yol veriyor" olduğunu hepimiz biliyoruz...Nasıl insan olma onuruna uzak koşullarda yaşadığımızın bir farkına varalım. Eğitimsizlik de bu farkındalık durumunu engelleyen diğer bir unsur.
Bizim halkımızın demokrasi isteği yok. Demokrasi bizim halkımızın gönül telini titretmiyor. Yoksa bunu kendisi hayata zar zor tutunuyorken, öte tarafta aşırı lüks içinde yaşayan bürokratların yaşamını rasyonalize etmesi mümkün değil bir insanın. Kendisini aşağı, onları üstün görüyor. Aynı bu binlerce yıl öncesinin devletlerindeki tanrı-imparatorlar gibi. Bugün elimizde doğru kullanıldığı zaman oldukça çoğunlukçu ve kapsayıcı bir yönetim modeli var dünyada fakat bunu biz istemiyoruz. Onun yerine tanrı-imparator gibi bir talebimiz var. Devlet bana versin, bize versin, bize baksın mantığı ile süslenmiş. Devlet baba anlayışı da buradan neşet eder zaten. Baba kızar, döver ama aç bırakmaz.
Aziz milletime Avusturya Lisesi, Mülkiye ve askerlik arkadaşım sevgili İlber Ortaylı gibi cahil demeyeceğim, onların önemli bir kısmını tarih bilgisi eksikliğiyle suçlayacağım. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Yugoslavya ve Yunanistan hariç tüm doğu Avrupa ülkelerine yerleşen ve Batı ile arasına bir Demir Perde yerleştiren Sovyetler Birliği bizden Kars ve Ardahan’ı talep etmiş, ayrıca Boğazlar'da bir üs kurmak istemişti. Biz de o zamanlar Sovyet yayılmacılığına karşı yaratılan NATO’ya üye olmak için başvurmuştuk. Bazı üyeler “Türkiye’nin Kuzey Atlantik’le hiçbir ilişkisi yoktur” diye karşı çıkınca gizli bir pazarlık sonucu Kore’ye asker gönderip yüzlerce şehit verdikten sonra NATO’ya kabul edilmiştik.
“Rusya tabii ki bir NATO ülkesini yanı başında istemez” diyen aymazların önce bir aynaya ve kendi tarihimize bakmalarını öneririm. Rusya’nın Ukrayna ve Moldova’dan sonra tarihte pek çok kez olduğu gibi bizim topraklarımıza göz dikmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur. Doğu Akdeniz’de iki büyük üs kurduğu Suriye ile Rusya’nın arasında can sıkıcı NATO üyesi Türkiye vardır.
ABD'nin sesi batı medyasını izleyerek olaylara hâkim olamazsınız. Rusya şu anda kurtuluş savaşı veriyor.
Her zaman diyorum, belli dönemlerde düşman yaratmada ABD'nin üstüne yoktur.ABD bu dünyanın deccalıdır, ABD bu dünyanın başının belasıdır.Ukrayna'da canlarını yitiren tüm masumların kanında ABD'nin parmağı vardır.
Bilmem dikkat ettiniz mi? Eski KGB ajanı Putin aynen Daniel Craig’in canlandırdığı James Bond gibi yürüyor. Kremlin’de salınışı, dev kapıların açılışı, iki yana dizilmiş alkış tutan yandaşlar çok teatral, koreografisi yapılmış ve eski Çarları hatırlatıyor. Putin ayrıca her fırsatta ceketini ve gömleğini çıkarıp odun kırıyor ya da güreşiyor. Meraklısına Amerikan NBC kanalının Saturday Night Live programını izlemesini öneririm. Youtube’da tüm çakma Putin’ler ziyadesiyle mevcut. Tabii bu da bizim maço erkeklerimizin ve belki de Trump’ın çok hoşuna gidiyor. Amerika’da bu olguya “bromance” diyorlar. “Ölümüne kadar kanka” diye çevrilebilir.
Putin bir kere maço bir lider... Yani, "delikanlı" ve "harbi" lider... Onun ne ağzından köpükler saçarak konuştuğunu ne de sululuk yaptığını gören olmuştur. Aslında pek çok huyu Türklere benziyor...Bir kere silahlara ilgisi var ve iyi kullanıyor. İslam’a karşı ilgisi ve sevgisi çok. Öyle ki bir ara onun Müslümanlığı seçtiği haberleri medyamızda uçuşmuştu.
Türkiye’ye gelip parti kursa halkın yüzde ellilik kısmından oy alacağı kesindir. AKP’den çatlaklar olacağına göre yüzde 55 oy alıp tek başına iktidar olabilecek seviyededir.
Adam son derece sağlıklı ve dinç görünüyor. Çok iyi motosiklet kullanıyor ve hızı seviyor. Dövüşmeyi çok iyi biliyor, teke tek döğüşte karşısındaki öyle uzun boyluymuş, Kasımpaşalıymış, ağzı bozukmuş dinlemez "pat" diye anında indirir aşağıya... Çünkü kendisi karatede 2. seviye siyah kuşağa sahip... Yalan değil judonun kitabını bile yazmış...
Yaz kış yüzen biri... Kar, buz demez dalar sulara... Üstelik dalgıç...Avlanmayı seviyor. Hatta kendisinin uyuşturucu iğneyle vurduğu bir Sibirya kaplanına, bir kutup ayısına GPS cihazı takarken görüntülenmiştir.
Gorbaçov ile başlayan patates suratlı abiyle devam eden ' gay ' duruşa kahveden gelip hop dedik mahallenin şeklini kim bozuyosa ben de onu bozarım kıvamında ortaya atlayıp karizmatik kişiliği ve özel servis backgrounduyla ayar vermiş macho lider.
Swift kararı üzerine: Boş iştir. Putin’e söker mi lan? Bir yolunu bulur adam gibi adam.
Putin ağamın bir bildiği vardır.
Amerika’daki 2016 başkanlık seçimlerinde Trump, Putin’in Saint Petersburg’da kurduğu trol çiftliği sayesinde kazandı. Bu çiftlik yüzbinlerce sahte sosyal medya hesabı yarattı ve Amerikan toplumunun fay hatlarını daha da kaşıyarak Hillary Clinton’u şeytanlaştırdı ve Trump aradan sıyrıldı.
Ülkemizin eşsiz coğrafyası sayesinde yüzyıllardır çeşitli istihbarat, casusluk ve propaganda faaliyetine sahne olduğu bir gerçektir. Padişah Abdülaziz zamanında Sarıyer’de acayip giyimli bir Rus casusunun yakalandığı rapor edilmiş, adam da Rus donanmasının İstanbul Boğazı'nda çıkarma yapabileceği bir yer bulmak için gönderildiğini söylemiştir.
Meksika Cumhurbaşkanı Porfirio Diaz ülkesi için “zavallı Meksika, Tanrı’dan bu kadar uzak ve Amerika’ya bu kadar yakın” demiş. Bilmem aynı şey Türkiye ve Rusya için söylenebilir mi? Sosyal medyada biraz vakit geçirirseniz gerçek ve sanal Rus trollerinin fazlasıyla mevcut olduğunu ve ortalığı karıştırdığını göreceksiniz.
Ukrayna ve bilumum eski Sovyet ülkelerindeki sosyal medyayı manipülatif haber ve yorumlarla bilerek karıştıran
Putin'in klavye savaşçıları şu aralar ekşide fazla mesai yapıyorlar. Teksas'ın bağımsızlığını savunan bir internet sitesinin Rusya domain’li olması gibi. Amerika’da bile seslerini duyurabildiklerine göre hele Türkiye'de, bu kadar Avrasyacı otostopçu çocuğu olan ülkede sosyal medyayı manipüle edebildiklerine şaşmamalı.
Bunlara kısaca rustapar veya rusperest diyoruz. İçlerinden aynı zamanda hem aktroll hem rustroll olarak çift maaş alanlar da var.
Biraz önce aynı anda belki beş tane Ukrayna'yı destekleyenlere hakaret eden başlık açtılar. Örnek olarak iki başlığı koydum. Bkz: Ukrayna'yı destekleyen çomar sürüsü; silahsız polisleri molotofla yakan neo-naziler.
Zelensky Ukrayna’da Rusça konuşulmasını yasakladığında gık etmeyenler, etnik Ruslar öldürülürken görmezden gelenler, en azılı hümanistlere dönüşüvermişler. Samimi değilsiniz ve kendinize ait tek bir düşünceniz bile yok batı (yahudi) papağanları. Rusya’nın durduk yere operasyon düzenlediğini sananlara zaten denebilecek çok da bir şey yok, cahilliğinize bağlıyorum. Bu noktaya bir günde gelinmedi. Sivil kayıpların sorumlusu Zelensky ve Ukrayna hükümetidir, yapılan kışkırtmaların bedelini Ukrayna halkına bilinçli olarak ödettiler.
“Ukrayna’daki manitaları sınırdan almaya gidiyoruz”. Bana karaktersizliğin resmini çizebilir misin Abidin?
Türkiye’nin Rusya’ya ekonomik açıdan bağımlılığı bir ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir. Tarım ürünleri ihracatı ve turizm gelirleri cari açığımızı azaltması açısından çok önemlidir. Ancak iki ülke ilişkilerindeki asimetrik bağımsızlık Rusya’nın lehinedir. Türkiye Rusya’dan doğal kaynak ithalatı gerçekleştirirken Rusya Türkiye’den gıda, tekstil ve makine satın almakta, bu da durum kritik zamanlarda ve siyasi anlaşmazlıklarda Rusya’ya üstünlük sağlamaktadır. Rusya’nın Türkiye’deki yatırımlarının daha stratejik sektörlerde olması da Rusya’nın daha avantajlı olmasına neden olmaktadır.
Buğday ithalatının %86’sını, ülkeye gelen turistin %27’sini Rusya ve Ukrayna’dan alıyoruz. Doğalgazın da yaklaşık üçte birini Rusya’dan sağlıyoruz. O yollar tıkanırsa biz de tıkanırız. Enerji ve gıdada arz güvenliği sorunu bir gerçek.
Kars'ta bir yerel TV, halkla röportajlar yapıyor. Muhabir, yaşlı amcaya soruyor: - Şehirden, hizmetlerden memnun musun? - Allah dövlete, millete, kaymakam bege, bölediye başganımıza zeval vermesin. - Başka derdin yok mudur? - Vardır... - Nedir? - Doksan sene once buraya Ruslar geldi... Ha bu belediye binalarını, okulları, çeşmeleri, istasyonu, yolları, kaldırımları yaptılar, sonra gettiler... Yaptılar da doksan senedir bi kere Kars'a gidek, yollar bozuldu mu, kanallar tıkandı mı bakak da tamir edek demediler.. Ha ben bu Rusların anasini avradını s………
Son söz Nazım Hikmet’in Akrep Gibisin adlı şiirinden: Kabahat senin demeğe de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu sende canım kardeşim.